Özgür-Der Van Şubesi konferans salonunda düzenlenen programda “Yeni Bir Siyaset Teorisi” konusunu Fikret Yalçınkaya sundu.
Yalçınkaya sunumuna başlarken, Siyaset Türkiye’de en çok konuşulan fakat en az bilinen konulardan birisidir. Kavramlar içerisinde siyaset doğru bir şekilde tanımlanamayan bir kavramdır. Teorisyen noktasında baktığımızda ise bu dünyanın da sorudur, teorisyen ihtiyacımızı temel bilimci yetiştirerek karşılamaya çalışıyoruz. İslam dünyası yeniden bir diriliş yaşamak istiyorsa bunun yolu teorik bilginin oluşturulması ve bunun hayata aktarılmasıyla gerçekleşecektir. Teorik bilginin oluşturulabilmesi için ortaya bir model koymak gerek, bu noktada modelden ne kastettiğini Yalçınkaya şu ifadelerle açıkladı; bugün nasıl bir teorik ve pratik bir vizyon ortaya koymalıyız ki Hz. Muhammed (s) dönemindeki bir yapı veya devlet modelinin benzerini kurabilelim. Bu noktada benim ortaya koyduğum öneri 10 ‘S’dir.
Bu ‘s’lerden ilki sözdür yani Kur’an, bir modelleme ortaya koymak istiyorsak bir iddiamızın bir dinimizin gayri İslami yapılan için düşündüğümüzde bir ideolojinin olması gerek. Topluma insanlığa sunabileceğiniz bir fikriniz olacak. İkinci ‘s’ ise ‘sözcü’dür bu dinin ideolojinin düşüncenin bir sözcüsü olacak bundan kastımız Rasulullahtır, çağdaş dünyada da Peygamberi (s) modelleyebilecek bir sözcünün olması gerekir. Söz ve Sözcü’nün olduğu yerde muhatap halktır. Bu da Seyirci’dir fakat bu seyirci takliti bir seyirci değil tahkiki bir seyircidir. Bu üçünün bir arada olduğu bir yerde Siyaset yapma zorunluluğu vardır. Siyaset dinin ayrılmaz bir bütünüdür. Yalçınkaya; sözün, sözcünün ve seyircinin ve siyasetin olduğu yerde bir de Sistem vardır. Yani Peygamber Mekke müşriklerine hitaben Kuvvet ve Kudret sadece Allah’ın dır dediği zaman Mekkeliler bunun neyi kastedildiğini çok iyi anlıyorlardı ve rahatsız oluyorlardı. Pratik açıdan bu dört ‘s’nin var olduğunu biliyoruz fakat dördüncü ‘s’ olan sistem aştığımız zaman daha büyük bir güç karşımıza çıkacak bu da Sermayedir. Sermaye sistemin kalbidir. 10 S’s’den 6 sı bunlar, diğerleri ise sulh, strateji, savaş ve senaryodur diyerek diğer bir başlığa geçti.
Yalçınkaya konuşmasına; Eğer biz bir topluma bir din anlatacaksak öncelikle sosyolojik olarak o toplumu tanımamız gerekiyor bu noktada Said Nursi’nin toplum tahlilini örneklendirerek ‘bir toplumda yaşlılar vardır bunlar İslama açıkca karşı çıkmadıkça bunlara iyilik istenir, kadınlara, çocuklara, sakatlara vs bunlarada barış istenir’ Yalçınkaya bu barış yapılacak toplumu Türkiye’ye göre baz alarak %60/70 gibi istatistik ortaya koyarak İslamın kelime kökünede inerek İslamın sadece barış dini olduğunu vurguladı.
Yalçınkaya sözlerine insanoğlunda iki eğilim vardır diyerek bunları iki başlık altında topladı. Bunlar İlahlaşmak ve İlahileşmek, İlahlaşmak firavunlaşmaktır, İlahileşmek ise; Allah’ın arzu ve isteklerine mümkün olduğu kadar uymak ister. İslam, ilahileşen insani vasıfları Allah’ın önerdiği vasıflarla donatan ona benzemeye çalışan insanlar yetiştirir. Bu iki vurgudan sonra birde ‘değer’ devletini savunan bir insan grubu daha vardır. Değer’ler le ilgili olarak hiçbir sistem değerlerle yönetilemez siyaset kaba güç alanıdır ve bu kaba güç alanında mücadele vardır. Toplumda ilahileşen insan grubu var değer devletini savunan insan grubu var bunlar kanunların üstündedir yani yasaüstü olanlardır, bunlar için kanun diye birşey olmaz kanun sadece inandıkları Allah’tır ve onun koyduklarıdır bunun en güzel örneğinin Ali Şeriatidir. Şeriati normal bir vicdan değil kabulleri, topluma bakışı normal bir bakış açısı değil yasaüstüdür ve ilahileşen insanın bir bakış açısıdır.
Yalçınkaya konuşmasına değer toplumunun altında birde hukuk toplumu savunucuları vardır diyerek bu konuya örnekleme olarak Hz. Ali’nin insanlar kardeştir ya hilkatte ya da dinde kardeştir, sözlerini aktararak bundan İslam’ın sadece barıştan taraf olduğunu vurguladı. Ve Müslümanın gündemine kötülük yapmak yanlış yapmak düşmez düşürülür, yanlışlık dayatılır Müslüman ise meşru savunma yapar dedi. Yalçınkaya; dünya da iki tür hayat tarzı vardır birisi batı hayat tarzı diğeri ise İslamdır, bu ikisi arasında insanlar tercih yapmak durumundadır dedi.
Hukuk devleti ile kanun devleti arasında bir ayrım yapan Yalçınkaya, bu konuda şu noktaya vurgu yaptı; hukuk devletinde üstün olan insandır, kanun devletinde ise üstün olan sistemdir. Hukuk devletinde insanı savunursun kanun devletinde sistemi savunursun dedi. Konunun genel bir bakış açısını sunmak sadedinde; bir topluma siyaset modeli önermek için şu tahlilleri iyi bilmek gerekir, ilahlaşma eğiliminde olanlar var ilahileşme eğiliminde olanlar var, yasadışı olmak isteyenler var yasaüstü olanlar var ve yasaiçinde kalmak isteyenler var o halde böyle bir topluma biz ne önereceğiz sistemimiz nasıl olacak. Bu noktada siyasetin tanımını bir olay üzerinden açıklayan Yalçınkaya; çok karmaşık bir yapıda, ekonomik sıkıntısı yaşayan nezaket sıkıntısı yaşayan vs vs kavramlarını farklı yapıdaki insanlara öğretme sanatına siyaset denir.
Yalçınkaya sözlerine; eğer bir dini doğru anlamak istiyorsak önce kendi çağımızı doğru anlamamız gerekir diyerek bu konuyu örneklerle açıkladı. Ve çağı da üçe ayırdı; sosyolojik zaman, takvim zamanı ve entelektüel zaman bu zamanlar içerisinde Kur’an’ı doğru anlamak istiyorsak doğru zamanda olmamız gerekiyor dedi. İkinci olarakta sahiplendiğimiz değerleri tebliğ etmemeliyiz tebliğ aşamasını kapatıp temsil aşamasına geçmeliyiz, konuşmaktan ziyade iş yapmalıyız fiiliyata dökmeliyiz dedi. Ve siyaset pratiği açısından iki tür bir sınıflamaya yer verdi bunlar; soft power ve hard power, yumuşak güç ve sert güç, yumuşak gücü açıklarken Fethullah Gülen hareketini örnek verdi ve bu konu üzerinde durdu.
Yalçınkaya son olarak üç tür siyaset modeli örneği verdi; Reel Politika Medinetü'l-Fazila( Farabi) ve Kurtlar Vadisi modeli. Bunları kısa kısa açıklayarak, reel politik dinden değil diyanetten yanadır. Din; Allahın kastettiği, Diyanet ise tarihin, geleneğin ürünü olan dindir. Eğer ilahi maksada ulaşmak istiyorsak Allahtan gelen dine inanmak ve onu temsil etmek durumunda olmalıyız. Medinetü'l-Fazila’dan örnek vererek ‘ben ruhumun ülkesini arıyorum’ alıntısıyla Farabiye işaret etti. Ve insan hakları konusunda, insan hakları verilmez bunun tanımını bir başkası yapamaz bu ezelden gelmiş bir haktır. Allah’ın verdiği bir haktır dedi. Yalçınkaya konuyu bitirirken en baştaki sözleriyle uyumlu olarak, prensler çağı; laik çağ, ısırıcı melikler çağı, Geçiş çağı, sistem çağı devlet çağı ve Prensipler çağı örneklerini verdi. Yeni siyaset teorisini Temsil, İnfak, Yönetim, liderlik, ve cömertlik ilkeleri üzerine oturtarak konusunu tamamladı.
Program sorulara verilen cevaplarla sona erdi.