Amasya Özgür-Der’de “Cedel” Kavramı Konuşuldu
Özgür-Der Amasya temsilciliği bu hafta ayet ve hadisler ışığında “başkasının sözlerine itiraz ve tartışma (cedel)” konusunu işledi.
Ayet: Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir. (Nahl-125)
Hadis: Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir kavm, içinde bulunduğu hidayetten sonra sapıttı ise bu, mutlaka cedel sebebiyle olmuştur."
BAŞKASININ SÖZLERİNE İTİRAZ VE TARTIŞMA (CEDEL)
Birisinin sözüne itiraz etmek; bazen sözün anlamca yanlış olduğuna, bazen dilbilgisi yanlışları olduğuna, bazen sözün doğru olmakla beraber söyleniş amacının farklı olduğuna dair olabilir. Özellikte topluluk içinde yapıldığı zaman, herkes kaldıramaz ve itiraz edilenin kalbinde nahoş duygular oluşup; zamanla itirazcıya karşı bir husumet oluşmasına neden olabilir. Yalnızken bile dikkatli yapılmak, eğer hataların mutlaka söylenmesi gerekiyorsa, karşısındaki kişinin kalbini kırmadan söylemek gerekir. Nitekim bu konuda, "bir kişiyle farklı düşünülen bir konuda konuşurken, o kişinin başında serçe kuşu varmış farzedip, onu ürkütüp uçurmayacak derecede dikkatli bir şekilde konuşmak gerektiği" şeklinde meşhur bir temsil vardır.
Bir kişinin sözlerinde yukarıda verdiğimiz çeşitli hatalar görmüşsek, önce hatanın çeşidine bakmalıyız. Eğer dilbilgisi hatası varsa, zaten önemli değildir. Anlam hatası varsa ve bu hatanın mutlaka düzeltilmesi gerekiyorsa; hata yaptın demek yerine, ona güzel bir şekilde sorular sorarak, hatasını düzeltmesini temine çalışmalıyız. Eğer, kişinin sözünün doğru; ancak amacının farklı olduğunu düşünüyorsak, zaten böyle birine itiraz etmenin hiçbir anlamı yoktur. Yapılması gereken güzel bir şekilde o kişiyi ve meclisi terketmektir.
Cedele kökünden gelen cedel (mücadele) kavramı; muhatap yada muhataplarıyla farklı düşünülen bir konuda, kendi haklılığını ispat etmek için delillerini ortaya koyarak yapılan, sözlü yada yazılı tartışma manasına gelip; Kur'anda 29 kere ve çoğunda olumsuz manada kullanılmıştır. Yani,cedelin genelde olumsuz olduğu, ancak bazı kişilere karşı bazı şartlara uyarak yapılabileceği ortaya konmuştur.
29.Ankebut Suresi 46. ayette, eğer tartışmak bir zaruret halini almışsa, yahudi ve hiristiyanlarla en güzel şekilde tartışılması gerektiği belirtilmiştir. Ayetten, bunlardan dindarlıklarında amelleriyle samimi olan ve tartışma isteklerinde, samimi olarak hakkı arama arzusu yatanlarla (zulmetmeyenler) tartışılabileceği ve bu tartışmanın uzatılmadan bitirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
16.Nahl Suresi 125. ayetten anlaşılacağı üzere, hakka davette öncelik hikmet ve güzel öğütlerle yapılmasıdır. Davette cedel gerekli ise, en güzel şekilde yapılmalıdır. Cedel,bir konuda farklı düşünen tüm taraflar davalarında samimi; delilleri sağlam ve cedelden maksatları acaba yanlışımız varmı diye hakkı arama amaçlı, kalplerinde kibir ve benzeri hastalıklar yok ise ve zaruret haline gelmişse yapılabilir.
Genellikle cedelin temelinde; insanların kalplerindeki kibir, hased, riya ve benzeri kalp hastalıkları vardır. Cedelde, bu hastalıkların itmesiyle; kişinin karşısındakileri haksız çıkartarak küçük düşürmeye ve böylelikle kendisinin büyüklüğünü ortaya koymaya çalışması ağır basmaktadır.
Durum böyle olunca, bu hastalıklardan kendini temizleyememiş kimselerin asla tartışmaması gerektiği gibi, bunlardan belli bir seviyede de olsa temizlenebilmiş olanlarında; temizlenememiş olanlarla asla cedele girmemesi gerektiği ortaya çıkar.
İhtilafa düşülen bir konuda kişi farklı düşünüyor, kalbinde de itiraz ve tartışma arzusu yok; sadece hakkı ortaya koyma sorumluluğu bu konuda onu konuşmaya itiyor. Bu durumda olan kişi, ihtilaf ettiği kişilere bakmalıdır. Onlarda da kendi halini görüyorsa, güzel bir şekilde itiraz yada delillerini ortaya koyacak kadar cedel söz konusu olabilir. Eğer, ihtilaf ettiği kişilerde; ciddi bir itiraz ve cedel hırsı seziyorsa, kesinlikle cedele girişmemeli, güzel bir şekilde ordan ayrılmalıdır.
Kişi, başka bir mecliste aynı konu açıldığında, bu kez muhataplarında samimiyet görmekle beraber; kendi kalbinde cedel arzu ve hırsı görüyorsa, kesinlikle itiraz ve cedele girmemeli; güzel bir şekilde dinlemeli, eğer dinlediği şeyler hakka aykırı ise, oradan güzelce ayrılmalıdır. Özetle, taraflardan birisinde bile kalp marazlarından kaynaklanan cedel hırsı varsa, o meclisten asla hayır çıkmaz.
Günümüzde değil halkın, kendilerini islama hizmete adamış kimselerin çoğunluğunda bile, kalp hastalıkları çok ciddi boyutlara varmıştır. Böyle olunca, itiraz ve cedel; genelde bu hastalıkların dürtüklemesiyle yapılmakta ve bu durumda hakka değil, genelde şeytana hizmete vesile olmakta, kaş yapayın derken göz çıkarılmaktadır.
Kendi ilim ve faziletini ortaya koyup, başkasının kusurunu ortaya çıkararak; ona karşı üstünlük kazanmak arzusu, günümüzde itiraz ve cedelinin temelinde yatan, çoğu zaman kişinin kendisinin bile farkında olmayan bilinçaltı gizli hesaplardır. Halbuki büyüklük Allah'a mahsus olup, biz kendimizi temize çıkarmamakla emrolunduk.
Başkalarını küçük düşürme arzusu ise, yırtıcılık dürtülerimizin bir belirtisidir. Bu dürtüler başkalarını parçalamaya, onlara eziyet etmeye, yani itiraz ve cedele sevkeder. İtiraz ve cedele bırakmayan kimse, başta büyüklüklenme ve yırtıcılık olmak üzere; kalbinde bulunan diğer hastalıkları gün geçtikçe kuvvetlendirmiş olur. Bunu önlemek için, öncelikle itiraz ve cedeli terketmek; sonrada kalbindeki hastalıkların tedavisiyle meşgul olmak gerekir.
Burada ince bir husus şudur. Kişi, itiraz ve cedel arzusunu kırmak için; hakkın yanlışsız ortaya konulduğu toplantılara katılmalı, orada kendisine söz verildiğinde konuşmalı, konuşmasında diğerlerine imaende olsa taş atmamalı, hele hele itiraz ve cedele hiç girişmemelidir. Böyle yapmakla, hem kalbindeki hastalıkların durumu hakkında bir değerlendirme yapmak; hem de içindeki arzuya rağmen, itiraz ve cedelden uzak durarak, bu konulardaki ameli tedaviyi gerçekleştirme imkanını bulur. İtiraz ve cedel arzusundan dolayı bu toplantıları terketmek; hem haktan mahrum olmaya, hem de kalbindeki hastalıkları ortaya çıkarmadan gömmeye sebeb olurki, bu durumda tedavi neredeyse imkansızlaşacaktır.
HUSUMET
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi, itiraz cedeli, cedelde husumeti doğurur. Husumet, bir kişi ile arasında ortaya çıkan itiraz ve cedelin arkasından, ona karşı kalbinde devamlı bir soğukluk ve düşmanlık ortaya çıkmasıdır ki, artık onun iyi taraflarını göremez.
Husumet, kişinin kalbini devamlı meşgul eden, huzurunu ve huşusunu bozan, dünyasını ve ahiretini mahveden bir durumdur. Husumetin belirtisi, hasmının kavuştuğu dini ve dünyevi nimetlerden acı duymak, başına gelen dini ve dünyevi musibetlere ise sevinmektir. Bu ise, kişiyi cehenneme kadar sürükleyebilecek, çok tehlikeli bir durumdur.
İtiraz, cidal ve husumet; müslümanların kişisel ve toplumsal felaketlerine yol açabilen, çok tehlikeli durumlardır. Tehlikelerinden kurtulmak için, mümkün olduğunca bunlardan uzak durmak gerekir. Ayrıca, güleryüzlü olmak, güzel ve yumuşak konuşmak; konuşurken Allah'ı ve O'nun rızasını düşünüp, kalbimizde hiçbir art niyet olmadan konuşmak gerekir. 2.Bakara Suresi 83 ile 4.Nisa Suresi 86. ayetlerde bu hususa değinilmiştir.
Konuştuğu kişi hakkında tamamen iyi niyetli olarak, onunla güler yüzlü ve yumuşak konuşmak; hem konuşanın, hemde dinleyenin kalbinde oluşmuş olan olumsuz duyguları yıkar ve temizler. Konuştuğu kimse hakkında iyiniyet beslemeden, çatık bir yüzle ve öfkeyle; kaba ve haşin konuşmak ise tam tersi etki yapar. Yani hem konuşanın, hemde dinleyenin kalbinde darlık oluşturup, kinlenmeye ve husumete yol açar. Bu durum devam ederse, kişileri vetoplumları, dünyada perişanlığa, ahirette ise cehenneme sürükleyecek bir sürece yol açabilir.