Tatvan’da ‘’İntifada Süreçlerinin Muhasebesi‘’ Semineri

Tatvan’da ‘’İntifada Süreçlerinin Muhasebesi‘’ Semineri

Haksöz Yazarı Hamza Türkmen’in konuşmacı olarak katıldığı program Tatvan Özgür Der seminer salonunda yapıldı.

Yoğun katılımın olduğunu salonun üst katında bayanlar da semineri izledi. Hamza TÜRKMEN yaklaşık iki saat süren bir sunum yaptı. Seminer Özgür-Der Tatvan üyesi İbrahim AYKAN’ın okuduğu Kuran’ı kerim ve meali ile başladı. Seminerde konuşan Hamza TÜRKMEN, ortadoğu intifadalarıyla birlikte ümmet olarak yeni bir mücadele dili ve usulüne ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek şöyle devam etti;

Vahye şahitlik ve şühedalık yönü zayıf kalan gelenekçiler ve modernistler, yaklaşık üç yıldır Müslüman coğrafyalarda esen İslami dirilişi doğru okumadıklarını görüyoruz. Direnişin nasıllığı ve niteliğiyle değil, daha çok sonuçlarıyla ilgilenmeleri bunu en açık göstergesidir.

TÜRKMEN, oysa Müslümanlar; toplumsal mücadelede fıtri ve vahyi ilkelere bakar, değerlendirmelerini sünnetulallaha uyulup uyulmadığı konusu üzerinde yapar. Aynı zamanda toplumsal mücadele olaylarını değerlendirirken, vakıaya bütüncül bir perspektifle bakılmalı, fasıkların ve şer odakların amaçlarını hesaplamadan masa başında toplumsal mücadele süreçlerini analiz etmek doğru olmadığını, bu bizleri doğru sonuçlara götüremeyeceğini söyledi.

TÜRKMEN, gelişen vakalara karşı yeni bir mücadele dili ve usul geliştirmek bizim yükümlülüğümüzdür. Bu bakımdan ümmet coğrafyasındaki intifadalar yeni usul okumaları yapmamızı gerekliğini bir daha göstermiştir. Ümmet olarak istişari zeminlere ihtiyacımızın olduğunu ifade eden Yazar Hamza TÜRKMEN, Mısır’daki toplu şahitliğin ve şahitliğin sürekliliğinin böyle sürdürüldüğünü ifade etti. Müslümanlar olarak istişare etmeye ve konuşmaya ihtiyacımız var. Onun içinde yorumları naslaştıran anlayışın istişarenin önündeki en büyük engel olduğunu vurguladı. Birbirimizden ne kadar farklı olsak da, temel kaynak olarak Kur’an ve sünneti kabul eden Müslümanların bir aile olduğunu ve sorunlarının ortak olduğunu vurguladı. Yerel ve küresel vesayetlerinde ancak böyle aşılabileceğini ifade etti.

TÜRKMEN, Mısır ve Suriye son üç yıldır ağır bedeller ödeyen ve ağır sınavlarla karşı karşıya gelen iki ülkedir. Mısır’da barışçıl direniş devam ederken aynı stratejiyi önemsemesine rağmen silaha sarılmak zorunda kalan Suriye silahı direnişi, bütün zorluklarına rağmen devam eden bir toplumsal mücadele olayıdır. Süreci yeterli takip etmeyen ve analizden yoksun olanlar bu iki ülkedeki insanlarımızın konumunu sonuç üzerinden analiz etmekte olduklarını gördük. Bu toplumsal mücadeleleri batılı medya şekillendirdiği gibi görmeye çalışıyorlar. Batının olayları anlamadan izah etmeye ve Ortadoğu intifadalarını da bu bağlamda ele alıp ‘’Arap baharı’’ olarak sunmaya çalıştığını gördük. Oysa olayların merkezinde İslami hareketlerin yer alması ve tabandan tavana İslami bir hassasiyetle hareket eden toplumların olması bizleri “intifada ” terkibini kullanmamız gerekliliğini gösteriyor. Bu dil farklılığı olayı anlama ve izah etme tarzını da gösterir. Aynı batı bu olayları liberalizme kayış olarak görüp, diktatörler devrildikten sonra liberal eğilimin devamında etkili olacağı gibi bir öngörüyle hareket edip toplumlara bu anlamda yön vermeye çalıştığını söyledi.

Ortadoğu da meydana gelen intifadaların arka planıyla birlikte ele alınması gerektiğini ifade ederek, bu arka planın yıllardır baskılar altında korunmaya çalışılan ve devam ettirilen ıslah çizgisi olduğunu; bununla beraber batı beslemesi diktatörlerin baskıları olduğunu ifade etti. Şuan kıyasıya devam eden mücadele böyle bir arka plana sahip olduğunu belirtti.

TÜRKMEN, bugünkü Ortadoğu,1921 kahire toplantısında 40’a yakın batılı uzmanın Ortadoğu coğrafyasını masaya yatırıp cetvelle çizip kendilerince isimlendirmeleriyle meydana gelmiştir, yoksa bu bölgelerin böyle sınırları da yoktu bu isimleri de taşımıyorlardı. Dolayısıyla kendilerinden sonra bize miras olarak batıcı, laik ve ulusçu diktatörler bıraktılar. Bu anlamda Ortadoğu intifadaları yerel ve küresel vesayetleri aşma çabasıdır.

TÜRKMEN, zaferin sadece düşmanı yenmek olmadığını; çözülmüşlüğü aşmak, yitirileni kazanmak, yeniden oluşabilmek ve dirilmek olduğunu söyledi. Ayrıca kalıcı zaferler tepeden inmeci güce değil, alttan gelen dalgaya dayandığını belirtti. Sınamalara hazır olanlar zaferi iktidara ulaşmak olarak değil, Kur’an ümmetini yeniden oluşturmak olduğunu bilirler. Zafer ümmetin var olma ve kendini fıtrat ve vahiy doğrultusunda aşma ve azminin tohumlarını oluşturmaktır dedi.

TÜRKMEN daha sonra Türkiye’deki reformlardan da bahsederek önemli vurgularda bulundu; Özellikle ak parti süreciyle beraber başlayan değişimlerin ıslah değil reform olarak tanımlanıp batı ekseni gözetilerek gerçekleşen değişimler olarak tanımlanacağını vurguladı. Batılı form içerisinde gerçekleşen değişimler olmakla beraber Müslümanlara çok ciddi alan açıldığını bizlerinde bunu farkedip sahada daha etkin olmamız gerektiği vurgusunda bulundu. Ak partinin bir sentez olduğunu ve bu sentezden Müslümanların da faydasına olabilecek birçok politikanın geliştirildiğinden bahseden Türkmen, Ak parti iktidarından bu yana; işkencenin kaldırılması, çekiç gücün geri gönderilmesi, askeri vesayetin geriletilmesi, ant dayatmasının son bulması, başörtüsünün serbest bırakılması, dış siyasette meydana gelen bağımsızlaşma eğilimi ve son olarak öğrenci evleri tartışması gibi gündemlerin çok önemli değişimler olduğunu söyledi. Türkiye’de bu anlamda merkez ve çevre partisi çekişmesi yaşandığını ifade eden Türkmen, Tayyip Erdoğan’ın çevreyi temsil eden bir politikacı olduğunu ifade etti, ama Müslümanların perspektifinin bütün bunların üzerinde üretimler yapması gerektiği vurgusunda bulundu.

Ulustan ümmete ekibi olarak Tunus’a ve Libya’ya yapılan ziyaretlerden bahseden Türkmen; Libya devriminin Hafızlar Devrimi olarak da adlandırıldığını, Kaddafi’nin vesayetine karşı Libya Müslüman Toplumunun Hafız yetiştirmeye başladığını, altı milyonluk Libya nüfusunun bir milyonunun Hafız olduğunu ve devrim sürecinde 70 bin Hafızın Şehid edildiğini vurguladı. Bu anlamda Libya toplumunun bu çabası Kaddafi’nin zihin, basın, yayın ve kitaplar üzerine yapılan tahrifata karşılık bir mücadele tarzı olarak belirlendiğini vurguladı. Aynı şekilde ihvanın 1982 Hama katliamından sonra Suriye’de kendini feshettiğini,800 bin mensubunun mülteci durumuna düştüğünü ve Suriye’deki bütün çalışmalarını durdurduğunu belirten TÜRKMEN, bu mücadele tarzının can emniyeti ilkesi gözetilerek yapıldığını çünkü Suriye’de böyle bir emniyetin olmadığını dile getirdi. Şuan devam eden İntifadanın da bu öfkenin patlaması olarak değerlendirilmesi gerektiğini, komplocu ve sığınmacı anlayışların terkedilip vicdanlı bir dilin tutturulması gerektiğini söyledi Yine Suriye’de muhalefetin silaha mecbur bırakıldığını, Mısırda olduğu gibi altı ay boyunca her gün ölümlerin meydana gelmesine rağmen barışçıl gösterilere devam ettiler, ama süreç içerisinde ordu içerisindeki bazı subay ve askerlerin “halkını öldür” emrine uymadığı için infaz edildiğini ve bir kısmının da mecburi bir şekilde silahlarıyla beraber halkın yanına kaçtığını ifade etti ve bundan sonra toplu kıyımların meydana geldiğini bununla birlikte silahlı mücadelenin de zorunlu olarak başladığını vurguladı.

Soruların cevaplandırılmasından sonra Yazar Hamza TÜRKMEN dinleyicilere kitaplarını imzalattı.

 

tatvan-20131112-2_resize.jpg

 

tatvan-20131112-4_resize.jpg

tatvan-20131112-6_resize.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler