Sivas Özgür-Der’de “Umre İzlenimleri” Konulu Panel Yapıldı
Sivas Özgür-Der'de bu hafta Burhan Gökçe ve Suzi İrfanoğlu "Umre İzlenimleri"ni anlattılar.
Ağabeylerimizin umrede yaşadıklarını kısaca özetlersek:
Söze Burhan Gökçe ağabeyimiz Allah'a hamd, peygambere ve onun yolunu sürdüren müminlere salat ve selamla başladı. Sivas'tan Özgür-Der olarak üç aile gittik. Bu çok güzel bir organizasyondu. Öncelikle Medine'ye gittik. Orada yaklaşık 3-3,5 gün kaldık. Medine, Mekke'ye göre biraz daha sakin ve daha tertipli/düzenli bir şehir. Orada Mescid-i Nebevi, Peygamberin evi ve Cennetul Baki vb. yerleri gezdik. Uhud Savaşı'nın gerçekleştiği yere gittik ve orada bize çok güzel bir Uhud Savaşı anlattı rehberimiz. Hatta bizi savaşın olduğu zamana bile götürdü diyebilirim. Ama gel gelelim genel olarak anlatılan peygamber tasavvuru İsrailiyatla doluydu. Bunu hem organizasyonlardaki rehberler hem de Mekke ile Medine'deki rehberlerde görebiliyoruz. Hatta bu işi sadece para için yapıyorlar da diyebiliriz.
Uhud Savaşı'nın gerçekleştiği yerde Suzi İrfanoğlu ağabeyin başında şöyle bir olay da geçti: Suzi İrfanoğlu ağabey, orada bize rehberlik eden kişinin Yozgatlı olması beni sevindirdi. Lakin ümmetin ana buluşma yeri olan Mekke-Medine gibi bir yerde Türk milliyetçiliği yapan biriyle karşılaştım. Konuştukça ırkçılık damarı kabarıyordu. Nasıl bir durumda olduğumu anlatamam. Gerçekten 20.yüzyılın tek dişi kalmış canavarı Batı'nın zehri halen devam ediyordu ümmet coğrafyasında.
Burhan Gökçe ağabeyimiz Hz. Peygamber'in kabrinde bir sürü insanın şirke düşer vaziyetlerini gördük. Oradaki yetkililer insanları uyarıp ortadan kaybolunca insanlar aynı duruma devam ediyorlardı. Müslümanların Allah'tan isteyeceğini kabirden istemeleri hatta namazı bile kabeye değil de kabre doğru kılanları vardı. Hatta içinde bir sürü İsrailiyatla dolu bir din anlatanlar hocalık, rehberlik yapanlardı. Eğer Kur'ani bir bilince sahip değilseniz siz de uydum kalabalığa aynı şirkin ortasında olabilirsiniz. Elimizden geldiği kadar uyardık, köşeye çekip konuştuk ama nafile bizden ayrıldıktan sonra aynı tas aynı hamam!
Gökçe, umrede yapılan birçok ibadetin şekilciliğe, ritüellere boğulduğunu gördük. Orada ben'i bırakıp biz'e dahil olmak için umre/hac yapmaya gayret ettik. Aynı Hz. İbrahim ve Hacer annemiz gibi olmalıyız diye yapmaya gayret ettik. Birgün tavaf edip bir köşeye dinlenmeye çekilince Mısırlı biriyle tanıştım. Arapça bilmiyordum ama ümmetin ortak değerlerinde anlaştık. Seyyid Kutup, Hasan el-Benna, İhvan-i Müslimin, Rabia yaparak vb. kavramlar kullandım sonra birbirimize sarıldık. İşte ümmet bilinci buydu, dillerimizi konuşamazsak da ortak bir bilinçte buluşuyorduk.
Arafat'ta yanına iki kişiyi daha alıp yanıma gelince onlarla da aynı şekilde anlaşarak sarıldık. Oturup hasbihal ettik. Tayyip Erdoğan'a karşı sevgileri çok, bundan bahsettiler. Zaten yüzlerine de yansıyordu bu sevgi.
Suzi İrfanoğlu ağabey, Kabe'bin mahsur kaldığını, nasıl bugün Kudüs işgal altındaysa ve kurtulması için mücadele veriliyorsa aynı durum Kabe için de geçerlidir. Kapitalizmin kuşatması altında yüksek yüksek oteller, binalar ve saat kuleleri altındaki Kabe Suud'dan yani bu zihniyetten derhal kurtarılmalıdır. Bunun için müslümanlar mücadele etmek zorundadır/zorundayız.
Burhan Gökçe ağabeyimiz orada bir baba ile yanında bir bayanın yanımıza gelip Türk olduğumuzu sormaları ve sonrasında Türkiye'den olduğumuzu anlayınca sarılıp hüngür hüngür ağlamalarını anlattı. Çünkü onlar Suriyeli bir baba-kız idiler. Bize karşı bu tavırlarını hiç unutamam, dedi.
Son olarak ağabeylerimizin üzüldükleri şeylerden biri de Arapça bilmeden gitmeleriydi. İmkanı olan her müslümanın dil bilerek gitmelerini tavsiye ettiler. Özellikle Arapçayı öğrenek gitmeyi çok isterdik dediler.