Özgür-Der Van Şubesi eğitim seminerlerinin ilki, Ramazan Yazçiçek tarafından, “Dini Allah’a Has Kılmak ve Müslüman Şahsiyet” başlığı ile sunuldu.
Seminerde öncelikle ilmin ehemmiyeti ve amacı üzerinde duruldu. Konu bağlamında, ilim ahlakı, din-dindar kavramı, maruf-münker, maslahat-mefsedet ve tevhid-şirk kavramları üzerinde Kur’anî zeminden kalkılarak değerlendirmeler yapıldı. Anlam erozyonuna uğrayan kavramların Müslüman merkez perspektifinden hareketle ele alınmasının önemi vurgulandı. Konuya dair ayet, hadis ve İslam hukukçularından geniş örneklerin verildiği konuşma, İslam olmanın neyi gerektirdiği vurgusuyla devam etti.
Kuran’ın inen ilk ayetine baktığımızda emir kipiyle bir hitap vardır. Burada ikra, tilavetten ziyade bir kıraatle yani yaratılışın ve vazifelerin kapsamına vakıf olma çabası söz konudur. Kıraat ile okumada; ikra ifadesi içerisinde tefekkür, tedebbür ve tezekkürle yani meselenin aslına vakıf olma vardır. Bunun gereğini, cehd ve gayretle hayata taşıma zorunluluğu vardır. İlmin ehemmiyetiyle birlikte ilim ahlakı da öğretilir Kur’an’da. “Hadi bildiğiniz konuda konuştunuz ya bilmediğiniz konuda nasıl konuşursunuz!”, “Size ne oluyor ki yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz…” sadedinde bir çok ayette ilim ahlakı ilmin ehemmiyetiyle birlikte vurgulanır. İlim ahlakı ilimden daha önceliklidir/ehemmiyetlidir çünkü ahlak olmadığı yerde ilim faydadan öte zarar verir denildi. İlim amele dönüşmediği takdirde o ilmin tek başına hiçbir ehemmiyetinin olmadığı belirtildi.
Dini Allaha has kılmak için öncelikle “dinin doğru anlaşılması” gerektiği belirtilen konuşmada, Kur’an’da din kavramı, anlam çerçevesi ve ed-din olan İslam anlamında dine dair naslar hatırlatıldı. Cahiliyeye karşı vahyi kuşanmış şahitler olabilmek için inkar psikolojisine sebep olan faktörlerden müstağnilik, bencillik ve insanın hevasını ilah edinmesi gibi temel saiklerin üzerinde duran Yazçiçek, bu kavramları da ayet ve hadislerle izah etti. Bölüm bağlamında Kur’an’a göre Müslüman şahsiyetin inşası toplumun ihyasının gerekliliğinin önemi vurgulandı.
Yazçiçek konuşmasında devamla şunları söyledi: İçinde bulunduğumuz toplumda en çok okunan en çok bahse konu olan en çok kendisine başvurulan kaynak Kuran olmasına rağmen maalesef en az anlaşılan, dolayısıyla hükmüne rıza gösterilmeyen de yine Kur’an’dır. Aslında bu durum bizim Kur’an’la olan bağımızın ne denli artması gerektiği, Kuran ile daha sahici bir ilişki kurmamızın ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Toplumun içinde bulunduğu hali, davranışlarımız meselelere bakışımız, Kur’an’la ilişkimizdeki sıhhati ortaya koymakta; durumumuz, turnusol misali rengini vermektedir. İnsanların yer yer ilmi zeminde mesellere değiniyor olmaları, bir takım konulara vurgu yapıyor olmaları ve hatta kendilerini ilmi olanla temellendirmeye çalışıyor olmaları da günün sonunda gereği olan amel ile teyid edilmiyorsa o ilim boğazdan aşağıya inmeyen ve bizim hayatımıza renk vermeyen bir bilgiden ibaret kalıyorsa kuşkusuz burada o ilmin bize faydasından ziyade zararı olduğu izahtan varestedir.
Neyden neye? sorusu bağlamında “Cahiliye” kavramı üzerinde detaylı duran Yazçiçek, bu kavramı da kuşağımızın maalesef mirasyedi gibi tükettiğinin altını çizdi. Ardından Kur’an’da kavrama illet ayetleri hatırlatıp Izutsu gibi araştırmacılardan geniş örneklerle kavramın aktüel boyutuna dair açıklamalarda bulundu. Peygamberler tarihinin ibret alınması gerekli derslerle dolu olduğunun hatırlatıldığı konuşmada şu konulara da vurgu yapıldı: İnsanlık tarihini öğrenmede en güvenilir kaynak Kur’an’dır. Evet Kur’an salt bir tarih kitabı değildir fakat insanlık tarihiyle ilgili bilgiler itibariyle temel referanslara mebni olması, temel bir takım ayraçları izah etmiş olması cihetiyle temel noktalar, özellikle kıssalar peygamberlerin tarihini bize haber vermektedir. Vahiy, haberi sadıktır ve onun müfessiri ve mübeyyini olan Rasulullah (s) ve onunla birlikte diğer peygamberler de sadık habercidirler. Peygamberlerin gönderiliş gayesi bilhassa peygamberlik müessesesinin temel gayesi “emri bil maruf, nehyi anil münker” vazifesinin ifasıdır. Bu ifade basit bir ifade olmayıp anlam itibariyle gerçekten çok önemli bir içeriğe sahiptir. Maruf ve münker kavramlarının Kur’an’daki karşılığına baktığımızda hayatımızın bütün alanlarına nüfuz edecek bir kapsamda olduklarını görürüz. Maruf dediğimiz hadise tevhid ve çevrelediği her bir olaydır. Münker ise şirk ve çevrelediği her bir olaydır. Marufu emir, münkerden nehy, ortama, iyi vatandaş yetiştirme ameliyesi değildir, cami yaptırma ve yaşatma dernekleri kurmakta değildir. Tefekkür ederek aklını kullanmak, vahyin aydınlığında bütün olaylara tevhid eksenli bakmak ve bu doğrultuda hayatı yeniden inşa ve imarı tavsiye, telkin etme ve ameli olarak da bunun gereği olan gayreti ortaya koymaktır. Münker de aynı şekilde şirk ve çevrelediği her bir olaydır. Müslümanın önemle elde etmesi gereken amaç, hedef bu olmalıdır. Maruf ve münkeri doğru tanımadan doğru bir şekilde çağrı yapamayız. Tıpkı maruf ve münker gibi maslahat ve mefsedette öyle. Maslahat, şeri şerife rağmen olamaz. Salah, tevhid eksenli bir kavramdır. Faydacılık yani salaha muhalif düşünce ve tavırların adı maslahat konulamaz.
Cahiliye bilinmeden İslam’ın ne olduğunun bilinmesi mümkün değildir.
Hz. Ömer den nakille, “İslam’da cahileyeyi bilmeyenler olunca İslam’ın düğmeleri teker teker çözülmeye başlar. Öyle bir hal almaya başlar ki, tevhidi kavramlarla şirkî kavramlar yer değiştirir. Bu durumu müşahhaslaştırdığımızda kendi çevremizde toplumumuzda maalesef karşılığını görmekteyiz. Sizin muhatabınıza, doğru yolu; ayet, hadis ve İslam alimlerinin fıkhıyla anlatmanıza mukabil sizin anlattığınızın bidat ve hurafe onların inandıklarının ve yaşadıklarının ise gerçek Müslümanlık olduğu iddia edilebilmektedir. Ve bunu da size dindarlık olarak sunabilmektedirler. Bütün bunlara sebep, İslam’da cahiliyeyi gerçek manasıyla ve bütün boyutlarıyla bilmemektir.
Din kavramı hakkında da geniş açıklama yapan Yazçiçek, Mekke müşriklerinin din algısına dair verdiği örneklerin ardından, niçin o toplumun dindarlığı muteber değildi sorusuna Kur’an’da ayetlerle cevap verdi. İbn-i Abbas’tan aktararak “her kim ki dinini kıyasla öğrenirse şüpheye düşer ancak her kim ki Rabbini, dinini Rabbinin kelamından öğrenirse sırat-ı mustakim üzeredir, kopmak bilmeyen bir kulp üzere olur. Cahiliye ehli dininin kaynağı olarak atalarının yolunu görüyorlardı. Yani şimdiki modernistlerin, rasyonalistlerin, “bizim için akıl öncüdür bizim aklımız neyi gerektirirse aklımıza ittiba ederiz” diye söylediklerini o günkü Mekke müşrikleri biz atalarımızı bulduğumuz yol üzere gideriz diyorlardı. Şeytana nispetle bildirilen diyaloglar da açıkça gösteriyor ki aslında şeytanda bir anlamda dindardı. Nasıl mı? Rabbim senin doğru yolun üzerine oturacağım, vaat ettiğin vakit gelinceye kadar, neden beni şundan falancayı da şundan yarattın… söylerken; onun, Allah’ın varlığını, yaratanın Allah olduğunu, öldükten sonra dirilmeyi, doğru yolun Allah’a ait olduğunu bildiğini ve inandığını Kuran bize haber veriyor. Ancak onu saptıran, kısmi inanmakla beraber isyan, muhalefet ve savaştı. İşte şirkte tam anlamıyla budur. İmanla beraber küfür, inkar, isyan, muhalefet tümü şirki unsurlardır… Zaten şirk, inandığını söyleyen insandan sudur eden bir durumdur.
Her Müslüman dindardır fakat her dindar Müslüman değildir vurgusunun altını çizen Yazçiçek, ed-din olan İslam’ın öğrenilecek kaynağının Allah’ın kelamı olduğunu tekrarla anlattı. Allah Kelam’ında bildirilen Resulullah’ın Sünnetinin ertelenemez olduğunun altını çizidi. Bunu yaparsak sorun yok fakat dinimizi öğrenirken farklı kaynakları ölçü alacak olursak bu durumda ise farklı dinlerin muhtemel dindarı oluruz fakat Allah’ın dini, ed-din olan İslam’ın dindarı olamayız dedi.
Konuşma, Dinin Allah’a has kılınması zaruretine dair ayetlerin hatırlatılmasının ardından, bunun zorunlu imkanının ise dinin doğru anlaşılması olduğu vurgusu ile tamamlandı. Yazçiçek, şahitlik konusundaki soruları cevaplaması; İslam coğrafyasındaki sorunlara duyarsız kalınmamasını hatırlatmasıyla, dinleyicilere ve ümmete duası ile konuşmasını sona erdirdi.