Özgür-Der'den Sivas'ta Çözüm Süreci Eylemi
Sivas Özgür-Der Reyhanlı’da yaşananlar, Suriye’deki katliamlar ve çözüm sürecini değerlendiren bir basın açıklaması yaptı.
Sivas Özgür-Der Reyhanlı’da yaşananlar, Suriye’deki katliamlar ve çözüm sürecini değerlendiren bir basın açıklaması yaptı.
Eylemde konuşan Sinan CERAN Hucurat Suresi 10. Ayetle başlayarak şunları kaydetti:
“Mü’minler ancak kardeştir” ayetinin önüne ve sonuna getirilen bir takım gerekçelerle hiçbir kapsamda daraltılamaz. Dün Reyhanlı’da yaşanan alçakça saldırının katil Esed veTürkiye’deki uzantısı olan çeteler tarafından yapıldığı bilindiği halde sanki olaylar mülteciler tarafından yapılmış gibi kanaat uyandırmaya çalışanlar insanlık suçu işliyor. Halkı mültecilere karşı kışkırtmaya çalışanların tutumlarında iyi niyet aramak ya da masum bir gerekçe aramak mümkün değildir. Sürecin başından beri Esed’i destekleyenlerin mültecilere dönük insanlık dışı yaklaşımları hep mevcuttu. Reyhanlı dışından gelerek bize sığınan, eman dileyen kardeşlerimize karşı pala ve bıçaklarla saldıran Baasçı kafaların hiçbir insani gerekçeleri yoktur, olamaz.
Taşlanmak ve hicret etmenin birçok Peygamberin sünneti de olduğu ve Habeşistan hicreti ve Medine’ye hicret ederek sığınan Müslümanların durumu bu anlamda bir kez daha düşünülmelidir.
Yeryüzünde egemenlik taslayan, zulmeden, fesad çıkaranların ellerini Allah bizlerin eliyle kurutacaktır. Bu sebeple kardeşlerimizin üzerinden ellerimizi asla çekmemeliyiz. Esed’in elleri kuruyor şimdi onu zorla ayakta tutan İran ve Hizbullah’ın ellerine sıra geldi. Esed’in kaybettiğini gören İran ve Hizbullah’ın telaşı, yerli Esedçileri de sardı. Adil ve ilkeli bir mücadele sergileyenlere Allah’ın vaadi müstez’afları yeryüzünde iktidar etmektir. “ Sizin için ordu topladılar onlardan korkun denildiğinde, Allah bize yeter O ne güzel vekildir derler.” Suriye’de direnen kardeşlerimizin Allah’tan başka yardımcısı yoktur. Allah’a hesap vereceği gerçeğini aklından çıkarmayanların, kardeşlerimizi her halde desteklemekten başka hiçbir seçenekleri olamaz.
Reyhanlı’da yaşananları direnişçileri destekleyen politikalara bağlayanlar bilmelidirki tüm bu yaşananlar Esed ve yandaşlarının sahip olduğu müfsid şirk anlayışının, sahip oldukları Tağuti kimliğin bir neticesidir. Yaşadığımız ülkede yıllarca Türk-Kürt üzerinden ulusçu-ırkçı-faşizan anlayışı körükleyen Ergenekoncu-Balyozcu-darbeci kafaların Esed’i desteklemeleri asla tesadüf değildir. Çünkü bu anlayış yalnızca zulüm üretir. Adalet, vicdan, ahlak ve ilkeler değil ulusal çıkarlar ve antiemperyalizm zırvaları ve maskeleriyle açıkca ümmete taş atanlar; Banyas’ta katliamlar olduğunda kulaklarını tıkayanlar, Reyhanlı üzerinden Tağuti anlayışı hedefe alacaklarına kendi hezeyanlarına ve karın ağrılarına delil aradılar. Biz yalnızca Tevhid’in birleştiteceğini bunun dışında ki her türlü söylem, gerekçe ve dilin ayrımcı olduğunu ifade ediyoruz.
Sinan Ceran’ın açıklamalarının ardından ‘Çözüm Sürecini’ değerlendiren basın açıklamasını Burak Alıncak okudu açıklamanın tam metni aşağıdadır.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
ADALET VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN TEMİNATI
AYRIŞTIRIP ÇATIŞTIRAN TÜRK-KÜRT ULUSAL KİMLİĞİ DEĞİL
İSLAMİ KARDEŞLİK İKLİMİDİR!
İçinden geçtiğimiz süreç sancısını çektiğimiz kötülüklerin kaynağını kurutmak ve özlemini duyduğumuz iyiliklerin yolunu açmak için önemli fırsatlar yakaladığımız tarihi bir dönemi işaretlemektedir.
Çözüm Süreci olarak isimlendirilen bu yeni dönem, Kürt sorununu silahla değil temel hak ve özgürlükleri teminat altına alacak barış siyasetiyle çözüme kavuşturma yolunu açma iddiasındadır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Kemalist iktidar sınıflarının laik Türk ulus kimliğini inşa etme üzere giriştiği inkârcı ve despotik uygulamaların yol açtığı en önemli sorunlardan biri olan Kürt Sorunu tarifi imkânsız acılara, telafisi mümkün olmayan insani ve maddi kayıplara kaynaklık etti. Öyle ki; Türk kimlik ve devletini yüceltmek adına yürütülen politikalar neticeleri itibariyle İslam kardeşliği ortak paydasında yüzlerce yıldır bir arada yaşayan Müslüman bir halkı Türk-Kürt ulus kimliği ekseninde ayrıştırıp çatıştırmaya, güven duygusundan yoksunlaştırıp olağan şüpheli derekesine düşürmeye endekslenmiştir. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet GÖRMEZ’in şu tespitine katılmamak mümkün değil: "Hep birlikte bunu itiraf edelim. Bizi kardeş kılan o yüce değerleri ihmal ettik." Bizi kardeş kılan bu yüce değerler İslam’ın, Kur’an’ın belirlediği değerlerdi ancak ne yazık ki bu değerlerin yerine Batılı paradigmanın belirlediği değerler zorla dikte edildi ve kardeşlerin arasına fitne girdi.
Türk ulus kimlik ve devletini yücelten söylem ve eylemlerin 90 yıldır şiddet merkezli oluşu son 30 yılda Kürt ulus kimliği ve devletini yücelten şiddet merkezli PKK hareketinin doğuşuna ebelik etmiştir. Ne var ki Kürt sorunu sadece devletin değil aynı zamanda PKK’nın da elinde rehin tutulan ve karşılıklı bir şantaj unsuruna dönüştürülen bir iktidar aracına evrilmiştir. Böylelikle Kürt sorunu sadece Kürt ulusal mücadelesi üzerinden değil Türk ulusal mücadelesi üzerinden de iktidar sınıflarının imtiyazlarını garanti altına alan çok amaçlı fonksiyonel bir araca dönüştürülmüştür. Ancak bu araç her hâlükârda Müslüman halkın acı çekmesine ve birbirine yabancılaşmasına zemin hazırlayan son derece tehlikeli bir tuzak ve öldürücü bir zehir olarak 40 binden fazla insanın ölümünü beraberinde getirmiştir. On binlerce yaralının yanı sıra öksüz ve yetim çocuk, dul kalan kadınlar, evini köyünü terke zorlanan yüz binlerce muhacirin hangi gerekçe ve yöntemlere kurban edildiği/olduğu aşikâr değil mi?
“Yüce Türk Devleti, Ulu Önder Atatürk, Ne Mutlu Türküm Diyene, Türkiye Türklerindir, Ya Sev Ya Terk Et” vs. gibi milliyetçi sembol, söylem ve siyasetlerin bütün bir toplumu getirdiği yer kelimenin tam anlamıyla bir çıkmaz sokak hatta derin bir uçurumdur. Faturası çok ağır, tedavisi çok zor bu laik-ulusçuluk saplantısının bütünüyle terk edilmesinden başka çıkar yol yoktur.
Son bir aç aydır Hükümetin talimatları doğrultusunda, İmralı’da tutuklu bulunan PKK lideri Öcalan ile görüşen istihbarat görevlileri arasında varılan çatışmasızlık hali, silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi ve nihai aşamada PKK’nın silahsızlandırılması yönündeki çalışmalar her açıdan kazanımdır ve hayra vesile olacak gelişmelerdir. Silahsızlanma ve barış sürecinin bir takım zorlu dönemeçler ihtiva ettiği, sabotaj ihtimalinin her zaman söz konusu olduğu, tarafların daha çok kazanım elde etmek adına gerilim ve tehdit içeren söylemlere başvurabileceği gibi hususları göz ardı etmiyoruz.
Barış süreci için risk var, akamete uğrama ihtimali sıfır değil. Ancak eski söylem ve yöntemlerin siyaset ve toplum nezdinde itibar görmesi, meşruiyet kesbetmesi mümkün değildir. Temel hak ve özgürlüklerden Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap, Gürcü, Ermeni, Süryani, Rum vd. hiçbir etnik veya mezhebi unsur mahrum edilmemelidir.
Adalet ve kardeşlik temelinde yükselecek yeni bir siyaset tarzı toplumun güvenliğini, refahını ve istikrarını güvence altına alınabileceği gerçeğinden hareketle İslam’ın yerine laikliğin, Müslüman kardeşliğinin yerine ulusçuluğun asla ikame edilemeyeceğinin altını çiziyoruz.
19 Mayıs’ta Çılgın Türkler Taksim’e şeklinde üretilen ırkçı-şoven organizasyonların ayrıştırıcı, kışkırtıcı diline asla prim verilmemelidir. Bu sebeple Türk veya Kürt ulusalcılığının ayrıştırıp çatıştıran söylem ve siyasetlerine son vermek için devreye sokulan Çözüm Sürecini daha çok insan ölmesin, daha çok kan akmasın ve daha çok düşmanlık üremesin diyerek destekliyoruz. Devlet veya PKK tarafından ya da farklı iç-dış aktörler eliyle süreci sabote etmeye yönelik her türlü girişime karşı toplumumuzu uyanık olmaya, dirayetli ve basiretli davranarak “ulusal onur” maskesiyle her türlü cinayet ve zulmü meşrulaştıran bataklığa karşı durmaya davet ediyoruz. Halkımız kan banyosunu değil merhamet kucaklaşmasını her zamankinden daha fazla hak etmektedir.