TATVAN’da 28 Şubat ve Ergenekon Protestosu
Özgür-Der Tatvan Şubesi, 28 Şubat'ın yıldönümününü Kürtçe ve Türkçe sloganlarla kınadılar. Tatvan'da Merkez PTT önünde toplanan Özgür- Der üye ve gönüldaşları yoğun kar yağışına rağmen darbeleri ve Ergenekon çetesini protesto ettiler.
Eylemde basın açıklamasını Özgür-Der Tatvan Şubesi'nden İbrahim Aykan ve Ersin Sönmezler okudu.
"Darbecilere Çetecilere Geçit Yok, Darbeciler Yenilecek, İslami Direniş Kazanacak, Uyan Diren Özgürleş, İslami Hareket Engellenemez, Başörtüsüne Özgürlük, Şiyar Be Berxwe De Azad Be, Hember Zalıman Be Deng Neminın, Zulme Karşı Diren, Darbeciler Yargılansın" vb. dövizlerin taşındığı basın açıklaması, tekbirler ve sloganlarla devam etti. Basın açıklamasını ilk olarak Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Aykan, ardından Yönetim Kurulu Üyesi Ersin Sönmezler okudu.
Yönetim Kurulu Üyesi Ersin Sönmezler'in okuduğu basın açıklaması metni:
28 ŞUBAT RUHU HALEN YAŞIYOR
28 Şubat 1997de yapılan postmodern darbe, bir ilk değildir; zalimlerin, iktidarlarını sürdürmek için, zora, sopaya başvurma geleneğinin devamıdır, zulüm zincirinin bir halkasıdır. Bu yönüyle 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin bir sonucudur.
İslam'ın ve Müslümanların öncelikli hedef olarak seçilip, topyekûn savaş çığlıklarıyla saldırıya uğradığı bu süreçte, sadece İslami faaliyetler ve İslami duyarlılık sahibi kesimler değil, halkın tamamı terörize edilmiş, sindirilmiş ve tepkisiz kılınarak, ekonomik kaynakları vahşice soyulmuştur.
28 Şubat ile birlikte insan hakları ihlalleri had safhaya ulaşmış, özellikle Müslümanlara yönelik baskılar artmış, imam hatipler kapatılmış, Kur'an Kursları engellenmiş, başörtüsü yasakçılığı şiddetle teşvik edilmiş, inançlı subaylar ordudan atılmış, inançlı memurlar fişlenerek takibata uğramış ve sürgünlere gönderilmiştir,
Halkın oyuyla seçilmiş iktidar, halka rağmen iktidardan uzaklaştırılmış, birçok mensubu siyasi yasaklı hale getirilmiş, siyasi partiler kapatılmış, birçok Müslüman aydın, düşüncelerinden dolayı cezalandırılarak, yıllarca cezaevlerinde haksız olarak yatmışlardır. İslami duyarlılıkları olan gazeteler, dergiler yasaklanmış hatta okuyucuları bile ağır soruşturma ve baskılar görmüşlerdir. Birçok İslami dernek ve vakıf kapatılmış,
Müslümanların inançları gereği olan, kılık kıyafetlerine müdahale edilmiştir. Laiklik ideolojisi Müslüman halka zorla benimsetilmeye çalışılmış, düşünce ve ifade özgürlüğü yasaklanmış, mazlum halkın mali kaynakları talan edilmiş, işsizlik ve yoksulluk artmış, bankaların içi boşaltılmış ve tüm bunların sonucunda, 2001 yılında Türkiye halkına, tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşatılmıştır. Kısaca ülke açık cezaevlerine dönüştürülerek, tam bir terör havası estirilmiştir.
Ayrıca, bölgemizde oluşturulan Ergenekon, Şemdinli ve benzeri çetelerle, Mazlum Kürt halkı sindirilmeye çalışılmış, insanlar ağır işkencelere tabi tutulmuş, binlerce faili meçhul cinayetler işlenmiş, binlerce köy boşaltılmış, insanlar metropollere zorunlu olarak göç etmeye zorlanmışlardır. Kürt ve Türk halkları arasına kin ve nefret tohumları ekilerek, ırkçı duyguların kabarması teşvik edilmiştir.
Yıllardır Kürt diline ve kimliğine yönelik uygulanan yasaklar hiçbir sonuç vermedi, Kürtler Allah-u Tealanın kendilerine verdiği haklarını talep ediyorlar, anadillerini sadece TRT Şeş'te değil, okullarda, camilerde, resmi dairelerde kısaca hayatın tüm alanlarında özgürce kullanmak istiyorlar.
Tüm bu zulümleri yapanlar, laiklik, vatan, millet, bayrak, devlet ve Atatürk maskelerinin arkalarına sığınıp küfür ve zulümlerini meşrulaştırarak, haram olan servetlerine, servet katmışlardır.
28 Şubat darbesinin ruhu, aradan geçen 12 yıla rağmen hala etkisini sürdürmektedir. 28 Şubat süreci, Şemdinli ve Ergenekon gibi çeteleri doğurmuştur. Bu çeteler sürekli olarak egemen güçler tarafından himaye edilmişlerdir. İslami değerlere karşı yürütülen sinsi müdahaleler, kirli oyunlar bugün bile sistemli olarak devam etmektedir. Bunun en büyük örneği başörtüsü yasağının hala devam etmesidir.
Ayrıca, İnancımızı ve kimliğimizi aşağılayan resmi tören ve yasaklara karşı tavır alalım, insan onuruna yaraşır bir hukuk düzenini tesis edinceye kadar mücadele edelim "diye çağrıda bulunan Özgür-Der'e bildirisinden dolayı kapatma davası açılmıştır. Bu dava bile, düşünce ve ifade özgürlüğünün hala suç sayıldığının, 28 Şubat ve 12 Eylül ruhunun yaşadığının göstergesidir.
Belki derneklerimizi kapatabilirsiniz, ama derneklerimizin yaşaması için dinimizden taviz istenirse, derneklerimizi bizzat kendimiz kapatırız, Tevhid, Adalet ve Özgürlük mücadelemizden asla vazgeçmeyiz.
Biz Müslümanlar olarak hiçbir kimseyi, ''Dinde zorlama yoktur'', ayetine dayanarak, Müslüman olmaya zorlamadığımız gibi, hiçbir güç de bizleri laik ve Kemalist olmaya, devlet tanrısına ve resmi ideoloji putuna itaat etmeye zorlayamaz.
Devam eden zulme tepki duyan herkes, egemenlerin şeytani plan ve tuzaklarına karşı, direniş dışında, hiçbir çözümün bulunmadığını kavramak zorundadır. 12 Eylül'e, 28 Şubat'a ve Ergenekona rağmen, halkın İslami değerlere olan inancı ve bağlılığı bitirilememiştir.
Allah-u Teala, Tevbe süresinin 32. ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır;
"Onlar ağızlarıyla) Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır."
Sonuç olarak; kendimize ve çocuklarımıza ideoloji ya da din dayatılmasına, asla rıza göstermemeliyiz. Devlet dâhil hiçbir kurum ve gücün, nasıl düşüneceğimizi, nasıl, neye ve ne kadar inanacağımızı, nasıl yaşayacağımızı, nasıl giyineceğimizi ve çocuklarımızı nasıl bir eğitime tabi tutacağımızı belirleme yetkisinin olmadığını ve böyle bir zulme asla rıza göstermeyeceğimizi en güçlü biçimde haykırmalıyız.
Burada yaşayan insanlar olarak, hangi düşüncenin mensupları olursak olalım, kendi ülkemizde özgürce ve insanca yaşamak her birimizin en temel hakkıdır. Hiç kimse ve hiçbir kurum üzerimizde efendi değildir. Birilerinin ülkenin asıl sahipleri ve bizlerin efendileri gibi davranmasına asla müsaade etmemeliyiz.
Basın açıklamamıza son verirken yeryüzündeki bütün zalimlerin kahrolmasını ve tüm yeryüzünün İslam nuruyla aydınlanmasını yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz. Ve sözlerimi Kur'an-ı Kerim'de ki şu ayetle bitiriyorum. ''Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve gerçekten ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir''.(Fussilet-33)
Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Aykan'ın okuduğu basın açıklaması metni:
28 ŞUBAT HUKUKSUZLUĞU 12 YAŞINDA DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI VE DEĞERLİ HALKIMIZ
Karanlığa karşı AYDINLIĞIN, zalime karşı MAZLUMUN, haksızlığa karşı ADALETİN, batıla karşı HAKKIN, zorbalıklara karşı HUKUKUN ve halka savaş açanlara karşı, halkın yanında olduğumuzu göstermek için bir aradayız. 28 Şubat "halka karşı açılmış bir savaştır". Kimse unutmamalıdır ki tarihte kendi halkına, onun değerlerine ve iradesine savaş açıp ta galip gelmiş hiçbir ordu hiçbir devlet yoktur. 28 Şubat 1997, halkın inancına, düşüncesine, kimliğine yönelik bir darbenin tarihidir. 1997 yılından bu yana devam eden süreçte siyasetten yargıya, ekonomiden, hak ve özgürlüklere kadar birçok alanda toplum bir kaosa sürüklenmiş, adalet ve özgürlükler askıya alınmıştır. Bu süreçte halktan en çok oy alan partiler kapatılmış, dernekler, vakıflar soruşturma geçirmiş; halk tarafından yaptırılan İHL'ler ve Kuran Kursları'na kilit vurulmuş, hukuksuzlukta sınır tanınmayarak binaları dahi gasp edilmiştir. Gazeteciler andıçlanmış, bağımsızlıkları anayasal teminat altında olmasına rağmen yargı mensuplarına brifingler verilmiş, akabinde darbe mantığına aykırı karar veren yargıç ve savcılar hakkında soruşturmalar açılmış, evrensel hukuk ilkeleri yerine, darbe hukuku ikame edilerek, mahkemeler insan hakkı ihlallerinin meşrulaştığı aygıtlara dönüştürülmüştür. Yargının siyasallaştığı, siyasetin felç olduğu bu süreçte, ekonomik hayat da dibe vurmuş; "laik cephe ve dayanışma" adı altında, bankaların içi boşaltılmış, hazine soyularak talan edilmiştir.
28 Şubat sürecinde, düzen güçleri "irtica karşıtlığı" kılıfı altında İslami kimlik ve sembollere karşı kendi deyimleriyle "topyekûn savaş" başlatmışlardır. Başörtüsü, öncelikli hedef seçilmişti. Üniversitelerden başlatılarak hayatın tüm alanlarında yaygınlaştırılmaya çalışılan başörtüsü yasağına karşı her türlü hukuki mücadelenin önü kapatılmıştır. Hiçbir hukuk temeli olmayan yasak, üniversite kampuslarından sonra kamu hizmeti alınan hastane, sürücü kursu vb. ortamlara dahi taşınmıştır.
Bizler, darbe bağımlısı bir sistemde darbe söylentileri ile yaşamak istemiyoruz. Darbenin 12. yılında yasakların kesintisiz biçimde sürmesine rağmen halkın inancından, kimliğinden, başörtüsünden asla vazgeçmeyeceğinin anlaşılmasının gerekliliğini hatırlatıyoruz. İnsanlık onuruna aykırı, halkın iradesinin hilafına hukuksuz, zalimce dayatmalardan kurtulmanın yolunun darbeci geleneğin tüm kurumlarıyla ve işleyişiyle tasfiyesinden geçtiğini biliyoruz. Bu nedenlerle darbe düzeninin tüm uygulamalarına ve hassaten barbarca sürdürülen başörtüsü yasağına son verilmesi için, başta hükümet olmak üzere tüm kişi, kurum ve kuruluşları göreve çağırıyoruz. Tüm dünyaya sesleniyoruz ki; bütün dünya darbecilerin zalimlerin yanında olsa biz mazlumların yanında olmaya, gerçekleri haykırmaya ve zulme dur demeye devam edeceğiz. Adaletten, haktan ve hukuktan yana taraf olmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Söz veriyoruz ki; Bu haksız, hukuksuz dönem ve onun tüm artıkları ortadan kalkana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Her gün yeni bir foyası, yeni bir hukuksuzluğu, yeni bir yolsuzluğu ortaya çıkan bu dönemi sona erdireceğiz."Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, Hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Hâlbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar, vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar".