Amasya'da İslami Hareketler Değerlendirildi
Özgür-Der Amasya Temsilciliği'nde, Davut Güler'in sunumuyla İslami Hareketler konulu seminer gerçekleştirildi.
Özgür-Der Amasya temsilciliğinde bu haftaki semineri AKDAV yönetim kurulu başkanı Davut GÜLER tarafından ‘Tevhidi İslami Hareketlerin Oluşumu ve Mevcut Durum’ başlığı altında gerçekleştirildi. Erbaa’daki ve Merzifon’daki kardeşlerinde katılımıyla program kalabalık bir grupla ilgiyle takip edildi.
GÜLER konuşmasında özet olarak şunları belirtti; Tevhidi İslami hareket evrensel bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle Dünyada yaşanan her türlü zulüm Müslümanları ilgilendirir. Bugün Kuzey Afrika’da başlayıp Ortadoğu’da devam eden halk hareketleri bizleri derinden etkilemektedir. Suriye halkı diğer ülkelerde olduğu gibi yarım asırdan bu yana diktatörler tarafından uygulanan baskı ve zulümler dolayısıyla adeta, açık bir hapishanede yaşıyorlardı. Bu insanların kıyamı onların en doğal hakkıdır. Bu olaylarda emperyalistlerin yönlendirmesi var diyerek o bölge halklarının en temel insani ve İslami yaşam alanlarını oluşturma gayretlerini karalayanlar, mazlumların kanları içinde boğulacaklardır. Zalim-mazlum çarpışmasında biz her zaman mazlumun yanındayız. Suriye’deki insanlar şahitliğini malları ve canları ile yapmaktalar. Bizlere düşen görev; kavli dualarımızla ve fiili çabalarımızla Suriyeli direnişçilerin yanında yer almaktır.
Türkiye’deki tevhidi İslami hareketin nasıl bir süreçten geçilerek bugüne gelindiğini son kırk yıllık kendi serüvenimiz üzerinden konuşacağız. Bu süreci onar yıllık dönemlere ayırırsak daha sağlıklı bir tasnif yapmış oluruz. Biz burada özellikle 1970 sonrası dönemden bahsedeceğiz. Bu konuya geçmeden önce, özellikle; Cumhuriyetin ilk yıllarında İskilipli Atıf, Mehmet Akif gibi insanların çabalarını görmezden gelemeyiz. Mehmet Akif’in Mısır’a hicreti, İskilipli Atıf’ın idamı ve daha nice mağduriyetler o dönemin nasıl bir zulüm dönem olduğu hakkında bize bilgi veriyor. Bu döneme sadece bir atıfda bulunarak geçmek mecburiyetindeyiz. Müslümanlar açısından yaşanan, zulüm ve istibdat uzun bir fetret dönemini getirmiştir. Fetret dönemi ayrı bir seminer konusudur. Bu açıdan konuyu sınırlandırmayı uygun gördük. Konumuza geçecek olursak:
1970-80 yılları arasında Türkiye’deki Müslümanları genel olarak iki grupta değerlendirebiliriz.
1) Geleneksel İslami çevreler (iletilmiş olan vahyin belirleyiciliği ve hakemliğinden çok büyük oranda, üretilmiş olan İslam kültürünün ölçülerini önemser.)
2) Tevhidi İslami oluşumlar (Hayatı, gaybı, İslam kültürünü Kuran’ın muhkem ölçülerine göre değerlendirir; nass temelinde açımlanan ıslah, ihya ve içtihad çabalarını önemser. Sorgulayıcıdır. Emperyalizme karşıdır. Ümmet bilincini oluşturmaya, direnişi örgütlemeye çalışır.)
Bu dönemde siyasal olarak ele alınması gereken hareket Milli Görüş hareketidir. ‘Milli Görüş’ hareketinin(MNP, MSP), doğuşu ve on yıllık dönemi, yaslandığı sosyolojik tabanına kısaca değinecek olursak; Bu hareket büyük oranda tarikatlara ve mütedeyyin halk kesimlerine yaslanmış ve aynı zamanda bu kesimlerde çok ciddi anlamda taban bulmuştur.
Genç kesimlere gelince: O günün ideolojik gençlik hareketleri; MTTB, Akıncılar, YMM, Ülkücüler, solun tüm fraksiyonları ve Kürt solu bahsedilmesi gereken hareketlerdir.
Diğer İslam coğrafyalarında bu dönemdeki hareketlere gelince; İhvanı Müslim’in, Hizbut tahrir, Cemaati İslam, Afganistan cihadı, İran İslam Devrimi(1979 yılında gerçekleştirilen devrim tüm dünyada olduğu gibi Türkiyeli Müslümanlar üstünde de çok ciddi bir dinamizm oluşturmuştur.)
1980 darbesinden sonra ülkede var olan bütün siyasi partiler, dernekler, vakıflar kapatıldı.1982 yılında yeni bir anayasa yapıldı.1983 yılında seçimler yapılarak yeniden bir siyasi yapılanmaya gidildi. MTTB ve Akıncılar gibi hareketlerin içersinde yer alan ve o gelenekten gelen insanlar geçmiş dönemin muhasebesini yaparak üzerlerindeki cahiliye kirlerinden arınıp Kur’an-Sünnet eksenli okumalar yapmaya başladılar. Bu genç kuşak, İslami kaynakların orjinallerine ulaşmak bakımından bilgileri ve ilimleri sınırlı olması nedeniyle ancak çeviriler yoluyla istifade edebildiler. Yoğun çabalarının ve okumalarının sonucu bu eserlerden ciddi kazanımlar elde edildi.
Tağut, tevhid, şirk, iman, Salih amel, hurafe, bid’at, metod-yöntem ve daha birçok kavramlar üzerinde çalışmalar yapılarak akidede netlik kazanılmaya çalışıldı. Bu dönem aynı zamanda mücadeleyi sürdürebilecek kadroların ve grupların oluşum sürecidir. Oluşum sürecindeki grupların genel olarak öne çıkan ilkelerini şöyle sıralanabilir; a) Gaye Allah’ın rızasını kazanmak. b)Kur’an ve sünnete tabi olmak, c) İşleri istişare ile yürütmek. d) Evrensel İslami hareketin parçası olmak. e) Beşeri sistemleri kabul etmemek. f) Ümmetçi olmak.
1990 yıllara gelindiğinde ise grupların kemikleşmeye doğru yöneldiğini söyleyebiliriz. Sistem içi araçları kullanan ve kullanmayan oluşumlar diye bir tasnife gidersek, özellikle sistem içi araçları kullanan siyasi hareketler için yükselme dönemi diyebiliriz. Türkiye’de Refah partisi, Cezayir’de FİS hareketi, Mısırda İhvan Hareketi.
3. 10’yıllık döneme girildiğinde ‘Bağımsız İslami’ gruplar iç eleştiri ve muhasebe sürecini tamamlamışlardı. Bu sürecin sonucu olarak sistem içi araçları kullanma noktasındaki eğilimin baskın çıkması beraberinde yoğun bir şekilde dernek ve vakıfların kurulmasını getirmiştir.
Refah-yol iktidarının varlığı, diğer yandan bağımsız tevhidi oluşumların faaliyetleri abartılarak bir irtica paranoyası oluşturuldu. Merkez medya tarafından toplum manipüle edilerek, biryandan asker-siyasetçi, hukukçu, iş adamlarından oluşan bir çeteyle 28 Şubat post modern darbesi gerçekleştirildi. Bu dönemde yoğun hak ihlalleri yaşandı. İmam-hatiplerin orta kısmının kapatılması, Kur’an kurslarının kapatılması, Üniversitelerde ve tüm kamu kuruluşlarında başörtüsünün yasaklanması, gözaltılar, işkenceler, baskılar vb hukuksuzluklar…
Özellikle 1997-2003 yılları arası toplumda irtica paranoyası oluşturularak türlü zorbalıklar yapıldı. Müslümanlar var olan sistemin acımasız yüzüyle bir kez daha karşılaştılar. Türkiye’deki tevhidi oluşumlar çok ciddi sıkıntılar yaşayarak bugüne geldiler. Müslümanların vahdete ulaşabilmeleri için çok gayret göstermeleri gerekmektedir. Sorumluluklarımızın bilincinde olarak vahyin şahitliğini yapmalıyız.
Program soru-cevap bölümünden sonra tamamlandı. Ardından sıcak bir ortamda çay eşliğinde sohbete devam edildi.