Sivas’ta Hadis-Sünnet Ayrımı Konuşuldu
Özgür-Der Sivas Temsilciliği Pazar seminerlerinde bu hafta “Resulullah’ın Bilgi Kaynağı Ve Hadis-Sünnet Ayrımı” konusu işlendi.
Sunumu gerçekleştiren Sinan CERAN, konuşmasında özetle şunları anlattı:
-Peygamberler yaratıcımızdan bizlere mesaj getiren elçilerdir. Getirilen mesaj ''tevhid''tir ve mesajdaki ana tema hep aynıdır.(41/43)
-''Sana söylenen senden öncekilere gönderilenlerden başkası değildir.'' ayrıca peygamberler gönderildikleri toplumun birer bireyleriydiler.
-(7/35)''Size kendi içinizden ayetlerimizi anlatacak peygamberler gönderdik.'' ve getirdikleri mesajın eylemleştirmesinde itaat edilmek üzere seçilmişlerdir.(4/64)''Biz peygamberleri Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilsin diye gönderdik.'' dolayısıyla peygamberlerin iki önemli fonksiyonundan söz edebiliriz. Birincisi Rabbimizin vahyini insanlara taşıdıkları risalet görevi ikincisi vahyi mesajın yaşanması konusuna insanlardan itaat edilmesi istenen uygulaması sünnetleri. Peygamberlerin bilgi kaynağı vahiydir.
-Sünnet konusunda birçok yazılar eserler yazılarak günümüze kadar gelmiştir. Sünnet düşüncesi hadisle özdeşleştirilmiştir. Bize kadar gelen rivayetlerin Kur'an'ın önüne geçmesi Kur'an'ı terk edilmiş/mehcur bıraktı(25/30) Ve (o gün) Rasul diyecek ki:''Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kur' an'a devri geçmiş işlevi kalmamış bir kitap muamelesi yaptı!'' Bizim için hiçbir kaynağın Kur'an'ın yerine konulmaması gerekiyor. Kur'an'ı kendi yerine koymak en adil olanıdır.
-Günümüzde ve toplumumuzda hadis ve sünnet kavramları aynı anlama geliyormuş gibi kullanılmaktadır.''Sünnet'' terimi vakıa olarak Resulullah'ın ortaya koyduğu pratiği ifade ederken, hadis terimi ancak bu vakıanın algılanması konusunda bir araç olgusuna işaret etmektedir. Yani sünnet ortaya konmuş bir vakıaya tekabül etmektedir. Hadis ise o vakıanın bize aktarımıdır. Örneğin vakıaya tanık olan bir sahabenin o vakıayı algılayabildiği, kavrayabildiği hafızasında tutabildiği kadarıyla sonraki kişi ve kuşaklara aktarması olayıdır. Diyelim ki, Rasulullah'ın mescitte verdiği vaaz vakıadır ve onun sünnetidir. O vaazı dinleyen sahabenin o vaazdan anladığı ve aklında kalanını aktarması hadistir. Ancak bu aktarım, vakıanın aynen rivayeti değil; bu rivayeti aktaran kişinin kendi kapasitesi oranında içinde vakıaya ait bilgileri aktarımı olayıdır. Hadis usulü açısından ise, ahad hadistir. Zaten hadislerin çok azı istisna büyük çoğunluğu ahad hadistir. Ahad hadisler ise, en genelde vakıa konusunda tam bir ittifak ve nakil bütünlüğü taşımazlar zan içerirler. Şu unutulmamalıdır ki, vakıa olarak Kur'an'ı belirleyen sünnet ve hadis veyahut icma ve kıyas değildir. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kur andır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed'e vahyettiği ve günümüze kadar mütevatir bir yolla gelen korunmuş olan Kur'an-ı Kerim'dir. Sünnet dâhil hiç bir rivayet ve hüküm, Kur'an nasslarının üstünde yeni bir ilke ve yeni bir görüş getirmez. O halde sünnet konusunu içeriğini belirlerken öncelikle başvuracağımız ve hükümleriyle kayıtlı kalacağımız asıl kaynak kitabımız olan Kur andır.
-Dinimizi Kur'an belirlemektedir. Ancak Kur'anî bir ahlakın ve mücadele tarzının oluşturulmasında ve Kur'an'ın bildirdiği bazı hükümlerin uygulanmasında Hz. Muhammed'in örnekliği bizi yakinen ilgilendirmektedir. Kur'an'ın nasslarını yorumlarken de Hz. Muhammed'in sünneti bizim için en temel önceliği oluşturmaktadır. O halde, dinimizin uygulama biçimini öğrenmek için başvurduğumuz sünnetin içeriği hususunda sahip olmamız gereken kanaat hepimizi ilzam eden bir gereklilik ise, zanni değil kat'i delillere dayanmalıdır. Zaten Allah'u Teâlâ, örnek alınmasını ve itaat edilmesini istediği Resulünün konumunu, Kur'an-ı Kerim'de yeterince açıklamıştır. Resulullah (s)'ın insan olarak vahiy öncesi ve sonrası durumu, bilgi kaynağı, görevi, kendisine yapılan gaybi yardımlar, ayrıcalıklı özel halleri, itaat edilmesi ve hüküm vermesi konusundaki yetki ve sınırları, kendisine yöneltilen uyarı ve ikazlar gibi konulara tasnif edebileceğimiz birçok ayet, yeterli düzeyde Hz. Muhammed'in konumunu ve sünnetini değerini anlatmakta ve anlamamıza yardımcı olmaktadır. Ancak anlaşılamayan tutum, sünnetin konumunu Kur'an'ın sübut ve delalet açısından kat'ilik taşıyan söz konusu ayetleriyle değerlendirmeyi yeterli bulmayıp kat'ilik taşımayan bazı ahad haberlerle gelenek içinde oluşmuş ön kabullerle, hatta keşf gibi tamamen sübjektif ölçülerle birlikte değerlendirilmeye çalışılmasıdır. Oysa değerlendirilmeye çalışılan herhangi bir olay değil, dinimizin anlaşılmasında temel bir ölçü olayıdır. Temel ölçüler zan ve vehimlerden kalkılarak değil; muhkem, açık ve kesin delillerden kalkılarak kavranılabilir. Bu alanda yapılan yanlış, sünnetin sübutu konusunda olduğu gibi, sünnet ile hadisi aynı değerde görmek yanlışından da kaynaklanmaktadır.
Tek oturumda gerçekleşen seminer, karşılıklı soru cevap bölümünün ardından sona erdi.
Haber ve Fotoğraflar: Burak Alıncak