Tatvan’da “İnsan Bilinci’’ Semineri Yapıldı
Özgür-Der Tatvan şubesi tarafından haftalık yapılan bilinç seminerleri devam ediyor.
Her Cuma akşamı saat 18:00’de Özgür Der Tatvan şubesinde düzenlenen seminerlerde bu hafta “İnsan Bilinci” konusu vardı. Muzaffer KARAMAN‘ın okuduğu Kur’an-ı kerim ve meali ile başlayan programda Burhan UÇAK sunum yaptı.
Burhan UÇAK Konuşmasında Özetle
Burhan UÇAK, konuşmasına insana yapılan tanımlamalarla başladı. Bütün beşeri ideolojiler filozoflar, aydınlar, idareciler, sistemler ve dinler hep insanı tanımlamaya çalışmışlardır. Ama her akım kendi durduğu yer üzerinden tarif etmiştir ya da yaptığı tarifi dayatmıştır. İnsana dair kuşatıcı ve mutlak bir tanım üzerinde birleşmek imkânsızdır. Çünkü bilimsel bakış açılarına, felsefi ekollere ve çeşitli dinlere göre farlılık arz eder. Bütün bilimlere göre bu (küçük dünya) sır perdesi aralanabilmiş değildir. dedi
UÇAK, konuşmasında insanı inceleyen hiç bir bilim dalı yeterince ilerlemiş değildir ve olamaz. İnsanı inceleyen bilimler de birimlere ayrılırlar ve her birim kendi objesinden bakar ve bir tek kavrama ulaşabilirler. Bütün ilmi gelişmeler insanı parça parça olarak tarif ediyor. Bu da hiç bir bilim dalının somut ve gerçek bir insan tanımına ulaşabilmesini mümkün kılmıyor. Oysa insan tek pare ve parçalanamaz bir bütündür. dedi.
Burhan UÇAK, devamla;
Kapitalizm insanı sermaye üzerinden, sosyalizm maddenin paylaşımından milliyetçilik ise aidiyet üzerinden tarif eder. Orta çağ medeniyeti de insanın değer algısını hümanizm yani insanperestlik üzerinden tanımlar. Bunu yapmalarındaki sebep ise eski din ve ekollerin insanı değersizleştirip ekollere ya da tanrılara kurban etmiş olmalarıdır.
Hümanizm Yunan mitolojik bakış açısından doğmuştur. İnsan üzerinde etkin olan, baskı kuran, özgürlüğünü ve iradesini yok eden, köleliğe mahkûm eden tanrılara (kilisenin iktidarına) karşı insanlığın başkaldırması ve özgürleşme tanımıdır. Orta Çağda Hıristiyanlık, insanlık karşıtı bir durumda algılanıyordu. İnsanın cennetten kovuluşunu aşağılık, günahkâr, lanetli ve güçsüz gibi sıfatlarla tanımlıyordu. Ama ruhani kişilikler bunun dışında tutuluyordu. Allah’ın iradesini yeryüzünde temsil eden bu ruhani kişilikler resmi kurumlarca desteklendiğinden bunların taklitçilerine de resmi kurumlara üye olmaktan başka yol kalmadığı söyledi. UÇAK, komünizm ve kapitalizm ise her ikisi de şekil farklılıklarına rağmen insana ekonomik bir hayvan olarak bakmaktadırlar. Farklılıkları; sadece bu hayvanın ihtiyaçlarını karşılamada hangisinin daha başarılı olabileceği konusunda ortaya çıkar. dedi
UÇAK, konuşmasında demokrasi ve liberalizm ise özgürlükçü görünmelerine ve kutsallaştırılmalarına rağmen insanı ekonomik açıdan sadece tüketici haline getirmeyi hedeflemektedirler. Özgürlük tanımları çıkar için imkan oluşturulmasından başka bir şey değildir. Liberalizm kapitalist sermayenin denetlenmesinin özgürlüğün kısıtlanması anlamına geldiğini savunur. Sonsuz denetimsizlik ve sınırsız sermaye büyümesini talep eder. Bu talebinin yaşamlaşmasını istediğinden diğer tüm özgürlük taleplerine de müspet bakar (başörtüsü hakkı, İslami çalışmalar, ahlaki yozlaşma, cinsel istekler, cinsiyet değişikliği, her türlü kazanmanın uygunluğu ve her türlü isteğin, düzenin, düşüncenin olabilirliği) Yeter ki sermayenin işleyişine yapının sistemine müdahale edilmesin.Demokrasi ise tam anlamıyla baskı, zülüm ve sömürü işleyişini gizleme, kamufle etme yöntemidir. Kısacası demokrasi demek yalancılıkla eş değerdir. dedi
UÇAK, bugün gelinen noktada bilgin, aydın, yönlendirici, filozof, felsefeci ve çok boyutlu entelektüeller mevcutken hayat, ahlak, saygı, haklar ve adalet konusunda ideallerin çok gerisindedirler. Bu barbarlaşmış insanlarla uygarlık olamayacağının açık göstergesi olduğunu söyledi.Oysa bilim gerçeğin ve adaletin takipçisi olmalıyken kuvvet elde etmek ve güçlüye yaranma çabasındadır. Ama çok daha kötüsü bilimin imanın yerine geçmiş olmasıdır. Bilimin sunmuş olduğu her ideoloji taraftar bulmuş insanları peşinden sürüklemiştir. Bugün bilim hayata ahlak ve değer yerine güç ve faydaya tapınmayı öğütlemektedir. dedi
Burhan UÇAK, daha sonrasında Tanrı’nın bilimle, ibadetin ise özgürlükle bağdaşmadığını düşünen modern, burjuvazi dininin peygamberleri bilimsellik ve özgürlük adına Tanrı’yı mekânından indirdiler ve yerine insanı koydular. Fakat Tanrı’nın yokluğunda ise insanın anlamsızlaştığını ve özgürlüğün hedefsiz hale geldiğini gördüler. Tekrar Tanrı’ya yönelmektense o alanı çirkin Tanrılar, aşağılık mabutlar ve iğrenç putlarla doldurduklarını ifade etti.
Böylece insanın üzerinde etkili olan tarih, toplum, tabiat ve hayat diye tanımlanan dört zindana karşı çıkarak özgürlüğü pratikleştirebilir. Bu dört zindanın da belirlemecilik (cebr) olduğunun bilinmesi gerekir. Belirlenimcilik ister ilahi iradeden olsun, ister tabiattan ister tarihten ister kendi hayatından isterse de toplum öğretisinden olsun fark etmez. Hepsi de belirlemedir, dayatmadır, seçme hakkı yoktur. İradenin yok edilmesi, baskı uygulanması fıtratında yok edilmesidir, özgürlük ve sorumluluğunda yok edilmesi yada belirlenmesidir.dedi. Oysaki insan iradeyle varlık kazanabilir. Ancak iradeyi aldığımızda insan olmanın tüm değerlerini de insandan almış oluruz ki bu da sorumsuzluk olur. Sorumluluk yoksa insanlık da yok olacağını belirtti.
Burhan UÇAK konuşmasına şöyle devam etti.
Beşer;Çamurdan olan beden yapısının dış görünümü için kullanılır ve insan için kullanıldığında onun dünyevi varlık yönünü ifade eder.
ÂDEM;Çamurdan olan beşeri yapısına Allah’ın ruhundan alıp gerçeği görme, duyan bir kalbe sahip olmakla beşer olan yapısına meleki özelliklerin taşınmasıyla meleklerin secde edeceği âdemiyet yapısı oluşturulur.
İNSAN ;Yaklaşma ve yakın olma halini ifade eder. Allah’a yakın olmakla âdemiyet yönü, dünyevi değerlere yakın olmakla insanın beşeri yönünü temsil eder
“And olsun ki biz insanı kuru bir çamur ve şekillenmiş bir balçıktan yarattık .(HİCR-26)
İnsan balçıktan ve Allah’ın ruhundan meydana getirildiği için tüm diğer varlıklar tek boyutlu iken o iki boyutlu bir varlıktır. İşte insan iki zıtlıktan yaratılmıştır. Biri balçık diğeri ise Allah’ın ruhu. Bir boyutuyla balçığa ve aşağılığa meyillidir. Diğer boyutuyla ise Kur’an tabiri ile Allah’ın ruhundan üflemesiyle yüceliğe meyillidir. Öyle ki insanın taşımış olduğu asalet gereği nurdan yaratılmış olan melekler çamurdan yaratılmış olan Âdem’e secde ederler. Bu konumun ana teması Allah’tan almış olduğu isimleri bilmesi ve Allah’ın bildirimi ile varlık bulması, bu bildirimlerin emanetçisi olması. Çünkü Allah’tan isimleri öğrenen odur. İsimler, ilmi hakikatler, semboller ve her kavramın somutlaşmış halidir. Allah’ın bildirimleri ve bu bilincin tamamlamasıyla insan mahiyet ve varlık kazanır. Hatta kendi yararına olan şeylerin tersini bile yapabilir. Yani iyi ya da kötü olmakta hürdür. Balçık da olabilir Allah’tan aldığı ruhu hayata taşıyan da. İnsanın İslam’daki yeri tam da budur. dedi
Burhan UÇAK ,mutlak sahibinin öğretisini bile şeytanın fitnesi ile farklılaştırmak veya değiştirmek istemiştir. Kendisindeki ölümlülük ve güçsüzlük halini ebedilik ve hâkim olma haliyle değiştirmek istemiştir. Oysa hayat sadece Allah’tan alınan bildirimlerin ahlaklaşmasıyla düzenlenir. Peygamber’in ahlakının Kur’an oluşu bunun en güzel somut örneğidir.dedi.
Daha sonra insanların özelliklerini değinen UÇAK,şunları söyledi.
İnsanın bir şeylere sahip olma isteği ve bulunduğu alanda kendisi için egemenlik arzusu onu yoktan var edene karşı sorumsuzluğa, gereği gibi davranmadığı için zulüm ve nankörlüğe sürüklüyor. Ayetlerin devamında Allah’a kulluk modeli olan İbrahim as bulunduğu şehrin güvenliğini ve çocuklarıyla beraber putlardan uzak olabilmek için Allah’ın öğretisine ve yardımına sığınma duası onu zalim ve nankörlükten kurtarıyor. Bulunduğu yerin bütün putlarını kıran İbrahim as hangi putlara karşı Allah’a yalvarıp yardım istiyor. Allah adına yaptığı Kâbe’yi kendi nüfuzuna katmamak, zenginliğini kendine mal etmemek, itibarlı ve ayrıcalıklı bir konum istememe putu. Bir tarafta kulluk öğretisi öte tarafta zalim ve nankörlük profili olduğunu belirtti.
Burhan UÇAK ,konuşmasını Allah insanın yaratılış gayesinin kendisine kulluk olduğunu söylüyor. Bundan dolayı başıboş olmadıklarını sorumlu olduklarını, sınanacaklarını, sabırlarının ölçüleceği ve emanetin tek ve mutlak yüklenicisi olduğu bildiriliyor.Sorumluluğu taşımanın yegâne ölçüsü Allah’tan alınan kelimeleri hayatta yaşamlaştırmak olduğundan bütün izahatların ilahi kelimelerle belirlenmesi kaçınılmazdır.“İman nedir din nedir bilmeyen peygamber sizin için güzel, mutlak ve tek örnektir.” ilahi bildiriminin çok çok daha düşünülmesi ve üzerinde yoğunlaşılması, akledilmesi gerekir. Kurtuluşun ve ilahi rızanın peygamberin örnekliğinden başka bir yolu yoktur.diyerek bitirdi.
Program soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.