Amasya'da "Hadis-Kur'an" Semineri Yapıldı
Amasya'da, İbrahim Sarmış'ın sunumuyla "Hadisler Kur'an'la Eşdeğer mi?" konulu seminer düzenlendi.
Amasya Özgür-Der Temsilciliği, bu haftaki programında "Hadisler Kur'an'la Eşdeğer mi?" konusunu işlendiği seminere İbrahim Sarmış'ı misafir etti.
Peygamberimiz Zamanında Din Deyince Vahiy – Kur’an Anlaşılırdı
Peygamberimiz zamanında din denince akla vahiy, yani Kur’an geliyordu. Peygamberimiz din koyucu değil, asıl din koyucu olan vahyi – Kur’anı insanlara ulaştıran tebliğci ve Kur’anı en güzel şekilde yaşayarak dini yaşamada insanlara örneklik ve önderlik eden şahit idi.
Peygamberimizin ashabı ise, peygamberimizin kendilerine ulaştırdığı – tebliğ ettiği Kur’anı okuyup anlamaya, Kur’ana göre peygamberimizin yaşadığı gibi yaşamaya gayret eder, anlamadıkları hususları ve ortaya çıkan sorunları peygamberimize sorarlardı.
Kur’an Hiç Bozulmadan Günümüze Kadar Gelmiştir
Peygamberimize vahiy yoluyla indirilen Kur’an ayetleri öncelikle vahiy katiplerine yazdırılır, aynı zamanda peygamberimiz ve ashabı tarafından ezberlenip namaz ve başka vesilelerle devamlı okunurdu.
Kur’an vahiy katiplerine yazdırılan metinlerin aynen korunması suretiyle, yazılı tevatür kanalıyla günümüze kadar bozulmadan gelmiş, böylece 15.Hicr Suresi 9. ayette geçen, Yüce Allah’ın “Kur’anı biz indirdik ve onu koruyacak olan biziz” vaadi gerçekleşmiştir.
Kur’anın korunması, peygamberimize gelen ve Yüce Allah’ın korumayı bizzat üstlendiği vahyin kelime kelime yazılması ve sürekli okunmak suretiyle olmuştur.
Hadislerin Kur’an Ayetleri İle Eşdeğer Olmamasının Temel Nedenleri
Peygamberimizin Kur’anı hayata aktarmasına dair birtakım sözlü ve uygulamalı bilgileri içeren hadisler, peygamberimiz ve 4 halife döneminden çok sonraları, en erken peygamberimizin vefatından 140 sene sonra toplanmaya ve yazıya geçirilmeye başlanmış ve bu yazıya geçirme süreci 200 – 300 sene kadar sürmüştür.
Yüce Allah Kur’anı korumayı üstlendiği gibi, hadisleri korumayı üstlenmemiştir. Hadisler çok sonraları yazıya geçirildiği için, kelimesi kelimesine değil, peygamberimizin sözünü işiten yada yaptığı işi gören sahabinin aklında kaldığı kadarıyla, insan olmanın kaçınılmaz bir neticesi olarak eksik ve hatalı olarak aktarılabilmiştir.
Sahabeden eksik ve hatalı aktarılabilen bu hadisler, yazıya geçinceye kadar geçen 3 – 5 nesil, nesilden nesile geçerken başka eksik ve hatalara da maruz kalmıştır.
Hadisler vahiy gibi Allah tarafından korunmadığı, peygamberimiz zamanında yazdırılmadığı ve sahabece sık sık okunup tekrarlanmadığı, kelime kelimesine değil aşağı yukarı anlamı şeklinde rivayet edildiği için Kur’an ayetleriyle eşdeğer değildir.
Hadisler Peygamberimiz ve Halifelerince Niye Yazdırılmadı?
Peygamberimiz söz ve uygulamalarını yazdırmak bir yana, yazılmasını yasaklamıştır. Bunun en temel sebebi, ashabının kendi sözleriyle değil, Kur’an ayetleriyle meşgul olmasını istemesidir. Çünkü, girişte de söylediğimiz gibi, o gün din deyince peygamberimizin söz ve uygulamaları değil, sürekli inmekte – vahyedilmekte olan Kur’an ayetleri anlaşılıyordu. Peygamberimiz bu doğru anlayışın bozulmaması, söz ve uygulamalarının din diye anlaşılmaması için söz ve uygulamalarının yazıya geçirilmesini istemiyordu.
Peygamberimiz hadisleri yazdırmadığı gibi, aynı gerekçelerle halifeleri Ebu Bekir ve Ömer (ra)’da yazdırmadı ve yazılmasını engellediler. Bu halifeler devrinde sahabi arasında sadece 200 ile 300 civarında hadis rivayeti dolaşıyordu.
Sorumlu Olduğumuz Tek Kitap Kur’andır
Peygamberimizin temel mesajı şuydu. Kur’ana göre iman ve amel ederseniz kurtuluşa erişir, aksi halde mahvolursunuz. Kur’an Yüce Allah’ın tüm insanlığa kıyamete kadar geçerli son mesajı olup, insanların hidayeti ve kurtuluşu için gerekli temel ilke, hüküm, emir ve yasakları içermektedir.
Kur’andan başka hiçbir hadis, tefsir, meal, fıkıh kitabı Kur’an gibi mutlak doğruları içeren hidayet ve kurtuluş kitabı olmayıp, bunlardan sorumlu değiliz. Bu kitaplar eğri ile doğruları karışık olarak bir arada içerdiklerinden, mutlaka Kur’ana göre değerlendirilmeleri, eğrilerinin ayıklanıp doğrularından faydalanılması mümkündür.
Hadislerin hepsi tamamen doğru olmadığı için, hepsi tamamen yanlışta değildir. Bu nedenle hepsi Kur’an ayetleri gibi mutlak doğru kabul edilemeyeceği gibi, mutlaka yanlış olarakta kabul edilmemeli, işinin ehli alimlerin yapacağı çalışmalarla içlerindeki doğrular ortaya çıkarılmak suretiyle faydalanılmaya çalışılmalıdır.
Kur’anın sadece ayetleri değil, ayetlerin sure içinde dizilişi ve surelerin Kur’an içinde dizilişi de vahiy ürünüdür. Bu nedenle Kur’an bir bütün olarak tıpkı bir canlı gibi olup, o bütünlük içinde bir anlam ifade eder. Hadislerin ve hadis kitaplarının bu özelliği yoktur.
Dinin ilke, emir ve yasakları, helal ve haramları sadece Kur’andan alınabilir. Peygamberimiz dahi din, helal ve haram koyucu olmayıp, gelen rivayetler doğru bile olsa Kur’an ayetleri gibi din ifade etmez, dinin en doğru uygulamasını ifade ederler.
Hadislerden Doğru Bir Şekilde Faydalanabilmek İçin Ne Yapmalı?
Hadislerden faydalanabilmek için öncelikle bunların doğruluk derecesi ortaya çıkarılmalıdır. Bunun ortaya çıkarılmasında en önemli kriter, Kur’ana aykırı olmamasıdır. Kur’ana aykırı olan hadis rivayetleri, senedi çok sağlam bile olsa tamamen yada kısmen yanlıştır. Hadisleri Kur’ana göre değerlendirebilmek içinse, Kur’anın mesajını çok iyi anlamış olmak gerekir.
Hadislerin doğruluk derecesinin anlaşılmasında dikkate alınacak diğer kriterler ise; hadis rivayetlerinin akla, tarihe, bilime, mütevatir (uygulamalı olarak gelen) sünnete aykırı olmamasıdır. Bunlara aykırı olan rivayetlerde yanlıştır.
Hadislerden Faydalanmak İsteyenler Mutlaka Hadis Usulünü Öğrenmelidirler
Hadislerin Kur’an ayetleriyle niye eşdeğer olmadığını buraya kadar izah ettik. Bir Müslüman sadece Kur’an ve mütevatir (günümüze kadar uygulamalı olarak gelen) sünnet vasıtasıyla, hiç hadis okumadan islamı yaşayabilir.
Lakin dinde derinleşmek isteyenler hadisler üzerine eğilmek, siyer (peygamberimizin hayatı) ve fıkıh alanında derinleştikleri gibi, hadis usulü ve hadisler üzerinde de derinleşmek durumundadırlar.
Mesela, hadis kitaplarının tümümün aynı doğruluk derecesinde olmadığı gibi, bir hadis kitabındaki tüm hadis rivayetlerinin de aynı doğruluk derecesinde olmadığı mutlaka dikkate alınmalıdır. Misal olarak, Buharinin hadis rivayetleri genelde doğruluk derecesi açısından en kuvvetli – sahih kabul edilmekte ise de, Buharinin tüm rivayetleri aynı doğruluk derecesinde olmayıp, sahih ve hasen gibi kuvvet dereceleri söz konusudur.
Yine, hadisleri sahabeden alarak aktaran ravilerin dini ve insani özellikleride hadislerin doğruluğunun tesbitinde önem arzetmekte olup, ravilerin bu özellikleri rical ilmi denilen ayrı bir uzmanlık alanıdır.
Bu tür hadis usulü inceliklerine vakıf olmayan bir müslüman, hadis diye okuduğu tüm rivayetleri aynen Kur’an ayetleri gibi doğru kabul ederse, kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi bir durum ortaya çıkacak, hadislerden faydalanayım derken zarar görecektir.
Haksöz-Haber