Özgür-Der Tatvan Şubesine Dava Açıldı
Özgür-Der Tatvan Şubesi Başkanı Ersin SÖNMEZLER "Kürdistan" ve "Gerilla" kelimelerini kullandığı için, Yönetim Kurulu Üyesi Şefik AKDENİZ ise, ‘başta, Şêx Said olmak üzere Kürdistan’da kıyam hareketlerine katılan önderlerin ve Said’i Nursi’nin mezarları tespit edilmeli’ cümlesini okuduğundan dolayı, derneğin yöneticileri hakkında dava açıldı.
Özgür-Der Tatvan Şubesi, 09 Ağustos 2010 günü Tatvan'da yaptıkları "Barış ve kardeşlik için silahlar sussun" basın açıklamasında Şube Başkanı Ersin SÖNMEZLER "Kürdistan" ve "Gerilla" kelimelerini kullandığı için, Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Şefik AKDENİZ ise, Özgür-Der Diyarbakır şubesince 24-25 Temmuz 2010 tarihinde düzenlenen ' Kürt Sorunu Formu' sonuç bildirgesinde öneriler kısmında geçen 'başta, Şêx Said olmak üzere Kürdistan'da kıyam hareketlerine katılan önderlerin ve Said'i Nursi'nin mezarları tespit edilmeli' cümlesini okuduğundan dolayı, derneğin yöneticileri hakkında "PKK Kongra-Gel örgütünün Propagandasını yapmak" iddiasıyla Van Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesince görevlendirilen, Tatvan Asliye Ceza Mahkemesi hakimine ifade verdiler. Açılan dava, 17 Mart 2011 tarihinde Van Ağır ceza mahkemesinde görülecek.
Özgür Der Tatvan Şube Başkanı Ersin Sönmezler mahkeme çıkışı yaptığı açıklamada;
'Basın açıklamasında sadece, İslami ve insani endişeler taşınarak İslam kardeşliği vurgusu özellikle yapılmıştır. İnancımıza göre, bir insanın haksız olarak öldürülmesi, tüm insanlığın öldürmesiyle eşdeğerdir. Burada bizi harekete geçiren, İslami, insani ve vicdani sorumluluklarımızdır. Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum. Tatvan şubesi başkanı olduğum, Özgür-Der, özelde ülkede ve genel olarak yeryüzünün tüm coğrafyalarında meydana gelen insan hakları ihlallerine karşı çıkarak, her türlü, ırkçılığı, milliyetçiliği, ulusçuluğu reddeden bir anlayışa sahip olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu güne kadar yapmış olduğumuz, konferanslar, paneller, eylemler ve basın açıklamaları bunların delilidir. Dünyanın değişik yerlerinde yapılan haksızlıkları her zaman protesto ettik. Irak'ta, Çeçenistan'da, Afganistan'da, Filistin de ve Çin'de mazlumlara yapılan tüm haksızları eleştirdik. İsrail'e karşı yola çıkan Mavi Marmara gemisinin hazırlanmasında İHH ile birlikte büyük roller aldık. Bizi Mavi Marmara gemisine destek olmaya sevkeden endişe ne ise, bölgemizdeki, akan kanın durması için yaptığımız basın açıklamasındaki endişe de aynıdır. Dünya görüşümüze göre Müslümanlar arasında bırakın yeni sınırlar çizmeyi, emperyalistlerce çizilen sınırlar kaldırılmalı, hakka, adalete ve kardeşliğe dayanan bir yönetim biçimi tesis edilmelidir. Kürdistan kelimesi, Kürtlerin yoğun yaşadığı coğrafyanın ismidir. Aynen, Arabistan, Çeçenistan, Afganistan ve Türkmenistan gibi. Kürdistan kelimesi şuan İran'da ve Irak'ta Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde resmi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca tarih boyunca Selçuklular ve Osmanlılar tarafından da kullanılmıştır, Geçmişte bölgemizde binlerce yerleşim yerinin ismi değiştirildi. Bunun doğru bir uygulama olmadığını, bu zulmün İslam inancına aykırı olduğunu ayrıca insan hakları ihlali olduğunu düşünüyorum. Ayrıca yerel isimlerin kullanılmasının ayrışmaya değil, birlikteliğe sebep olacağına inanıyorum, tarihteki uygulamalar bunun delilidir.
Bizler, İslami sivil toplum örgütü olarak bölgemizde yaşanan olaylara seyirci kalamayız. Çünkü, yaşanan tüm bu olaylardan bizler de olumsuz olarak etkileniyoruz. Bizler herhangi bir örgütün propagandasını yapmadık. İddianamede geçen şu cümleye hiçbir vicdan sahibinin karşı çıkmaması gerekir. '' bizleri askerin, polisin ve gerillaların öldürülmesi üzmektedir'' gerilla kelimesi bölgemizde PKKliler için kullanılmaktadır. Burada bir övgü söz konusu değildir. İnsan olarak, Müslüman olarak, akan kanın durmasına ufak bir katkının olmasını istedik. Diyarbakır da Özgür-der olarak, Kürt sorununun kardeşçe çözümü için, uluslar arası forum ve Kürt çalıştayı düzenledik. Sorunun çözümüne yönelik sonuç bildirgemiz, Özgün Duruş ve Taraf gazetelerinde yayınlandı. Hiç bir vicdan sahibi sonuç bildirgemizi PKK propagandası olarak yorumlamadı.
Sonuç olarak, Bu suçlama bizleri son derece üzmüştür. Yapılan suçlamaları kabul etmiyoruz. Ayrıca her platformda, barış, kardeşlik, özgürlük ve adalet çağrılarımızı yaygınlaştırmaya devam edeceğiz. Ülkede yaşanan acıların biran önce son bulmasını, Barışın ve kardeşliğin kazanmasını istiyoruz. Tabi ki, barışın ve kardeşliğin olabilmesi için de Kürt halkının hak ve hukuklarının iade edilmesi gerekiyor. 70-80 yıldan beridir resmi ideoloji, Kürt meselesinde yanlışlar yapmaktadır. Devlet resmi ezberlerden yine kurtulamıyor. Halen Kürt dili tartışılıyor. Biz bu hakların iadesinden yanayız. Ki bu haklar, Allah-u Teala'nın kendilerine bahşetmiş olduğu haklardır. Tüm diller Allah'ın ayetleridir. Dillerin yasaklanması mümkün değildir. Diyerek sözlerini bitirdi.
Maşallah AKA
Haksöz haber Tatvan
Söz Konusu Basın Açıklaması
09.08.2010
Bismillahirrahmanirrahim
Barış, kardeşlik, merhamet duygularının yaşandığı, mübarek Ramazan ayına gireceğimiz bu günlerde, bölgemizde çatışmaların yoğunlaştığını, hemem hemen her hafta onlarca asker ile onlarca gerillanın ölüm haberlerini duyuyoruz. Müslümanlar olarak İslami ve insani sorumluluklarımızdan dolayı, akan bu kanların durması, kirli savaşın sonlandırılması ve acil bir barış ortamı sağlanması için burada toplanıp barış ve kardeşlik çağrısında bulunuyoruz
Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır "Sizden hayra çağıran, iyiliği(marufu) emreden ve kötülükten ( münkerden ) sakındıran bir topluluk bulunsun, kurtuluşa erenler işte bunlardır."(Ali-imran-104) Bu ayeti kerimeden yola çıkarak, ülkemizin yeniden yangın yerine dönmemesi için, annelerimizin yüreklerinin yanmaması için herkesin bu ateşe bir nebze de olsa su dökmesini ve tavır almasını istiyoruz
Bizler şu sloganla yola çıkıyoruz "Xwîna Xortan Heyfe Nerijînin'(Gençlerin kanı yazıktır dökmeyin).Tatvan Özgür-Der olarak,"AKAN KANA DUR, diyerek; Sivil Toplum Kuruluşlarını, kanaat önderlerini ,imamları şeyhleri,vicdan sahibi kimseleri ve bütün siyasi partileri, silahların susması için desteğe ve inisiyatif almaya çağırıyoruz. Eğer suskun kalırsak, hepimizin sesi bomba ve tüfek sesleri arasında kısılıp kaybolacak.
Bizler çağrımızı ısrarla yeniliyoruz ve diyoruz ki; Artık çatışma istemiyoruz, Artık şiddet istemiyoruz, Artık gençlerin cenaze törenlerini görmek istemiyoruz. Artık Kürt ve Türk anneleri ağlamasın diyoruz. İslamiyet ten önce cahiliye döneminde haram aylar vardı; Bu aylarda savaş ve çatışma olmazdı; huzur ,barış ve güvenlik sağlanırdı,bu huzur ve barış ortamını sabote etmek isteyen fesatlara karşı herkes topluca tavır alır, karşı çıkar ve sert bir şekilde eleştirirlerdi. Silahlı çatışma yapan şahıslar Araplar tarafından Facir diye nitelenirdi "Doğru yoldan çıkanlar ve günahkâr kimseler " sayılırlardı. Biz de diyoruz ki, ey çağdaş facirler! cahiliye devrindeki insanlar dört ay boyunca savaşmazlardı, siz de hiç olmazsa bu barış ve merhamet ayı olan Mübarek Ramazanda savaşmayın, Müslüman Türk ve Kürt annelerin, babaların, kardeşlerin iftar ve sahur sofralarını zehir etmeyin. Müslüman çocuklarının kanlarını, çürümüş ve kokuşmuş menfaatlerinize kurban ettirmeyin.
Biz Müslümanlar olarak öldürülen her bir asker, polis ve gerilla için büyük bir üzüntü duyduğumuzu ve acı çektiğimizi buradan ilan ediyoruz. Çünkü bu kirli savaşta en çok acıyı mazlum, fakir ve yoksul aileler çekiyor, Yirmili yaşlarında gençler operasyonlara gönderilerek öldürülüyorlar, bunların bir kısmı da şüpheli bir şekilde can veriyorlar, maalesef öldürülen gençlerin aileleri hükümetten ve komutanlardan bunun hesabını sormuyorlar. Kimse bu savaşı niçin durdurmuyorsunuz diye haykırmıyor? Kimse şöyle sormuyor? Neden, vekillerin, komutanların ve zalimlerin çocukları öldürülmezken hep mazlumların çocukları katlediliyor? Biz inanıyoruz ki, insanların kanı, gençlerin kanı tüm topraklardan daha üstündür. Her iki taraftan da çocukları öldürülenler, vatan sağ olsun diyeceklerine, evlatlarımız sağ olsun deseydiler bu sorun çoktan çözülmüştü Çünkü Allah-u Teâlâ tüm dünyayı, toprağı suyu, havayı, ormanları, yeryüzünü ve gökyüzünü insanın faydası için yaratmıştır
Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:"Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış olur."(Maide-32)
Ülkede yaşanan bu kirli savaş için, dökülen bunca kan için neden inisiyatif almıyoruz? Neden seslerimiz yükselmiyor? Niçin dilsiz şeytanlar konumuna düşüyoruz? Burnumuzun dibindeki ateşi görmemiz gerek miyor mu? Yoksa bizleri ilgilendirmiyor mu? Mavi Marmaragemisindeki eylemlerin benzerlerini, bu kirli savaşa karşı da gösteremez miyiz? On binlerce insanımız öldürülmedi mi? Binlerce köy boşaltılmadı mı? Yüzlerce faili meçhul cinayet işlenmedi mi? Anadilimiz yıllarca yasaklanmadı mı? Kimliğimiz yıllarca inkar edilmedi mi? Yapılan zulümleri günlerce anlatırsak bitmez, Şêx Said ve Said-i Nursi'nin çektikleri acıları unutabilir miyiz? Yaşanan bu olaylar, Filistin de yaşananlardan çok mu farklı? Peygamberimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Müslüman Müslüman'ın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz, ona yalan atmaz ve onu küçük görmez. Müslüman'ın, Müslüman'a kanı, malı ve namusu haramdır." (Müslim). Peygamberimiz (s.a.v) başka bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Sizden biri kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için istemedikçe gerçek anlamda iman etmemiştir." (Buhari-Müslim)
Eğer sadece bu iki hadisi şerif iyice anlaşılıp yaşansaydı tüm bu sorunlar çözülecekti. Eğer, Türkler kendilerine, hak, hukuk, adalet, özgürlük, bağımsızlık, zenginlik, huzur ve rahatlık istiyorlarsa, Kürt kardeşleri için de istemelidirler. Böylece huzur ve barış ortamı sağlanır, ümmetçilik ve gerçek İslam kardeşliği de anlaşılır hale gelir. Aslında yaşanan tüm sorunların kaynağı. Kürtlere karşı gösterilen inkârcı, ırkçı, insafsız ve her türlü kötü yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. Kürt sorunu, yalnız bugünün sorunu değil, yüzyıllardan beridir, süregelen bir sorundur. Yıllardır Kürt sorununa gerçekçi teşhisler, tespitler ve çözümler yapılmadı. Sorun; terör sorunu, ekonomik sorun, yabancı devletler ve uluslar arası güçlerin doğurduğu sorunlar olarak gösterildi. Hâlbuki sorunun en önemli sebebi, adaletsizlik, hukuksuzluk ve inkârcılıktır. Kemalizm'le hesaplaşılmadan başörtüsü yasağından, etnik sorunlara kadar adalet temelinde çözümlere varılamaz
Hükümet şunu iyice anlamalıdır, Kürt meselesi PKK İle başlamadı ve PKK ile de bitmeyecektir. Kürt meselesi yüzyıllardan beridir devam etmekte olan bir meseledir. Bu mesele bir halkın gasp edilen hakları, inkar edilen kimlikleri ve bir halkın özgürlük talebidir. Bu meselede hükümet ve yöneticileri dürüst, samimi ve cesur olmalıdırlar. Hükümet, açılım politikalarının ilk safhasında olumlu adımlar atmasına rağmen, daha sonra oy kaybetme korkusu veya karanlık güçlerin etkisiyle bu olumlu adımlarını durdurdu. Hükümet bu hakların iadesini çatışmalarla orantılı olarak askıya almamalı, diyalog yolunu kapatmamalı, operasyonları durdurmalıdır, aksi takdirde dökülen her damla kandan sorumludur. Hükümet Kürt Sorununu Silahla Değil Vicdanla Çözebilir, hakların verilmesi hususunu bir lutuf ve ikram olarak görmemelidir. Hükümet paketlerden ve açılımlardan bahsediyor, buna rağmen halen İngilizlerin, Fransızların, Almanların dilleri okullarda ve üniversitelerde serbest iken, Müslüman Kürtlerin ana dilleri yasaklanıyor, halen okullarımızda ana dilimizle eğitim göremiyoruz, halen camilerde Kürtçe vaaz ve hutbe dinleyemiyoruz. Bizi öyle bir hale getirdiler ki kendi ana dilimizle, bir gazete, bir dergi ve bir kitap okuyamıyoruz. Halen köylerimizin ve şehirlerimizin eski isimlerini kullanmak yasak, halen çocuklarımızın isimlerini W,X,Q,Ê gibi harflerle Kürtçe olarak yazamıyoruz. Aslında bu harflerin(W,X,Q) yasaklanması Kur'an-ı Kerim harflerinin yasaklanmasıdır.
PKK yöneticileri de silahlı saldırılarını durdurmalıdır. PKK bu saldırılarıyla binlerce vatandaşın en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden aldı, döşedikleri mayınlarla bir çok masumun canının yanmasına sebep oldu, kısaca yıllardır silahlı yöntemin olumlu sonuçlar vermediğini, halklar arasında kin ve düşmanlığı artırdığını gördük. Bu çatışmalar sonucu karanlık güçler güç kazandı, Bu çatışmaların sonuçlarının etnik milliyetçiliği ve ırkçı refleksleri güçlendirdiğini, Dörtyol, İnegöl ve diğer batı illerinde gördük. Allah korusun bu ortamlarda çok büyük acılar yaşanır, daha sonraları telafi edilemeyecek yaralar oluşur, Türkler ve Kürtler hep beraber büyük zararlar görür, bu ırkçı refleksler sonucu Türk halkının ve Kürt halkının içinde, dökülen kanlar üzerinde ırkçı ve kirli politika üretenler ile savaş ve kaostan beslenen vampirler güçlenir, Bunun sonucunda halkların lehine olacak adımlar sabote edilerek maddi ve manevi kayıplar devam eder. Kan ne kadar dökülürse dökülsün sonuç yine barış olacaktır ve sonuç yine de kardeşlik olacaktır. Bundan dolayı sivil derneklerin ve barışseverlerin yükseltmiş oldukları, huzur ve barış çağrısına çatışan iki tarafın da kulaklarını tıkamamaları gerekir. Çağrımız özellikle bütün sorunların müsebbibi olan laik, ulusalcı, Kemalist devletedir. Devletin şunu kabul etmesi lazım; Kürt sorunu silahla, sınıra özel güçler göndermekle, modern ordularla çözülemez, çözüm ancak; üniformasız, panzersiz ve yalansız bir siyaset ile mümkündür. Diyalog ve siyaset yolunun açılarak, bu sürecin devam etmesi gerekir. Irkçı ve faşist politikaların sebep olduğu ölümler, işkenceler, köylerin yakılarak boşaltılması, ekonomik, maddi ve manevi tüm zararların devlet tarafından karşılanması gerekir. Devlet Kürtlere verdiği zararlardan dolayı özür dilemelidir Geri kalmışlık ve yoksulluğa karşı acilen ekonomik tedbirler almalıdır. Kürtlerin kendi kimlikleriyle, bağımsız ve özgür olarak siyaset yapabilmelerinin önü açılmalıdır. Kürt dili ile beraber Arapçanın da önündeki engeller kaldırılarak, bu diller hayatın tüm alanlarında özgürleşmelidir Devletin şunu kabul etmesi gerekir ki, bu topraklar üzerinde yaşayan herkes, bu toprakların sahibidir, hiçbir kimse bize "ya sevin veya defolun" diyemez. İnsani çözüm; Irkçı, ayrımcı, eşit olmayan, adil olmayan politikaların terk edilmesidir. Laik ve Kemalist devlet bugüne kadar, yanlış politikalarıyla, ne Kürtlere, ne de Türklere huzur ve mutluluk vermedi. Bu sorunun çözümünde en önemli sorumluluklar Türk halkına düşüyor, Türk halkı empati yapabilmelidir. Bu sorunu iyice araştırarak resmi söylemlerin dışına çıkıp itiraz edebilmelidir. Özellikle son günlerde CHP ve MHP'nin provokatif açıklamalarına dikkat etmelidir Müslüman Kürtler ve Türkler, hep beraber barış ve kardeşliğin sesini yükseltmelidirler. Zalim, ırkçı ve milliyetçi düşüncelere karşı, darbecilere karşı, Ergenekon gibi çetelere karşı tavır alarak güçlerini birleştirmelidirler. Düşmanlarımız İslami ilkeleri kabullenmeyenler ve Müslüman kanları üzerine politika üretenlerdir. Düşmanlarımız; Müslüman çocuklarını kandırarak, onları birbirleriyle çatıştırarak öldürten ve onları şehit ilan edenlerdir.
Çağrımız özellikle Laik, ulusalcı, Kemalist düşüncenin etkisinde kalan bir kısım dindar insanlaradır. Kürt sorunu bizleri çokta ilgilendirmez diyorlar, zaten İslami yönetim hâkim olursa Kürt sorunu da çözülecektir diyerek, bu sorunun şu an gündeme getirilmemesini, , sorunun kendiliğinden çözüleceğini söylüyorlar. Şüphesiz İslam tüm dertlerin dermanıdır, tüm sorunların çözümüdür. Fakat İslami yönetim oluşturulana kadar, bizlerin aktüel sorumlulukları vardır. Elimizden gelen çok şey bulunmaktadır, bizlerin bu ateşin üzerine su dökmesi gerekir. Şu ilkeyi benimsememiz gerekir; Ezilen kim olursa olsun,ezilenin yanında olmalıyız,ezen ve zulmeden kim olursa olsun karşısında olmalıyız. Şunun iyice bilinmesi gerekir eğer Allah-u Teala izin verirse, Müslümanlar olarak bunca akan kanların hesabını bir gün zalimlerden, savaş baronlarından soracağız. Eğer bizlerden kurtulurlarsa,Allahın yakıcı azabından ve hesabından kutulamayacaklardır .Allah-u Teala Nisa suresi 93.ayetinde şöyle buyurmaktadır "Her kim bir Mümini kasten öldürürse,cezası içinde ebedi kalacağı cehennemdir.Allah ona gazabetmiş, lanetlemiş ve büyük bir azab hazırlamıştır."
Şüphesiz tüm sorunların çözümü, gerçek ve ebedi çözüm, İslami ilkelerin anlaşılması, yaşanması ve kabullenilmesiyle olur. Özgür-Der olarak; her tür ırkçılığı, milliyetçiliği ve zulmü kökünden reddeder ve haram görürüz. Huzur ve sükûnetin reçetesinin barış ve kardeşlik olduğunu, barış ve kardeşliğin reçetesinin de Kur'an-ı Kerim'in rehberliğinin kabulü ve tasdiki olduğunu ilan ederiz. Basın açıklamamızı şu Ayet-i kerimenin meali ile bitiriyorum;"Allah'a çağıran, Salih amelde bulunan ve gerçekten ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir."
ÇARESERÎ; DADMENDÎ, AZADÎ U WEKHEVİYE, BIJİ BIRATÎ, BIMRE NÎJADPERESTÎ