Tatvan’da “Haricilik ve Şiddet” Tartışıldı
Tatvan Özgür-Der Şubesinde bu haftaki seminerde “Haricilik ve Şiddet” konusu işlendi. Semineri Muş Üniversitesinden M. Ali Yıldız sundu.
M. Ali Yıldız konuşmasında özetle şunları söyledi:
‘’Haricilik, Hz. Ali döneminde siyasî olarak ortaya çıkan sonradan dini motifleri de kullanan bir mezheptir. Mezhebe Hârici’lik adinin verilmesi konusunda çok çeşitli yorumlar yapılır.
Hâricîler, Hz. Ali ile Şam valisi Muâviye arasında yapılan Sıffın savaşında, sorunun çözümü için tarafların birer hakem atamaları üzerine ortaya çıktılar.
Hâricîler yalnızca şu üç noktada görüş birliği içindedirler.
1. Hz. Ali ve Hz. Osman'ı, hakemler Amr b. el-Âs ve Ebû Musa el-Eş'arî'yi, Cemel savaşına katılan Hz. Âişe, Talha ve Zûbeyir'i hakemlerin hükmüne razı olan herkesi kâfir kabul etmek.
2. Büyük günâh işleyen kimseyi cehennemde ebedî olarak kalacak kâfirlerden saymak.
3. Zâlim devlet başkanına karşı isyanı farz kabul etmek. Bunlara göre ayrıca devlet başkanının Kureyş'ten olması gerekli değildir. Hür seçimle işbaşına gelmesi şartıyla herkes İmam olabilir. Hattâ zulme saptığında görevden alınması daha kolay olacağı için İmam'ın Kureyş'ten olmaması daha iyidir. Seçimle başa geçirilen kişi doğru yoldan saparsa görevden alınması, hattâ öldürülmesi farz olur.
Hâricîliğin ortaya çıkmasındaki önemli bir neden, merkezî yönetime karşı süregelen geleneksel direniş psikolojisidir. Haricilerin uzun süre varlıklarını sürdürmelerinde Emevi saltanatının yönetim anlayışının etkisi çok vardı. Harici şiddetinin yüzyıl kadar sürmesinin ve kemikleşmesinin en önemli nedenlerinden biride Emevi yanlış otoritesidir.
Hâricîlerin büyük çoğunluğunu bedevî çöl Arapları oluşturuyordu. Yaşama şartları ve biçimleri, çoğu yoksul olan bu insanları sertliğe, şiddete ve kabalığa sürüklemişti. Taşkın bir ruha, atılgan bir mizaca sahiptiler. İslâm'a samimiyetle inanmışlardı ancak ufukları dar, düşünceleri yüzeyseldi. Onlar için hareket her zaman bilgiden önce geliyordu. Bu nedenle inançlarındaki samimiyet onları bağnazlığa, katılığa, hoşgörüsüzlüğe götürmüştü. Kendilerini bilgi değil, bir din hâline getirdikleri slogan ve heyecanları yönlendiriyor, muhâlif olma düşüncesi gerçeğe ulaşmalarını engelliyordu. Kur'ân'ı çok okuyor, zâhir anlamına sarılıyor, kendi anladıklarının dışında başka bir anlam tanımıyorlardı. Kendilerinin haklılık ve doğruluğundan öylesine emindiler ki, her an ölmeye, kendilerini fedâ etmeye hazırdılar. Hiçbir önemli neden olmadan tehlikelere atılmaktan sakınmıyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen bütün insanları kâfir sayıyor, öldürülmeleri gerektiğine inanıyor ve bu yolda son derece acımasız davranıyorlardı. Başlangıçta tek bir slogan (lâ hukme illâ lillâh) etrafında toplanan Hâricîler, Nehrevân olayından sonra çeşitli kişileri önder tanıyarak kollara ayrıldılar ve kendilerine özgü kimi inanç ve düşünce ilkeleri belirlediler. Bu kollar arasında, aynı kökten geldiklerinden şüpheye düşürecek kadar derin görüş ayrılıkları görülür. Muhâlif tavırları ve savaşçılıkları bir yana, düşünce ve inanç açısından paylaştıkları görüşler son derece azdır. Mezhepler tarihçilerinden Ka'bî ve Şehristânî'ye göre bütün Hâricîler yalnızca şu üç noktada görüş birliği içindedirler. Haricilere göre hilafet belli bir soya verilemez. Takvalı olan yönetimde olmalı. Kadınların halife olabilirler. Zalim olan yöneticiye başkaldırmak vaciptir.
Hariciliğe karşı Mürcie ortaya çıkarılmıştır. Mürcie hareketine en büyük desteği Emeviler vermiştir.
Kuzey Afrika bölgesinde 10-15 bin civarında halen Harici anlayışını benimseyen insanlar yaşamaktadır."
Seminer soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.
Haber: S.KIRANŞAL