"Türkiye'de Müslüman Kadının Gelişimi ve Sorumluluklarımız’’
26 Nisan Pazar günü Tatvan Özgür-Der şubesi tarafından düzenlenen "Türkiye'de Müslüman Kadının Gelişimi ve Sorumluluklarımız’’ konulu konferansa konuşmacı olarak Zehra Türkmen katıldı.
Zehra Türkmen özetle şunları söyledi:
''Ahzab suresi 35. ayette zamanda, sorumlulukta, mükafatta, Allahu Tealanın kadını ve erkeği eşit tuttuğunu görmekteyiz. Ayette açıkça Kuran tarafından kadının, bütün ferdi ve ahlaki görevlerde erkekle aynı şartlarda muhatap kabul edildiğini görmekteyiz. Ancak insanın kadın ya da erkek olarak yaratılması, her birinin kendine has fiziksel ve ruhsal farklılıklarla birbirinden ayrıldığını göstermektedir. Günümüze geldiğimiz zaman, Müslümanların Osmanlı sonrası çökmüş bir sosyal yapısı ve bulanmış bir kültürü var. Yeni kurulan rejim resmi eğitim ve şehirleşmeyle modernleşmeyi , batılı yaşam tarzını yukarıdan aşağıya dayattı. Müslüman halk kendini yenileme bilincine ulaşmadan değerlerini korumak adına buna tepki gösterdi. Bu yüzden değil kız çocuklarını erkek çocuklarını bile gavurlaşır endişesiyle aileler yüksekokullara göndermekten çekindi. Ama demokrat partiyle başlayan çevreyi merkezde temsil etme politikası dindar kesimi 1950 ve 1960'lı yıllarda sağcılaştırdı. Bu nedenle o yıllarda okumaya, üniversiteye gitmeye daha sıcak bakılmaya başlandı. Modernleşmeyle beraber tesettür algısı ne olacak. Şule Yüksel 'sıkma baş' modelini gündemleştirmişti ama tam tesettür değil… Kimi bildiği kadarıyla anlatır ama kadın sesine haram der… Bunun fıtri olarak yanlış olduğunu hisseden insanlar doğruyu anlamak için Kuran'a yöneldiler. Rasulullah'ın sünnetini kavramaya, tartışmaya başladılar. 1970'li yıllara geldiğimizde Türkiye'de Kurana yönelen en önemli açılımlar şunlardı: Düşünce Dergisi ve Çevresi, Ercüment Özkan ve arkadaşları. Buralarda tevhidin, Kuranın henüz elifbası öğreniliyordu. Henüz kadının adı yoktu. Çünkü bu çalışmalara katılacak birikim sahibi kadın unsurunun varlığına geçmiş süreç ve gelenek imkan sağlamamıştı. ''
Daha sonra sözlerine şöyle devam etti Türkmen:
''Türkiye'de Kurana yönelişin en önemli öbeğinde rol alan erkekler kendi perspektiflerini netleştirdikçe şunu gördüler. Erkam'ın evinde eğitim çalışmalarında, hicrette, işkence görerek şehit düşen, tebliğ ve davet görevinde, Resulü Uhud savaşında kılıçlarıyla koruyanlar kadınlardı. Ve Tevbe suresi 71. ayetini düşünmeye ve mücadele saflarının yarısının niçin boş olduğunu tartışmaya başladılar. İşte bu sırada bu öbekle oluşan Şura, Tevhid, Hicret dergilerinin çıkmasına vesile oldu. Bu dergiler daha sonra kadınlarla ilgili eksiklerini gidermek için RAYET isimli kadınlara dönük deri çıkardılar. Bu heyecan Müslüman kızları etkilemeye, etki uyandırmaya başladı. Bu söylemden etkilenenler İstanbul'da Kuran Kurslarında rol oynamaya başladılar. Daha sonra Refah Partisinin kitlesel kazanımlarının ardından 28 Şubat sürecinde hakları yasaklanan bayanlar meydanlarda bulundular haklarını savunmak için. Dünden bugüne geldiğimiz nokta itibariyle kadın konusunda birçok sıkıntı aşıldı. Bunda Şule Yüksel, Emine Şenlikoğlu ve 28 Şubat sürecini yaşayan insanlara da biraz borçlu olduğumuzu unutmayalım. Ancak bugün Müslüman kadınlarda feminizme yönelme söz konusu. Türkiye'de 12 Eylül sonrasında canlanan feminist hareketler 80'ler öncesinde de gündeme geliyordu. 2009 yılında Batmanda DTP tarafından kutlanan kadınlar gününde şehrin değişik noktalarına asılan ''Biz kimsenin namusu değiliz, namusumuz özgürlüğümüzdür'' pankartı da aynı zihniyetin ürünüydü. Bu pankartı açan zihniyet Müslüman Kürt halkının haya, namus, iffet algısını ve islami değerlerini hiçe sayarak insanlarımızı seküleştirmeye çalışıyordu. ''
Daha sonra tavsiye ve değerlendirmelerde bulunan Türkmen sözlerini şöyle sonlandırdı:
Bu yüzden bizler uyanık olmalıyız. Bizler için eş olmak bir rahmet, anne olmak bir rahmet olmalı. Hayatın bir parçası olmalı ve bizim için bunlar ezik şeyler olmamalı. Müslümanlar olarak kendimize güvenelim. Ev hanımıysak bunu söyleyelim, çekinmeyelim. Üretken, Allah için çaba sarfeden bir ev hanımı 10 üniversite okuyan ve sadece başında başörtüsü olan insandan daha kıymetlidir. Gücümüz yettiğince hayata müdahale etmek ve dünyaya cevap vermek zorundayız. Türkiye tarihinde belki en rahat dönemlerimizi yaşıyoruz. Bu rahatlığında Allah katında bir faturası olacaktır. Bu imkanı nimete de külfete de çevirmek bizim elimizde. ''Muhakkak ki benim namazım, kurbanım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm ancak ve ancak Alemlerin Rabbi Allah içindir.'' Bizim de çabamız bu doğrultuda olmalı.