Van'da 2. İslam Düşüncesi Semineri
Van Özgür-Der Şubesinde bu haftaki seminerde ’’İslam Öncesi Hint Düşüncesi’’ konusu işlendi. Semineri Şube Başkanı Fuat Değer sundu.
Fuat Değer konuşmasında özetle şunları söyledi;
İslam Düşüncesinden önce diğer düşünceleri anlayabilirsek günümüzdeki İslam dışı düşüncelerin nasıl teşekkül ettiğini daha iyi anlama imkanımız olabileceğini ifade etti.
Değer Hint düşüncesinin ana saiklerinden Hinduizmin oluşum aşamasına değinerek, Hint düşüncesinde tek tanrı inancının olmadığını vurgulayarak Hint düşüncesini tanrılar müzesi olarak tanımladı.
Hint düşüncesinde en etkin olan dinleri Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm olarak belirterek bunları şu şekilde izah etti;
Hinduizm; Hint alt kıtasında en eski tarihe sahip geleneğidir. Dünyanın yaratılış aşamasında Tanrı tarafından tesis edilen ve önerilen yol anlamlarına gelir. Irk kökenli olması itibariyle Yahudiliğe benzer. Hint yarımadasıyla sınırlıdır. Yahudilikten farkı onun belli bir kurucusu ve amentüsü yoktur.
Hinduizm, Ariler’in inanç ve gelenekleriyle yerli Dravidyenler’in inanç ve kültürlerinin karışımı ve sentezidir. İndus vadisindeki bu kaynaşma sonucu ortaya çıkan görüşlerden hangisi Arilere ait hangisi Dravidyenler’e ait bugün bunu bilebilmek mümkün değildir.
Sonradan ortaya çıkan inanış sistemleri: Budizm, Caynizm, Sihizm. Bunlar, Hinduizmden izler taşır. Hatta birer mezhep olarak algılayanlar olmuştur. Hepsinde ortak inanç varoluşun, hem yeryüzünde hem de başka metafizik bir alemde acı kederden ibaret oluşur . Hayat ve insan anlayışları benzer olmakla beraber Tanrı anlayışları farklıdır. İnsan oğlu ebedi kurtuluşa ulaşıncaya kadar ıstırap ve acı dolu hayatı tekrar tekrar yaşamaya mahkumdur. Varoluş acı ve kederden ibarettir. Varoluşun mahiyeti ve ondan kurtuluş imkanı ile ilgili inanç doktrinlerini ise şu başlıklar altında verdi.
Bunlar; Maya veya Avidya, Samsara, Karma, Mokşa veya Nirvana’dır.
Hinduizmde insan Yoga egzersizleriyle kişi nihai kurtuluşa erer.
Hinduizmin tarihsel seyrine de değinen Değer bunları; Klasik Dönem, Ortaçağ Dönemi, Modern Dönem, Vedalar Dönemi Sutralar Dönemi, Destanlar Dönemi, Puranalar Dönemi, Darsana Dönemi, ana başlıkları altında dönemlere değindi.
Kutsal Kitaplar yada İlahi Metinler;
Srutiler: İlahi metinler: Vedalar, Brahmanalar, Aranyakalar, Upanişadlar .
Simritiler: Ramayana ve Mahabharata.
Hint Geleneğinde önemli bir yer tutan Kast Sistemine de değinen Değer; Kast Sistemini oluşturduğu sınıfları ve özelliklerine değindi.
Brahmanlar: Rahipler ve Bilginler...
Kşatriyalar: Prensler ve Askerler...
Vaisyalar: Esnaf ve Çiftçiler...
Sudralar: İşçiler ve Köleler...
Ayrıca birde kast sistemine dahil edilmeyen Paryalar vardır...
Hintin üç büyük tanrısı;
Brahma; yaratıcı, Vişnu; koruyucu, Şiva; yok edici.
İslamiyet ve Hindistan; İslamiyet Hindistan’a 710-711 yıllarında Muhammed b. Kasım es-Sakafi kumandasındaki Arap kuvvetleri ile girmiştir. 10.yy’ın sonlarına doğru başlayan Gazneli akınları Hindi İslamlaştırmıştır. 11.yy boyunca İran ve Orta Asyadan bir çok sufi Hindistana gelerek yerleşmiş ve tebliğ çalışmaları yapmışlardır. Bu tebliğ çalışmalarına 857 yılında İran’da doğan ve aynı zamanda bir mutasavvıf olan Hallac’da katılmıştır. Hallac’ın geliştirdiği teori hem Yahudi Kabalacılığda kökeni olan hem de Hinduizmde açıkça ortaya konan hulül teorisine dayanıyordu. Bu teori sufilerin Hz.Peygambere atfettikleri “Allah Ademi kendi suretinde yarattı” hadisine dayanır. Hallac’a göre insanın iki tabiatı vardır. İlahi [lahut] ve beşeri [nasut].
Bu iki tabiat birbiriyle birleşmiş değildir, ancak bir sıvının başka bir sıvı içinde dağıldığı gibi dağılmış durumdadır. 1165 yılında Güney İspanya’da doğan İbn-i Arabi bu teoriyi Hallac’dan tevarüs etmiştir. Arabi’nin sistemleştirdiği bu düşünceye göre, lahut ve nasut iki bağımsız tabiat değil aynı tabiatın iki vechesidir. Bu vecheler sadece insana özgü değildir. Bütün yaratılmışta bu iki veche mündemiçtir. Lahut batındır, nasut zahirdir. Arabi bu mevzuyu Füsus el-Hikem’de, Tedbirat el-İlahiye’de ve Fütuhat-ı Mekkiye’de geniş bir şekilde işlemiştir. Ona göre lahut ve nasut en iyi bir şekilde peygamberlerde ve velilerde tecelli etmiştir.
Değer son olarak Hint Düşüncesinin Batıya aktarılmasını şu şekilde izah ederek sunumunu tamamladı;
Hindistana hakim olan Babürler devletinin kudretli hükümdarı Ekber Şah 1555 lerde tahta çıktı. Ekber Şah’ın torunu Dara Şükuh Upanişadları Farsçaya tercüme ettirdi. [Sırrı Ekber 1657]. Ona göre Kur’an’da adı geçen gizli kitaplar, ilimler ve hikmet bu kitaplardı. [Derya-yı tevhid]. Büyük etkileşimin önemli ayaklarından birisi de budur.
Batılı araştırmacı Duperron bu Farsça nüshayı batıya taşıyarak batıyı Hintle tanıştırmıştır.
Haber Ve Fotoğraf: Tayfur Bayraklı