Fuat Sezgin'in "Bilim Tarihi Sohbetleri" Kitabı
Sivas Özgür-der Şubesinde bu hafta kitap değerlendirmesi yapıldı.
Mehmet Arslan'ın sunumuyla Sefer Turan'ın Fuat Sezgin hocayla yaptığı söyleşilerden oluşan "Bilim Tarihi Sohbetleri" kitabı değerlendirildi
Bilim Tarihi Sohbetleri, dünyaca ünlü alimlerden Fuat Sezgin'le yapılan röportajların derlendiği bir çalışma. Biz bu röportajları okurken Fuat Sezgin'in ne kadar büyük bir ilim adamı olduğunu ve onun bilimler tarihi üzerine düşüncelerini görüyoruz. Fuat Sezgin İslam bilimleri tarihi hakkında, ülkemiz hakkında ve hayatı hakkında etkileyici ve yararlı ayrıntıları paylaşıyor bu sohbetlerde. Bu sohbetlerden bazı beğendiğim alıntıları buraya ekledim.
Bilim Tarihi Sohbetleri kitabının adı ilk baskılarda Bilimler Tarihçisi Fuat Sezgin olarak yazılmış.
Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan, Amerika kıtasını müslümanlar keşfetti açıklaması yapmıştı hatırlarsanız. Bu açıklama Fuat Sezgin'e de dayanmaktadır. Bilim Tarihi Sohbetleri kitabında bu konudan bahsedilir.
"24 Ekim 1924'te Bitlis'te doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü'nde İslami Bilimler ve Orientalistik alanında öncü bir yere sahip olan Alman orientalist Hellmut Ritter (1892 – 1971)'in yanında öğrenim gördü. 1954 yılında İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile çalıştı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sırasında üniversiteden uzaklaştırılan ve 147'likler diye bilinen akademisyenler arasındaydı.
1961 yılında Almanya'ya giden Fuat Sezgin Frankfurt'taki Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi'nde önce misafir doçent olarak dersler verdi. 1965 yılında profesör oldu. Henüz İstanbul'da iken başladığı 7./14. yüzyıldan itibaren gelişen Arap-İslam edebiyatı tarihi çalışmasına (Geschichte des arabischen Schrifttums) Almanya'da da devam ederek, orientalistik çalışmaları için kaynak eser haline gelmiş ve hala aşılamamış 13 ciltlik eserinin ilk cildini 1967 son cildini ise 2000 yılında yayınladı."
Darbeden sonra Fuat Sezgin neden Almanya'yı seçtiğini anlatıyor:
"Üç üniversiteden cevap geldi: Frankfurt Üniversitesi, Kaliforniya'da Berkeley Üniversitesi ve Yale Üniversitesi. Düşündüm, taşındım daha kitabımın (İslam Bilim Tarihi) bütün malzemelerini toplama işim bitmemişti. İstanbul'dan uzaklaşmak istemiyordum. Doğudan yani Mısır'dan, İran'dan uzaklaşmak istemiyordum. Çünkü daha toplamam gereken bir sürü malzeme vardı. Frankfurt'ta karar kıldım."
Azim ve kararlılık üzerine bir ders
Bilim Tarihi Sohbetleri kitabında, hoca sevdiği işi yapmak için ona önerilen makamı reddedişini anlatır.
"Oraya başladığımın birinci ayı Marburg Üniversitesi'nden geldiler. Dediler ki: "senato sizin ordinaryüs profesörlüğünüzü kabul etti, gelip başlamanız lâzım. Yalnız, Kültür Bakanı'yla bir konuşmanız gerekiyor." Çünkü ordinaryüs profesör olacak bir insan Kültür Bakanı'yla konuşur, maaşının pazarlığını yapar. "Özür dilerim, ben gelemeyeceğim. Ben burada ilimler tarihi yapmak istiyorum" dedim. Bana, "siz burada doçentlik kadrosuna sahipsiniz." dedi. "Bunlar benim için hiç mühim değil. Ben bilimler tarihiyle uğraşmak istiyorum" dedim. Adamcağıza çay ısmarlamıştım, onu içmeden ayrıldı yanımdan ve benimle daha hiç konuşmadı. Ondan sonra ne zaman konuştu biliyor musunuz? Kral Faysal Ödülü'nü kazandığım zaman 1978 yılında. Bana telefon etti, yanıma geldi ve beni kucakladı: "Ben odanızdan size kızarak çıkmıştım ama sizin hakkınız varmış" dedi. O zaman ben de profesör olmuştum zaten."
Fuat Sezgin Hoca Bilimler Tarihçisi Fuat Sezgin hocaylakitabında derlenen konuşmalarında günde 17 saat çalıştığını ve Arapça'yı 6 ayda öğrendiğinden söz ediyor.
"Evimizde babamdan kalma 30 ciltlik bir Taberî Tefsiri vardı. Onu okumaya başladım. Başlangıçta anlamıyordum. Türkçe tefsirlerle karşılaştırarak, yavaş yavaş tefsirin içine girmeye çalıştım. Günde aşağı yukarı 17 saat çalışıyordum. Erken kalkıyordum, gece geç yatıyordum, evden hemen hemen hiç çıkmıyordum. 6 ay sonra Taberî Tefsiri'nin 30 cildini bitirmiş oldum. Başlangıçta hemen hemen hiç anlayamadığım bu tefsiri 6 ayın sonunda gazete gibi okuyordum. O hızla, yani 17 saatlik bir tempoyla çalışırsanız bunu siz de başarırsınız, bundan eminim."
Müslümanların bilimde ileri olduğu zamanlar
"Müslümanlar M. 7. yüzyıldan itibaren bilimleri Yunanlılardan, Hintlilerden aldılar. Müslümanların bir meziyeti vardı. O alışlarında Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, ne olursa olsun insanları hoca olarak kabul ettiler. Müslümanlar onlardan süratli bir şekilde öğrendiler. İki yüzyıl sonra Müslümanlar bu ilk merhaleyi, yani başkalarından almayı geride bırakarak yaratıcı olmaya başladılar. Hatta Müslümanlar onlardan bilgiyi alırken, hocalarının faziletlerini hiçbir zaman unutmadılar, onu söyleyeyim."
İslam bilime menfaat için değil bilme merakıyla yaklaşmıştır. Biruni gibi çok büyük dehalar yetişmiştir.
"Düşününüz, öyle tipler yetişmiş ki İslam dünyasında onları tanımıyoruz.
Bîrûnî gibi bir insan mesela… George Sarton, Bîrûnî için; "Beşeriyetin tanıdığı en büyük kafalardan biri" diyor. Daha başka neler var… Bakın size şunu anlatacağım: Bîrûnî 27 yaşındayken 18 yaşındaki İbn Sina'yla yazılı bir münakaşaya giriyor. Konu nedir biliyor musunuz? "Işığın sürati ölçüsüz müdür, yani lâ-mütenâhî midir, yoksa ölçülebilir mi? Yani zamanla ölçülebilir mi?" Ne müthiş bir şey değil mi! Böyle bir şey bugünün Türkiye'sinde bile olmaz."
Prof. Sezgin'i tanımak elbette ki tüm bunlarla sınırlı kalamaz. Ancak hem bu anlatılanlar hem de yazmış ve yayınlamış olduğu eserler hem Prof.Sezgin'i tanımamızı hem de kimliğimizi oluşturan temel yapı taşı olan İslam'ın, bilimler tarihindeki yerini öğrenmemizi sağlayacaktır. Hocanın çalışmalarına da ilham olan
İslam Bilimler Tarihi'nin dünyaya tanıtılması ve özelde de İslam ülkelerinde ve Türkiye'de hakkıyla bilinmesi bizleri Avrupa karşısındaki kompleksten kurtaracağı gibi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sağlanacağı, daha parlak ve mutlu günlerin yaşanacağı bir gelecek için anahtar da olacaktır.