Sivas'ta Gazze'ye Destek Eylemleri Sürüyor
Sivaslı Müslümanların Gazze mesaisi devam ediyor. 7 Temmuz'dan beri devam eden Gazze saldırıları tüm yurtta olduğu gibi Sivas'ta da birinci gündem maddesi.
Özgür-Der Sivas Temsilciliği adına Sinan Ceran basın açıklaması okurken duayı da Süleyman Güler yaptı. Marşların çalındığı, boykot edilecek malların listesinin halka dağıtıldığı programın önümüzdeki günlerde devam etmesi bekleniyor.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
GAZZE DİRENİŞİ ÖĞRETİYOR: İMAN ET, MÜCADELE ET, ZAFER SENİNDİR
Siyonist azgınlığın meydana getirdiği vahşet tablolarına bakıp “bu korkunç zulümler karşısında ‘dünya neden susuyor?’ diye soranlar yanılıyorlar Dünya susmuyor! Dünya kavramıyla kast edilen küresel güçler ve teşkilatlar ise eğer, onlar açık bir şekilde Siyonist katillerle suç ortaklığı yapmaktalar. Ve tüm acımasızlığına rağmen bunda şaşılacak bir şey yok!
Düşmandan Adalet ya da İnsaf Beklenmez!
Bu yüzden BMGK’dan İsrail aleyhine bir karar çıkmaması; ABD’nin ve Batı dünyasının İsrail’in caniliklerine mazeret arama yarışına girişmeleri lanetlenmeyi hak eden tavırlar olsa da asla şaşırtmamalı! Bilmeliyiz ki, bu canavarlık onların asli kimliği! Bu vicdansızlık, bu zalimlik Müslüman halklara yönelik genel bir düşmanlık politikasının bir tezahürü. Bu yüzden asırlık bir sorun olarak şüphesiz sembolleşmiş bir konu olması itibariyle Filistin’e yansıyan bu adaletsiz, bu zalimane tavır çok dikkat çekici olmakla birlikte kesinlikle tekil bir tavır sayılamaz. Ne Keşmirlilerin, ne Suriyelilerin, ne Afgan halkının, ne Iraklıların, Filistinlilerden farklı bir muamele ile karşılaştığı söylenemez.
Öyleyse başta BM gibi uluslar arası kuruluşları ya da ABD gibi, AB ülkeleri gibi İsrail’in müttefiklerini Filistin’de süregelen işgale ve zulme karşı harekete geçmeye, tavır almaya çağırmak beyhudedir. Bu bağlamda söz konusu bu yapılar ve güçlerle ilgili söylenebilecek sözler, öne çıkartılacak vurgular ancak sömürgeci bir mantıkla tesis ettikleri küresel sistemin deşifre edilmesine, teşhir edilmesine yönelik çabalar olabilir. Özetle küresel sistem -diğer gündemlerimizde olduğu gibi- Filistin meselesinde yardım bekleyeceğimiz, sığınacağımız bir mecra olmayıp, işgalin ve zulmün kalıcılaşmasının aracıdır ve hedefimiz olmalıdır.
Filistin’de Zafer Statükonun Sarsılmasıyla Mümkün!
Ve yine “Arap Baharı” adı verilen süreç kast edilerek “Ortadoğu’da bu altüst oluş, bu karmaşa İsrail’in işine yaradı, Siyonistler çete köpeksiz köyde dizginsiz dolaşmaya başladı” türünden yorumların sıklaştığına da şahit oluyoruz. Bu tespit haklı mı, doğru mu, değil!
Bu yaklaşımı dillendirenler bundan önce bu coğrafyada çok farklı, Müslümanlar lehine bir atmosfer olduğunu vehmediyorlar herhalde! Oysa İsrail’in Gazze’ye yönelik ilk defa katliam gerçekleştirmediği çok açık. Bundan önceki İsrail saldırganlıkları gerçekleştiğinde -kısa süreli İhvan-Mursi dönemini paranteze alacak olursak- Mısır’da da, Suriye’de de aynı güçler iktidardaydılar.
Aslında çok net olarak görülmesi gereken bir husus var. Filistin davası “Arap Baharı” sürecinin kendisinden değil; engellenmesinden, tamamlanamamasından ötürü mağdurdur. Eğer Mısır’da İhvan iktidarı devam etmiş olsaydı, Suriye’ye İslami güçler hakim olabilse, Libya’da, Yemen’de, Tunus’ta küresel güçlerin kışkırtmaları ve sabotajları İslami kadroları güç duruma düşürmeseydi, Filistin mücadelesiyle dayanışma çok daha ileri boyutlara varırdı. Filistin’de ya da diasporadaki kardeşlerimiz İstanbul’un kalbinin onlar için yanıp tutuştuğunu gördüklerinde elbette büyük moral buluyorlar. Bu eylemlerde yetişen bir nesil var. Direnen, ümmetini ve inancını önemseyen, kalbi kardeşleri için atan bir nesil. Bu eylemler düşmanlarımıza bizim tek bir ümmet olduğumuzu ve Gazze’yi, Şam’ı Afganistan’ı esir alabilmeleri için İstanbul’u, Cakarta’yı, İslamabad’ı da almaları gerektiğini ümmetin kaderinin bir, sevincin bir, öfkesinin bir, düşmanının bir olduğunu öğretiyor ve bizim de bunun farkında olduğumuzu onlara bildiriyor. Ancak bizler bu savaşta birçok askerini ve sivilini kaybeden Amerika, İsrail ve İngiltere gibi zalim devletler kadar bile bedel ödemeden zafere nasıl erişiriz? Hele bizim davamız hak ve onların davası batıl iken bizim davamız uğruna bedel ödenmeye daha layık değil midir? Müslümanlar Filistin için bir şeyler yapmayı arzuluyorlarsa önce İsrail’in hamisi olan ABD ve İngiltere’ye karşı hâlihazırda Afganistan’da, Somali ve Yemen’de devam eden direnişi desteklemeleri gerekir. Şam’a destek olmaları gerekir. İşte bu sebeple Irak, Afganistan, Suriye ve Somali’de yapılan savaş aslında Filistin için yapılmaktadır.
Esed Lobisi İşbaşında!
Peki, neden “Arap Baharı” Filistin direnişini zayıflatan bir olgu olarak algılanmakta ve sunulmakta. Çünkü Ortadoğu’da intifada dalgasının sarstığı statüko kalesinden çıkarı olanlar sürecin boğulmasını istiyorlar! Yıllardır Filistin hamasetiyle, direniş ekseni palavrasıyla Baas diktatörlüğüne güzellemelerde bulunanlar, şimdi de fırsat bu fırsat deyip Gazze’de yaşanan Siyonist vahşet üzerinden kendilerine pay çıkartma çabasındalar. Neymiş, Suriye zayıflatılmış da onun için Gazze savunmasız kalmışmış!
Bundan önceki saldırılarda Suriye’de her şey sütlimandı, o zaman ‘direniş ekseninin altın halkası’ harekete geçmiş ve İsrail’e savaş açmıştı da bizim mi haberimiz olmadı?
Bu aşağılık rejimi ve onun bir numaralı hamisi İran’ı kollama adına tezler sıralayan, gerekçeler üretenler gerçekten insanı hayrete düşürüyor ve bu kadar da olmaz dedirtiyorlar!
Hiç utanmadan “Suriye’ye silah ve mücahit gönderenler neden Gazze’nin yardımına koşmuyorlar?” diye sorabiliyorlar örneğin! “Türbeleri koruyoruz iddiasıyla” bunca silahı, parayı ve yığınla genci Suriye’de telef ettirenlerin gerçekten hiç yüzleri kızarmıyor! Kaldı ki, Suriye’de kıyama sahip çıkanlarla, Gazze’ye destek verenlerin aynı unsurlar olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu içiçeliği şu gerçek zaten çok net ortaya koyuyor: Suriye’de kıyamın başlamasından bu yana Esed rejiminin katlettiği Filistinli sayısı 2.500’ü aşmıştır. Bu sözde Filistin halkının savunucuları o kadar pejmürde bir haldeler ki, Gazze’de Siyonistlerce katledilen Filistinliler için güya yürekleri parçalanıyor ama Suriye’de katledilen Filistinlilere fitneci, tekfirci, NATO’cu damgası vurmaktan çekinmiyorlar.
Günlerdir bir füze demagojisi dillerinde: Siyonistlere korku salan füzeleri Hamas nereden almışmış, kendisi ürettiyse de teknolojisini kim vermişmiş?
Hamas “ben ürettim” diyor, yalan mı söylüyor? Ne yani, “Filistin halkı geri zekalı, kendisi bir şey üretemez, bu tür kabiliyetler ancak Fars halkında bulunur” mu demek istiyorsunuz?
Hamas’ın 2009’da İran’ın desteğiyle kullandığı füzelerin menzili 30-35 km. idi. Bugün kendi imalatı olduğunu açıkladığı füzelerin menzili 160 km.’ye kadar çıkıyor. Bunların en azından bir kısmının Libyalı Müslümanların Mısır üzerinden gönderdikleri füzelerin geliştirilmesiyle elde edildiği de bilinmekte.
Hamas’ın direniş azmini ortaya koyması üzerine kendilerine pay çıkarmaya kalkanlar, daha kısa bir süre öncesine kadar uluorta Hamas’ı suçlamıyorlar mıydı? Neler demiyorlardı ki: “Hamas Şam’ı terk etmekle yalnız kaldı”, “Katar’ın ve Türkiye’nin sahte dostluğuna güvenmekle hata etti ve pişman oldu”; “Halid Meşal Tahran’a yanaşmaya çalışıyor ama cezalı, bir müddet bekleyecek” ve daha buna benzer bir dizi pespaye tezi pişkin pişkin dillendirenler kimlerdi, unuttuk mu sanıyorlar?
Ve bir soru da iyiniyetli, samimi ama hala Ümmetin yaşadığı acılar karşısında ilkeli bir tutum sergileme acziyeti içinde olanlara; vahdet, birlik, bütünlük gibi sözlerin bu derin acıları örtmeye yeteceğini nasıl düşünüyorsunuz? Suriye’de en az Siyonistler kadar cani bir diktatörlüğe destek verenlerle, Gazze direnişiyle dayanışma adına bir araya gelinebileceğini ve bunca acının, zulmün, ihanetin üzerine bir örtü çekilerek hiçbir şey olmamış gibi davranmanın mümkün olabileceğine mi inanıyorsunuz?
Kutsanmak değil, örnek alınmak için Gazze!
Gazze neden önemli, sadece Filistin topraklarının bir parçası olduğu için mi? Hayır, aynı zamanda direniş iradesini kuşandığı ve İslam coğrafyasında teslimiyeti içselleştirmiş yığınlara talep edilen değerler için mücadele etmek gerektiğini net bir şekilde öğrettiği için!
Şüphesiz Gazze, ödediği ağır bedellere rağmen direnmenin bir hayat tarzı olduğunu ispatlamıştır. Bu örneklikle iftihar eden Ümmete, zilleti tavsiye etmeye kalkanlar, hayatta kalmak ve muhacir konumuna düşmemek için başlarındaki diktatörlere boyun eğmeyi salık verenler ne yaptıklarının farkında mı?