İdlib’e Dönük İşgal Girişimi Amasya'da Protesto Edildi
Esed-İran-Rusya şer cephesinin İdlib'e dönük saldırı ve işgal girişimleri Amasya'da protesto edildi.
Özgür-Der Amasya Temsilciliği ve Amasya İHH'nın çağrısıyla bir araya gelen topluluk Yavuz Selim meydanında Katil Rusya, İran, Esed rejiminin İdlip'de gerçekleştirdikleri katliamları yaptıkları basın açıklaması ile lanetledi.
Basın açıklamasını yapan Özgür-Der Amasya temsilcisi Özgür Eryiğit özet olarak şunları ifade belirtti; yedi yıldır tüm dünyanın gözleri önünde bir katliam yaşandığını bu katliamı yapanların artık kendilerini gizleme ihtiyacı da hissetmediklerini belirtti. Rus devlet yetkilisinin söylemekten çekinmediği gibi bugün Suriye yeni geliştirilen bombaların denemesinin yapıldığı bir coğrafyaya dönüştürüldü. A.B.D. Rusya, mezhebi çıkarlarını din edinmiş İran ve onların taşeronu olan rejim, pyd, ypg yüzbinlerce masum halkın katili konumundadır. Bugünlerde Astana görüşmelerinde güya çatışmasızlık bölgesi olarak kabul edilen idlip şehri katliam ile karşı karşıya. Emperyalistlerin İslam coğrafyasını işgalde her zaman kullandıkları enstrüman olan kendilerine direnen tüm yapıları Terörist! İlan edip katliamı meşrulaştırma oyunu bugünlerde idlip'te sahneye koyulmaktadır.
Türkiye'nin bu işgalcilere karşı ağır bedeller ödeyerek mazlumların yanında yer alma duruşunu sonuna kadar sürdürmesi gerektiği her türlü dayatmalara karşı ilkeli onurlu haktan yana olan duruşunu koruması gerektiğini ifade etti.
Basın açıklamasının ardından Amasya İhh Derneği üyesi Fatih Akgül Yeryüzündeki tüm mazlumlar felaha ermesi için, zalimlerin hem bu dünyada hem de acıklı bir azaba maruz kalacaklarını hatırlatıcı duasıyla basın açıklaması sona erdi.
Basın açıklaması sırasında Katil İran, Katil Rusya Suriye'den defol, Mazlumların kanı zalimleri boğacak, Katil Putin, Katil Hamaney, Suriye direnişi onurumuzdur sloganları atıldı.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
DİRENİŞ VE İZZETİN KALESİ İDLİP
Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla, onun rızası için, ona karşı kulluğumuzun gereği, hakka şahitliğimizi, zulme ve zalime dik ve onurlu duruşumuzu ortaya koymak adına burda toplanmış bulunmaktayız. Suriye'de yedi yıldır yüzbinlerce insanın ölümüne, hapishanelerde işkence ve tecavüze uğrayan bayanlara, açlıktan ölen bebeklerin elbet bir gün hesabının sorulacağını haykırmak için buradayız.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizin (s.a.v.) zalimlere meylederseniz ateş sizede dokunur ayetini okuyup korkudan gözleri yerinden çıkacak olan ashabın zalimlere haykırışını yaşatmak için buradayız.
Suriye direnişi başlangıcından bugüne önemli badireler ve merhaleler atlattı. Ama her bir safhası Suriye direnişini "Gariplerin Devrimi" olarak nitelendirmeyi hak edecek evsafta oldu. Esed rejimi, Rusya, İran, Amerika planlı-programlı bir şekilde direniş güçlerini bastırmak ve yaşlı çocuk ayırt etmeksizin sivil insanları katletti. Yaşanan bunca çaresizliğe ve katliama rağmen direnişçilerin ilk günden beri söyledikleri "Ya Allah Menna Ğayrek Ya Allah!" sloganı Suriye direnişinin aslında temel açıklayıcısıdır.
Yedi bir araya gelmez; Esed, Rusya, İran, Amerika, Avrupa, PKK, Marksist-sosyalistler hepsi birlikte Suriye halkının özgürlük talebini boğmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Güya birbirlerine düşman bu unsurlar sırf Suriye halkı ve onun mücadele zemini İslami bir sosyolojiye dayanıyor diye bu sesi, talebi boğmaya çalışıyorlar. Bu bağlamda Suriye direnişi en başından itibaren aynı zamanda bir furkan savaşıdır
.Bugünlerde dikkatler İdlib üzerine yoğunlaşmış durumda. Şam'ın Doğu Guta bölgesi ve güneydeki Dera kentinden sonra Esed rejimi muhaliflerin özgürleştirdiği son bölge olan İdlib'te de askeri tahakkümünü tesis etmek ve Suriye halkının özgürlük ve adalet çığlığını tümüyle bastırmak üzere saldırıya hazırlanıyor.
14-15 Eylül 2017 tarihlerinde Kazakistan'ın başkenti Astana'da yapılan zirvede Türkiye, Rusya ve İran arasında varılan mutabakata göre güya çatışmasızlık bölgesi ilan edilen 4 milyondan fazla insanın ülkenin farklı bölgelerindeki katliamlardan kaçıp sığındığı İdlib şehri bugünlerde yeni bir katliamla karşı karşıya.
Astana'daki mutabakat metnine göre Suriye'de işgalci konumunda bulunan ve sistematik biçimde Suriye halkını katletmiş bulunan iki ülkenin, İran ve Rusya'nın garantör sıfatıyla 'çatışmasızlık Planı'nım uygulamasında yetkili ve sorumlu olmaları. Tam altı buçuk yıldır acımasızca, vahşice Suriye halkını katleden Esed rejiminin suç ortaklarının bir tür 'barış gücü' misyonu üstlenecek olmaları bu antlaşmanın sürdülemez olduğunu bugün net bir şekilde görülmüştür.
İşgal gerekçesi de tabiki her zamanki yalanlar! Yedi yıldan fazla bir zamandır kimyasal silahlar dahil karadan, havadan tüm katliama direnen muhalif grupların terörist ilan edilip şehrin bunlardan temizlenmesiymiş! Yani zulme, zalime tecavüze direnmek teröristlikmiş!
Sistematik bir tarzda halkı katleden, şehirleri füzelerle, varil bombalarıyla, fosfor bombalarıyla yakıp yıkan Esed canisi 'meşru' lider muamelesi görürken, zulme karşı direnişi örgütleyen yapılar terörist ithamına maruz kalmakta ve 'hiçbir şekilde varlığına müsaade edilemez örgütler' muamelesi görmektedirler
Bu leş yiyici katiller İslam coğrafyasında kendi işgallerine direnen hangi yapı varsa terörist ilan edip işgalin meşru gerekçesini oluşturabiliyorlar. Bunlara göre Hamas, İhvani Müslimin, Cemati islami gibi gruplar terörist; fakat pkk,pyd,ypg,esed rejimi masum birer yapı.
Buradan ifade etmek isteriz ki Suriye'de meşru bir şekilde direniş gösterip halkın namusunu koruyan muhalifler terörist değil bizatihi milyonlarca Müslümanı Bosna'da, Filistin'de, Mısır'da, Arakan'da Afganistan'da, Irak'ta, Çeçenistan'da katleden sizler asıl teröristlersiniz.
Türkiye açısından tablonun bir hayli zorlayıcı, hatta kritik olduğu açıktır. Karşılaşılan zorluk ve sıkıntı en temelde Ortadoğu'da statükocu bir yaklaşımla çıkar hesabı yapmak yerine mazlum halkların taleplerinden, mücadelelerinden yana tavır almanın bedelidir. Bu yüzden Türkiye sürekli sıkıştırılmakta, Mamafih bu zorlu, sıkıntılı süreçten çıkış, dayatmaya boyun eğmekle değil, yine ancak ilkeli, adaletten, haktan yana tavırlarda ısrarla sağlanabilir.
Dünya canlı yayınlarda kimyasal silahlar yüzünden acı içinde kıvranarak can veren Suriyeli mazlumların görüntülerine şahitlik etti ve geçiştirdi. Boyunlarında demir kelepçeler, vücutlarında yanık izleri, bir deri bir kemik kalmış cesetleri ifşa eden işkence fotoğraflarını tepkisizce karşıladı. Ve Suriye'de insanların evlerini başlarına yıkan, şehirleri yakıp kavuran varil bombalarıyla, füzelerle, tanklarla işlenen insanlık suçlarını seyretmeyi sürdürdü.
Suriye soruna çözüm arayışları mutlaka ilkeleri, adaleti gözeten bir çerçeve içinde aranmalı, ağır bedel ödemiş Suriye halkının boynunu bükecek bir sonuç çözüm adı altında öne sürülmemelidir.
Önümüzdeki sürecin zorlu geçeceğini biliyoruz. Bu süreci en güzel biçimde değerlendirmek için çabalarımızı artırmalıyız. Emperyalistlerin propagandalarına; sahte ilahların yüreklere salmaya çalıştıkları korkulara; 'ülke menfaati, reel politik, küresel gerçekler, uzlaşma zorunluluğu' vb. zihni ve kalbi kirletme potansiyeli büyük putlara prim vererek izzetten uzaklaştıracak tavırlara düşmekten kaçınmalıyız.
Zalimlerin ağız birliğiyle mücahitleri hedef aldığı, zulmün dizginlerinden boşaldığı ve mazlumların üzerine çullanma hazırlıklarının ivme kazandığı bir ortamda hak ve adalet bilincine sahip herkesin net ve samimi bir tutum geliştirmesi hayati önemdedir. Unutmayalım ki, sistematik bir barbarlık karşısında tam sekiz yıldır yalnızca Rablerinin rızası için izzetle direnmiş ve zulme boyun eğmeye asla razı olmayacaklarını haykıran kardeşlerimizin varlığı bizler ve tüm Ümmet için şereftir, umuttur!
"Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, "İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun" dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!" dediler." (Ali İmran, 173)