Tatvan’da “Ailesiz dünya projeleri” başlıklı seminer yapıldı
Özgür-Der Tatvan Şubesi tarafından düzenlenen “Aile” üst başlıklı seminerler dizisinde bu hafta “Ailesiz Dünya Projeleri” konusu işlendi.
Semineri Bitlis Eren Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ahmet İŞLER sundu.
Kur'an tilaveti ile birlikte başlayan seminerde Ahmet İŞLER ayet ve Aliya İzzetbegoviç’in sözüyle konuya başladı.
‘’Onlar iktidara geldiğinde ekini ve nesli helak ederler‘’ (Bakara süresi 205)
“Bunu hiç unutma evlat; Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” (Aliya İZZETBEGOVİÇ)
Konuşmasını slaytla destekleyen Ahmet İŞLER özetle şunları söyledi:
İNSAN GENOM PROJESİ (HUGO)
Bilimde bir devrim olarak nitelendirilen ve "Hayat Kitabı", yahut "Şifreli Kitap" olarak da adlandırılan İnsan Genom Projesinin temelleri, 80'li yıllarda atılmıştır. Bu konudaki araştırmalar, 1990'da resmen başlamıştır. Bu projede, yaklaşık 1000 bilim adamı çalışmaktadır. Ortalama, yılda 300 milyon dolarlık bir bütçesi vardır.
Amaç, önce miyopluğu ve sağırlığı ortadan kaldırmak olsa da «insanı yeniden yaratma» hedeflenmektedir. Duyu organlarının sınırını ortadan kaldırma.
"Cenneti Yeniden İnşa Etmek" kitabının yazarı Princeton Üniversitesi'nden Lee Silver, bakın bu konuda ne diyor: "Bazı fiziksel özellikler, başka varlıklarda bizden daha gelişmiş halde bulunuyorsa, bizde bulunmayan bu özel yeteneklerin, genetik kaynaklarını belirlemek ve daha sonra onları, insan genomuna nakletmek mümkündür."
Örneğin, neden koku alma duyumuz, köpeklerdeki kadar güçlü olmasın, ya da neden başımızın arkasında da bir çift göz bulunmasın.
Genetik mühendisleri, "tasarlanmış bebekler" çağının yakında başlayacağından emin görünüyor. Nitekim çocuklarının, genetik olarak çoğalmasına sıcak bakan ana-babalar, oldukça fazla. Bu bilim, ana-babaların, kataloglardan yaptıkları seçimler doğrultusunda, tasarlanmış bebekler üretmeyi vaat ederek; bu mühendislere, tanrılık rolü oynamalarına olanak verecek.
Günümüz toplumunda anne-babalar, en iyi genetik özellikleri olan çocuklara sahip olmak için, birbirleriyle yarışacaklardır.
Diriltme Projesi: Cryonics
Bu proje, 1967 yılında Psikoloji Profesörü James Bedford’un dondurulması ile başladı. Bedford, tedavisi mümkün olmayan bir böbrek hastalığına yakalanmış ve bu işlem için gönüllü olmuştur. Ölmüş canlının, ölüm anının hemen sonrasında kan pıhtılaşmasını önleyici heparin enjekte edilir ve baş bölgesine buzlar koyulur. Bu şekilde bekletilen canlı bedeni, birtakım tıbbi işlemden sonra sadece kafa bölgesi veya tüm vücudu olarak -196 derece sıvı hidrojen tüplerine konuluyor.
Farklı şirketlerin Cryonics Projesi’ne dahil olmasıyla dünyada kendini dondurtmak isteyen 1000 üzerinde insan mevcut. Merkezleri Amerika’da olan şirketler, tüm dünyadan talep alıyorlar. Türkiye’de 17 başvuru. Ötenazi Seçeneği
İNSANSIZ BİR DÜNYA PROJESİ
Eğitimin sanal ortama taşınması ile okul binalarının birer harabeye dönüşmesi hükümetlerin cesaret ettiği anda olabilecek bir şey. Eğer hala okul binaları duruyor çocuklar fabrika tipi eğitime devam ediyorlarsa; devletlerin, işsiz kalacak milyonlarca öğretmen ve diğer personeli ne yapacaklarını bilememelerinden.
«Egemenler ile alt tabaka ilişkisi tarih boyunca bir zorunluluktu. Çünkü egemenlerin hem hizmetlerini görecek (köle, işçi, memur, asker, doktor vs.) hem de onlar adına savaşacak insanlara ihtiyaçları vardı. "bu zorunlu ilişkinin sonuna geldik; zenginlerin, çalıştırmak ya da savaştırmak için fakirlere ihtiyacı yok. Artık onların yapay zekalı robotları var.» Wendy Brown: Tarihten Çıkan Siyaset
"Dünya, ıskarta insan, (işsiz) tüketilmiş mal ve eşyanın çöpleri ile doldu. Modernite için, bir varlık olan insanın ıskartaya (çöpe) dönüşmesi ile eşyanın çöpe dönüşmesi aynıdır. Atık insanlar hız kesmeden çoğalıp muazzam miktarlara ulaşırken gezegendeki çöp alanları ve atığı geri dönüşüme sokacak araçlar giderek azalmakta.’ Bundan sonra gündemimiz, ‘atık insanların ve insani atıkların tasfiyesi’dir." Zygmunt Bauman,
Ailenin kontrolü; hem toplum sosyolojisinin, hem ekonominin, hem de nüfusun kontrolü demektir. Aile modernlik sonrası dünyanın baş belasıdır. Ancak eşiğinde olduğumuz “İnsan ötesi, robotik, yapay zeka” çağında, sanayi sonrası toplumdan kalan milyarlarca insana ihtiyaç yok. Dolayısı ile atıkları/kalabalık nüfusu üreten AİLE’ye de ihtiyaç yok.»Jack Goody
Alfred Kinsey’den, dinamizmini feminist hareketlerden, lojistik desteğini büyük sermayeden alıyor. Başlangıçta “Cinsiyet Eşitliği” olan tanım genişleyerek İstanbul Sözleşmesinde, “Cinsiyet, Cinsel Yönelim, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”ne dönüştü. Başta Kadın–Erkek eşitliği olan ilke de, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile birlikte; (LGBT) ve diğer formlar eşitliğine dönüştürüldü.
“Ailesiz Toplum Projesi”, “Farklı Aile formları Projesi” olarak okunmaktadır.
Weber, “akılcı kapitalizmin gelişiminin önünde en büyük engel ailedir.”
«Aile hem modern kültürde hem de akademik kültürlerde insan etkileşiminin son derece gerici bir anlayışının cilalanması için kullanılan bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet, cinsellik, cemaat ve siyaset hakkındaki kurumsallaştırmalarımızda aileyi unutmamız ve ödipal aktarımın düzenliliğini sekteye uğratmak için unutmayı bir strateji olarak benimsememiz gerekebilir»
Judith Halbestam
İstanbul Sözleşmesi ile Yeni Kapitalist dönemin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği modeline uymayan dini, ahlaki, edebi bütün kavramların bitmez bir şekilde döngüye girdiği, nesilden nesillere aktarıldığı, yayıldığı, aile-çocuk döngüsü de kırılarak bu kavramların gelecek nesillere devrinin de önüne geçilmiş oluyor.
“QUEER TEORİNİN ÖZÜ ŞU:
Kendinizi hiçbir kimliğe dayandırmayacaksınız, ne kadın kimliğine, ne erkek kimliğine, ne trans kimliğine, ne lezbiyen, ne gay, hiçbir kimlik kalıcı değildir, hiçbir sabiteye dayanmayacaksınız. Buna “akışkan kimlik” diyorlar, ya da “kimliksizlik” diyorlar.
Çünkü “her şey, her an değişebilir” diyorlar. Mesela şunları da eleştiriyorlar; lezbiyen kimlik! “Hayır” diyorlar “böyle bir şey yok, yarın ne olacağım belli değil, biz yeniden inşa edebiliriz bunu.”
O yüzden feminizmin eleştirildiği nokta burada şu: “Sen” diyor, “sabit kadın kimliğine dayanarak politika üretiyorsun, mecburen ötekileştiricisin, ötekileştirici olmaman için her kimliği -çünkü bunların hiçbirisi doğuştan değildir, üretilmiştir inşa edilmiştir- kabul edebilmek için bu ‘queer’ çerçeve içerisinde bulunman gerekir” diyorlar. Mücahit Gültekin
Pınar Selek Kozmopolit'e yazmış olduğu "Evlilik Köleliktir" yazısında; "Her evlilik sisteme edilmiş en büyük hizmettir. Kölelik anlaşmasıdır. Evlilik binlerce yılın köhnemiş kurumuna, sistemin en güçlü, en köklü yapısına onay vermektir ve onun kuruluşunda rol almaktır.
TRANSHÜMANİST AKIM
Teknoloji odaklı felsefi bir akım. Sınırsız bir tekno-evrimsel gelişimin, insanı, tanrısal varlıklara(!) dönüştüreceğini öngörmektedir. Ölümsüzlük, en dikkat çekici öngörüsüdür. Cinsiyetimizi, zekamızı, duygularımızı ve biyolojik özelliklerimizi değiştirebiliriz…!
Transhümanizm Hümanizm’den Posthümanizm’e geçiş aşaması.Teknolojiyi kullanarak insanın fizyolojik ve zihinsel kabiliyetlerini geliştirmesi. İhtiyarlama, hastalanmayı önleme amaçlı felsefi akım…
Seküler dünya görüşü acıyı ve ölümü anlamsız korkunç bir şey, ihmal edilmesi ve mümkün olduğunca uzun süre ertelenmesi gereken bir şey olarak görür.
Transhümanizm’in tarihî, mistik/gnostik kökenleri Yahudi Kültüründeki golemlere, Roma efsanelerine, Eski Yunan’daki tanrı ve yarı-tanrı insanlara ve Kabalacıların tanrı-insan metaforu gibi mistik ve kültürel mantalitelerine uzanmaktadır.
“Tüm Tanrılar öldü: şimdi Üstinsanın yaşamasını istiyoruz” Bir Tanrı yaratabilir misiniz? … Öyleyse tanrılar hakkında bir şey söylemeyin bana! Oysa pekâlâ yaratabilirsiniz Üstinsanı. Belki kendi kendiniz değil kardeşlerim! Ama Üstinsanın babalarını ve atalarını yaratabilirsiniz kendinizden: en iyi yaratınız olsun bu! Nietzsche
Yaratıcı'nın yol göstericiliği ve izni olmadan, onun eserleri üzerinde oynarsanız; dünyanızı, yaşamınızı ve geleceğinizi, riske atar. Bilimin ilerlemesiyle insan oğlu kendisini tanrı sanmakta. Para ve güç hırsıyla; dünyanın zenginliklerini, atmosferini, bitki ve canlılarını nasıl talan ettiyse; şimdi de, yaratılmışların en şereflisi olan insanı, aşağıların aşağısına indirmeye çabalayarak; en büyük kumarını oynamakta.
Transhümanizmin ileri süreceği insan sağlığının korunması ve iyileştirilmesi konusundaki önerilerin İslam’ın insan canını koruyan ve önceleyen doktrinleriyle uyumlu görünmesi sebebiyle Müslümanlar tarafından kabul görmesi muhtemeldir. Ancak öjeni, klonlama, canlı dondurma, ölümsüzlük gibi iddialar İslam’ın ana kaynaklarıyla doğrudan çelişki arz etmektedir.
İşler, konu ile ilgili yerli ve yabancı kaynakları referans gösterirken özellikle Mücahit Gültekin, Ahmet Dağ ve Ahmet Hakan Çakıcı gibi yazarların çalışmalarına önem göstererek atıfta bulundu.
İşler, selam ve dua ile konuşmasını sonlandırdı.
Seminer dinleyicilerin soru ve katkılarıyla sona erdi.