Tatvan'da ‘’Kur’an’ı Anlamada Yöntem’’ Semineri

Tatvan'da ‘’Kur’an’ı Anlamada Yöntem’’ Semineri

Tatvan Özgür Der de‘’Kur’an’ı Anlamada Yöntem’’ Semineri Yapıldı.

Özgür-Der Tatvan şubesinde Cuma günleri yapılan seminerinde bu hafta ’Kur’an’ı Anlamada Yöntem’’ konusu vardı. Eğitimci Ahmet ÖZBAY tarafından sunulan seminer kur’an’ı kerim ve mealini Emrullah KAPLAN okudu.

Ahmet ÖZBAY ‘IN Konuşma Özeti:

ÖZBAY, “günümüzde müslümanların Kur'ân'a karşı takın­dıkları tavır çok can sıkıcı olup, onunla olan ilişkileri son derece zayıftır. Öyle ki, bu durum karşısında, Kur'ân'ın geçmiş milletler hakkında bildirdiği ve Hz. Peygamber (s.a)'in de dikkat çektiği hastalığın  günümüz müslümanların dü­şüncesinde de  yer ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.” dedi

ÖZBAY, Kur’an’ın okunmasını biz değil, Allah istemektedir. Biliyorsunuz ki Kur’an, hepimizin kendisinden hesaba çekileceği kitabın ismidir. Kıyamet günü hepimiz tek tek Kur’an’a uyup uymamaktan hesaba çekileceğiz. Böyle olunca da, Kitap bilinmeli ki uyulsun; bilinmesi için de okunmalıdır. Söz konusu okuma bilmek için ; bilmekte, uymak (yaşamak) içindir. Kendisinden kullarını hesaba çekeceği Kitab’ın, kullarınca anlaşılır bir kitap olması gerekmez mi? Ki ‘anlayabileceğimiz bir kitap gönderseydin, biz de ona uyardık. Anlamadığımız bir kitabı gönderdiğin için bizde ona uyamadık’ diye bir özür ileri sürmesinler. Ayrıca Kitab’ı anlamak, hiç kimsenin tekeline verilmemiştir. Yoksa, tekeline kitap verilen kişi sayısınca, ortaya kitap çıkardı. Allah kullarına uymaları için bir Kitap, kitabı anlayacak düzeyde de akıl vermiştir. Aklı olan herkes onu anlar. Kitab’ı anlamanın belirlenmiş standart bir yöntemi olmadığını söyledi.

ÖZBAY;Kitab’ı gereğince anlama konusunda, tarihi süreç içinde oluşan yanlış anlayışlar Kitap’la aramızdaki iletişimi büyük oranda engellediğinden; biz daha çok bu noktada  bazı önerilerde bulundu.Birinci öneri;İslâm kültür sahasına Kur'ân'ı yeniden çekerek, müslümanın düşüncesiyle Kur'ân arasındaki ayrılık ve mesafeyi sona erdirmek ve böylece Kur'ân'ı, günümüz müslümanının ilk ve en önemli kaynağı yapmak gerekir. İkinci esas;Sünnet ve Sîret öğrenme metodunu yerleştirmek ve çağdaş İslâm kültür ve medeniyetinin oluşumunda bu iki kaynaktan yararlanın gerekliliğine vurgu yaptı.

Kur'an'ın kendi ifadesiyle o, anlaşılsın diye kolaylaştırılmış bir kitaptır. “Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?” (Kamer 17) .Âyetleri tafsil edilerek açıklanmıştır. “ Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen),  hikmet sahibi (ve)  her şeyden haberdar olan (Allah)  tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.” (Hud 1) ayetlerin okuyarak konuşmasına şöyle devam etti. İndiği dönemde anlaşılmazlığı konusunda ne inananlar ve ne de inanmayanlar tara­fından ileri sürülen bir iddianın bulunmadığı bilinmektedir. Kur'an'ın indiği dönemde ilk muhatapları olan Araplar, ümmî (Ümmî- Okuma-yazma bilmeyen, kitap hakkında bir bilgiye sahip olmayan kimselerdi. Bununla birlikte Kur'an'ın ilk muhatapları olan bu insanlar, Kur'an'ı anlama noktasında bir problemle karşılaşmadılar. Gerçi Kur'an'ın, konuş­tukları dil ile inmiş olması, nüzul ortamını yaşıyor olmaları elbette Kur'an'ı anlamalarını kolaylaştırıyordu. Ayrıca anlamakta güçlük çektikleri âyetlerin anlamlarını Peygamber (s.a.v.)'e sorma imkânına sahiptiler. Fakat anlamayıp da yorumunu Peygamber'e sordukları âyetlerin sayısı önemsenecek ölçüde fazla değildir.Bu insanlar ümmî insanlar idiler ve Kuran’ı anladıklarını belirtti.

ÖZBAY, ayetleri tek tek alarak bu ayet ne diyor diye değil; bir bütün olarak Kur’an’a bakmalıyız. Eğer Kur’an’a bu şekilde bakarsak helal ve haram, emir ve yasaklar, iyi ve kötü, uymamız ve kaçınmamız gerekenler apaçık ve anlaşılır olduğunu görürüz. İhtiyacımızı karşılamada yeterli olanlar anlayacağımız düzeyde açıklanmıştır. Kur’an, insanların hayatlarını düzenlemede, referans alınsın diye mi; yoksa yüzünden ve ne dediği anlaşılmadan, sevap kazanmak amacıyla okunsun diye mi, yoksa ölünün ardından okunsun diye mi, yoksa dinsel ayinlerde okunarak huşu elde edilsin diye mi gönderildi. Elbette ki yaşantımızı kendisine göre düzenleyelim diye gönderilmiştir cevabı doğrudur. O zaman ölülerin ardından okumayı bırakıp, dirilerin hayatını düzenleyen esaslar nelermiş onları öğrenelim diye okumalıyız. dedi.

Ahmet ÖZBAY konuşmasında, Tevhidi kavrayamamış olanlar, Kur’an’ı gereğince anlamazlar. Çünkü Kur’an’ın esası Tevhid üzerine kurulmuştur. Kur’an’dan tevhidi çıkardığımız zaman, Kur’an’ın kendisini okuyana vereceği hiçbir şey kalmaz dedi.ÖZBAY,Kur’an-ı tehcir etmek, onu inkar anlamında değildir. Okuyup düşünmeden raflarda muhafaza etmek, ellerin ulaşmadığı yerlerde korumak, hasta ve meczuplara okumak, anlaşılmaz bahanesiyle manasından uzaklaşmak, hayata müdahale etmesine engel olmaktır. dedi.

ÖZBAY, Kur’an’ı ne kadar çok okursak o kadar fazla anlarız. O bakımdan Onu mümkün olan her zaman okumalıyız. Aceleye getirmeden, ağır ağır ve üzerinde düşüne düşüne, mümkünse her bir kelimesini bile kavramaya çalışarak okumalıyız. dedi

ÖZBAY, konuşmasında şu örneklere yer verdi.

“Efendimiz buyuruyor ki. “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı öğrenen ve öğretininizdir.” Enes b. Malik (r.a.) “Nice Kur’an okuyanlar var, Kur’an onlara lanet eder.”

Hasan Basri Hazretleri  Kur’an okuyanları üç sınıfa ayırıyordu.

1-Maddi çıkar karşılığı okuyanlar.2-Tecvid ile okumaya özen gösterip de, okudukları ile amel etmeyenler.3-Kur’an üzerinde derin derin düşünerek, o çeşmeden kana kana içenler.

Ahmet ÖZBAY  konuşmasının  devamında  şu şekilde bir sıralama  yaptı.

- Kur’an’ın kendine özgü bir dili ve anlatım tekniği vardır: Bu dili ve anlatım tekniğini yakaladığımız zaman Kur’an daha da anlaşılır olur. Zira Kur’an’da bir çok şey sembolize edilmiştir. Ve kelimelere mecazi anlamlar yüklenmiştir.

- Kur’an bilim kitabı değildir: Kur’an, ne tarih kitabı, ne başka bir bilim kitabıdır. Kur’an’da tarihten ve bilime konu olan alanlardan söz ediliyor oluşu, Allah’ı ve anlatılmak istenen şeyleri daha iyi anlayalım diye örnekler verilmesindendir.

- Kur’an’ı kendi bütünlüğü içinde anlama: Kur’an’a bütünsel değil de parçacı bir anlayışla yaklaşma, yanılmalara neden olabilir. Bir ayete Kur’an’ın bir bütün olarak ifade ettiği anlama uygunluğu alarak en doğru anlamı verebiliriz.

- Kur’an’ı, Kur’an’dan başka kaynakları esas alarak anlamaya çalışmak: Kur’an’ı, Kur’an’dan başka kaynakları esas alarak anlamaya çalışmak, o kaynaklardan yararlanma düşüncesiyle değil de, onları esas alma koşuluna bağlıysa, onlardaki yanlışları Kur’an’a bulaştırmış oluruz. Bu da netice olarak Kur’an’ı (söz olarak değil) anlam olarak tahrif etmek gibi büyük bir yanlışı içermektedir. Her şeye ölçü saydığımız Kitab’ı, başka ölçülerle açıklamak, ölçülerin yerini ve işlevini değiştirmek demektir.

- Geleneksel Kültür: Geleneksel kültürün bizde oluşturduğu ön bilgilerle Kur’an’a yaklaşmak, ondan elde edilmesi gerekeni elde etmemize engel olur. Bu, bilgilerimizi Kur’an’a göre değiştirme veya düzeltme yerine, mevcut düşüncemizi Kur’an’a onaylatma gibi bir yanlışı beraberinde getirdiğinden, hak ile batıl birbirine karışmış olur. Kitaba uymak yerine, kitabına uydurmak.

- Alimlerin görüşü: Alimlerin görüşünü ölçü almak ve Kur’an’ı onlar nasıl anlamışsa, onların her dediklerini doğru varsayarak, öyle anlamayı esas almak, Kur’an’ı onların anlayışları ile sınırlamak ve dondurmaktır. Oysa ki onların ne düşündüklerini ve nasıl anladıklarını bilmemiz, görüşümüze görüş katmak amacıyla olursa yararlı olur.

- Kur’an’la kul arasındaki aracılar: Allah ile kulu arasındaki aracılar, kul ile kitap arasına da girmiş bulunuyor. Ve kulları Kitab’a değil, Kitap adına kendilerine uymaya çağıranlar, kulu Allah’a yaklaştıracak olan doğru yolu ortaya koymak iddiasında olan ve kendilerini kaynak sayan kimselerdir. Kul bunlara takılı kaldığı sürece Kitab’ın kendisine asla kavuşamadığından, deyim yerinde ise, hayatını ‘kitapsız’ olarak tüketmektedir. Doğrudan Kur’an’a çağırmayan, ‘bana takılın sizleri Kur’an’a götüreyim’ diyen herkes aracı konumundadır. Şeyhler, veliler, mürşitler, üstadlar, alimler, ağabeyler… gibi sıfatlarla anılanların konumlarına bakın, eğer kendilerini işin şartı olarak görüyorlarsa (ki büyük çoğunluk öyledir) o zaman bunlar, engelleyici aracılar ve hedef saptıranlardır.

- Peygamberliği yanlış tanımlamak: Peygamber ve peygamberliğin ne olduğunu, amacını ve Kur’an’daki yerini doğru bilmek, Peygamberliği yanlış tanımlamak Kur’an’ı anlamada yanılmamıza neden olur. Allah’ın dinini pratize etmede örneklik, vahyi duyurmada elçilik yapma peygamberliğin esasını teşkil etmektedir. Lakin kimileri peygamberliğin bu boyutunu hiç dikkate almadan, O’na din adına hüküm koydurarak O’nu Allah’ın dininin ortağı olarak görmekteler. Oysa ki Allah, kendi dinine peygamberi de dahil hiçbir varlığı ortak etmemiştir. Hz. Peygamberin en önemli özelliği vahiy/Kur’an’a muhatap olmasıdır. Zaman zaman Kur’an efendimizin hayatına müdahale ediyor düzeltilmesi gereken hareket ve durumlara dikkat çekiyordu. Bu müdahaleler, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğuna dair önemli bir delildir.

- Kur’an’ı anlayamayız önyargısı: Kur’an’ı anlayamayız anlayışı Kur’an’a yapılan en büyük iftiradır. Zira Kur’an’ın kendisi, defalarca anlaşılır olduğunu, biz anlayalım diye apaçık olduğunu bildirmektedir. Buna rağmen anlayamayız anlayışı bir ön şartlanma ve kuruntudan ibaret. Anlayamadığımız bir kitabı Allah bize gönderip te  bizi ondan sorumlu tutar mı? Bu Allah’ın adaletine yakışır mı?

- İlletin önemi: Kelimelerin yalın olarak ifade ettikleri anlamlara takılıp kalma yerine, o kelimelerle ifade edilmeye çalışılan ‘özü’ algılamaya çalışmalıyız. Ayetin mesajını, kelimelere verdiğimiz anlamla değil, mesajın özü doğrultusunda kelimelere yüklediğimiz anlamla anlamaya çalışmalıyız. Örneğin ayet, savaş için besili atlara sahip olmamızı mı istiyor. Burada ‘öz’ olan besili at değil. Savaşa hazırlıklı olmak için gerekli araçlara sahip olmaktır. Zira at amaç değil, araçtır. Bu ayet öz olarak savaşa hazırlıklı olmayı istemektedir. Araçlar her zaman değişebilir, ama amaç (öz) değişmez. Araç dün attı, bugün tank yarın da başka bir şey olacaktır.

- Kavramların önemi: Kavramlar tıpkı yazı yazmak için kullandığımız harfler gibidir. Nasıl ki harfleri bilmeden, okuyup yazamazsak, kavramları bilmeden de Kur’an’ı gereğince anlayamayız. Örneğin İlahın, Rabbın, sabrın, ibadetin, tağutun… ne olduğunu bilmezsek, (ki kavramlar Kur’an kültürünün harfleri gibidir) Kur’an’ı gereğince anlayamayız.

Ahmet ÖZBAY konuşmasının sonunda sorulan sorulara cevap vererek sunumunu bitirdi.

 

ahmet_ozbay-20131102-2.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler