Özgür-Der Van Şubesi konferans salonunda gerçekleştirilen ‘Tarihsellik ve Kur’an’da Had’ler konulu konferans Sani Özdemir’in sunumuyla gerçekleştirildi.
Sani Özdemir sunumuna “Bizleri yoktan var eden alemleri Rabbine hamdü senalar olsun. O bizleri eşref-i mahlukat kıldı, O bizleri ayet-i kerimede buyurduğu gibi “yeryüzünün halifeleri ” kıldı. Ve bizleri halifeler kılarken yine ayet-i kerimeden anlamaya çalıştığımızda bizleri, düşünen ve makro alem ile mikro alem yani insanın kendisini ve içinde yaşamış olduğu dünyayı anlama yeteneğinde akıllı varlıklar kıldı. İşte bu akıllı varlıklar Hz. Adem’in yaratılmasıyla beraber bu insanlar Allah’ın emirlerini yerine getirmekle memur idiler ancak Hz. Adem’in getirmiş olduğu dini zaman tahrif etmekle karşı karşıya kalmış oldu ve Hz. Adem’in getirmiş olduğu bu dini tahrifata maruz bırakmış olan insanlara Allah-ü Teala tekrar tekrar peygamberler gönderdi ve nihai anlamda 610yılında son peygamber olarak gönderildi. Göndermiş olduğu peygamberle birlikte Kur’an-ı Kerimde 23 yıllık bir zaman zarfında O’nunla gönderdi. O elbette anlaşılır olması gerekiyordu ve anlaşılmaz olan muğlak, mücmel olan bir takım hususları Allah-ü Teala yine kendisi açıkladı yani yani Kur’an’ın ilk müfessiri yine Kur’an’dır. Ancak insan anlamında düşünüldüğünde Kur’an’ın ilk müfessiri Hz. Muhammed (s) olmuştur. Peygamberden sonra yine anlaşılması gereken bu Kitap sahabeler tarafında ve daha sonrada bu tarihsel süreç göz önünde bulundurularak hukuki, sosyal, felsefi, tasavvufi ve bir çok alanda tefsirler yazılmaya başlandı. Sonraki süreçlerde zamanın, şartların, ihtiyaçların değişmesi sonucu o minvalde tefsirler yazılmaya başlandı. Özellikle 19. Yy’a gelindiğinde pozitivizmi ve bilimin etkisiyle bu alanlarda da tefsirler yazılmaya başlandı. Hz. Peygambere gelen lafızları hükümleri asla değişmeyecek olan bir kitap vardı. Ancak değişmez olan bu kitap günün şartlarına bir çözüm sunabilecek miydi, 632 yılında nüzulü tamamlanmış olan bir kitap günün şartlarına hitap edebilecekmiydi. Bu konuda 19. Ve 20. Yy.daki Müslüman alimlerin üzerinde ciddi bir şekilde durmalarına sebep olmuştur. Batı düşüncesinin de etkisiyle tarihsel tefsir çalışmaları başlamış oldu.
Özdemir sözlerine son dönemdeki düşünce tarzlarının tefsir çalışmaları üzerindeki farklılaşmaları üçe ayırarak konuşmasını sürdürdü. Bu çalışmalar literal anlamda anlaşılan sadece lafzını öne çıkaran tefsirler, lafız değil mana lafız tamamen yok sayılmayıp çok geri plana atılan manaya yönelik yapılan tefsirler, tarihsel denilen tefsirler daha çok bunu esas aldılar, birde hem lafzın hemde mananın büyük bir önem taşıdığı tefsir anlayışlarını görebiliyoruz. Lafzı geri plana atıp manayı öne çıkaran tarihselci düşünürler Fazlur Rahman, Muhammed Arkoun, Hasan Hanefi ve Nasır Hanif el Hüseyin vs gibilerdir.
Tarihsellik nedir diye sorulduğunda bütünlüklü bir sonuca varılamamıştır. Fakat son dönemde en kabul gören ifadesiyle, Tarihsellik; tarihin belirli bir döneminde ortaya çıkan bir obje olay ve fikri olgusallığı ile oluşumundaki nasıllığı ortaya koyma, bu obje, olay ve fikirlerin var olduğu mekan ve zaman ile ilişkisini dikkate alarak, daha sonraki dönemlerde etkinliğinin olup olmadığının tespiti işlemidir. Bu tanımlama üzerinde duran Özdemir, daha sonraki döneme aktarma işleminin nasıl olacağı sorusunu soruyor ve bu görevi de tarihselciliğin üstlendiğini vurgulayarak, tarihselciliği; önceki dönemlerde meydana gelen olayların, yaşanılan hadiselerin o döneme gidilerek anlaşılmaya çalışılması ve oradan hareketle günümüze gelerek o tarihselliğin günümüze aktarılması işi mümkünmüdür değimlidir, hangi ölçülerde mümkündür o dönemlerdeki tikel olaylardan yola çıkarak bir evrenselliğe gidebileceğimiz bir sonuca varmak mümkünmü ve bunu günümüze getirme işinede tarihselcilik denmiştir. Tarihselcilerin, tarihte yaşanılan olayların bir defa yaşandığını ve onlardan evrensel sonuçlar çıkarılamayacağı düşüncesi üzerinde duran Özdemir bu düşünceye karşı eleştiri getiren tarihsicilik düşüncesinin delillerini vurgu yaptı.
Sani Özdemir, tarihselciliğin batıda ortaya çıkma sürecini ele aldıktan sonra, İslam dünyasındaki öncülerinin Kur’an Kıssalarını batı endeksli tarihsel okumaları sonucunda (bunun ilk örnekleri Taha Hüseyin ve Muhammed Halefullah’tır) Kıssaların günümüzde hiçbir şey ifade etmediği ve içinde bir çok mitolojik unsurlar taşıdığına yönelik düşüncelerini eleştirdi. Özdemir sözlerine; tarihselci düşünceye sahip olanların birçoğunun Avrupa ve Amerika gibi pozitivist aklın hakim olduğu bölgelerde eğitim görmeleri ve hocalık yapmaları ve bunun sonucunda da o düşünce dünyasında etkilenmeleri söz konusudur diyerek devam etti.
Özdemir, Kur’an’dan kısmi bazı ayetlerin lafzen değil fakat mana itibariyle günümüze uyarlanabileceği konusunda Kureyş suresi ve Necm suresinde ve başka surelerde geçen Lat, Menat ve Uzza putları ile ilgili ayetleri örnek vererek, Lat, Menat veya Uzza tarihe karışmış fakat onların yerine geçen birçok ‘tanrı’lar var Laiklik, Demokrasi vs izmler günümüz modern dünyasının Lat’ı veya Uzza’sı konumundadır dedi.
Kur’an’da Hadler konusuna da değinen Özdemir, Tarihselcilerin en çok üzerinde durduğu, Kadınlarla ilgili meseleler, köle-cariye, faiz konusu gibi ahkama taalluk eden ayetlerdir. Tarihselcilere göre, zaman değişti , ortam değişti yani bundan sonra el kesme olmamalı, zina yapana yüz celde vurulmamalı veya bir kişi haksız yere öldürülmüşse onun karşılığında kısas yapılmamalı bu tür cezalar günümüz açısından demode olduğu için farklı cezalar uygulanmalı gibi görüşler ileri sürüyorlar. Özdemir bu tür anlayışlara karşı, Allah bir toplum inşa ediyor, toplum inşa edilirken falan ne diyecek batı bizim hakkımızda ne düşünecek değil, o toplumun inşası çerçevesinde Allah, tevhid’den başlar, ahiret inancını insanlara sunar, temel ahlaki ilkeleri ortaya koyar, toplumsal anlayışta insanların nasıl olması gerektiğini ortaya koyduktan sonra nihai anlamda kişilerin, şahısların, toplumların veya kurumların hırsızlık yapmasını önleyici bütün önlemleri alır en nihai anlamda el kesme söz konusu olur yani bütün önlemler alındıktan sonra el kesme olacaksa olsun. Yani birileri buna şöyle diyor böyle diyor diye bizim bunlardan vazgeçmemiz mi lazım diye düşünmemiz gerekir. O halde biz bu batının ahlaksızlığını eleştirdiğimiz zaman Müslümanlar bizim hakkımızda nasıl düşünüyor Allah bizim hakkımızda nasıl düşünür diye bir endişesi yok iken Müslümanların böyle bir endişesi olmaması gerekir diyerek Kur’an’daki Hadler’le ilgili ayetleri vererek sunumunu tamamladı.
Seminer gelen sorulara verilen cevaplardan sonra sona erdi.