Tatvan’da “İnsanlığın Umudu İslam” Semineri
Özgür-Der Tatvan şubesinde bu hafta ‘İnsanlığın Umudu İslam’ konusu işlendi. Diyarbakır Özgür-Der şubesi yönetim Kurulu üyesi Abdulhakim Beyazyüz sunumu yaptı.
Abdulhakim Beyazyüz sunumunda özetle şunlar belirtti:
Rönesansla başlayan aydınlanma dönemiyle devam eden sürecin insanlığa sunduğu bakış açısı, İnsanı Allah'a ihtiyacı yoktur ve Allah topluma ve insana karışmamalıdır. İnsan aklı ve duyularıyla kendi kendine yetmelidir. Hakikat vahiyde değil, akıl ve duyu yoluyla ulaştığımız kendi bilgilerimizde aramalıyız.
Batı düşüncesindeki bu anlayış insanlığa kaostan başka hiçbir şey getirmemiştir. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında 80 milyon insan ölmüştür.
Amerika'nın işgali sırasında bugünkü hesapla dünyanın dörtte biri kadar insan öldürülmüştür. Afrika'dan 20 milyon insan köle olarak batıya kaçırırken, aynı zamanda 200 milyon kadar insan ezik ve perişan bir durumda bırakılmıştır. Avrupa felsefesi kendi gayri safi milli hâsılasını yükseltmek için Irak'ta 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur.
İnsanlığın tek umudu İslam'dır. Çünkü İslam varlığın nereye geldiği ve nereye gideceğini hayatın anlamını ve önemini en net şekilde ortaya koyarak varlığın amaçsızlığını giderdiği gibi varlığa net bir istikamet tayin eder. Böylelikle insan bu uçsuz bucaksız evrende yalnızlıktan, amaçsızlıktan, çaresizlikten varlığın bir muamma olmasından kaynaklanan şüphecilik ve sıkıntıdan kurtulmuş olur.
Çünkü İslam mükemmel bir Allah anlayışını insanlara sunar. Allah insanın düşmanı değil dostudur. Allah insana zorluğu değil kolaylığı diler. Kilise ye göre insan, kötü ve şeytandır. Batı felsefesinde ise Melektir. İslam'da ise insan, hayvan olmadığı gibi şeytan ve melek te değildir. O Allah tarafından donanımlı bir şekilde yaratmış ve kendisine hedef olarak adaleti ve iyiliği insanlığa yayma olarak göstermiştir.
Çünkü, İslam değerli olmanın ölçüsü olarak rengi, cinsi, soyu, zenginliği ve kuvveti değil takvayı ölçü alır. İslam, dünyayı ve içindekileri terk etmeyi değil, put edinmemeyi emreder. İslam, doğayı cansız mekanik ve düşman değil, canlı, dost ve kendisinden sonraki nesillere daha iyi bir biçimde ulaştırılması gereken bir emanet olarak görür.
Umudun gerçeğe dönüşmesinin şartı mümin fertlerinin, cemaatlerinin ve ümmetlerinin vahiy değerlerin şahitliğini yapmaları gerekir. İnsan Allah, insan insan ve İnsan doğa ilişkilerinde Allah'ın yüceliğinin ve o'nun yol göstericiliğini farkında olmalı, bu bilinçle hayatın her alanında vahiye tabi olmak süratiyle, onun yol göstericiliğinden yararlanmalıdır.
Allah ile olan bağını koparanlar sadece kasalarına giren paralara bakarken, müminler adaletin, merhametin, iyiliğin ve ıslahın temsilcileri olmalıdır. Doğayı rablerinin bir emaneti olarak gördüklerini, doğayı tahrip etmeyen, incitmeyen, kirletmeyen ve doğa ile uyumlu bir pratiğe sahip olmalıdırlar. İnsanlarla ilişiklilerde sömürü ve zulmü değil; paylaşmayı ve yardımlaşmayı esas alan bir örneklik gösterirler. Servetin ve refahın toplumun geneline sağlamak süratiyle mazlumların, hastaların, yetimlerin ve tüm çaresizlerin en aza indirildiği bir toplumun meydana getirilmelidir. Her zaman barıştan yana olmakla beraber, zorunlu olduğunda kendisi mazlumlar için güçlü bir şekilde savaşabilecek bir kuvvete sahip olmalıdır.
Bilinmelidir Ki Allah, Müminlerin Velisidir, Onların Karanlıktan Nura Çıkarır.