Özgür-Der Van Şubesinin Sultan Saray Düğün Salonun da 19 Ocak Cumartesi günü düzenlediği toplantıda Hamza Türkmen “Müslüman Coğrafyada Devrim Süreçleri” başlıklı bir konferans verdi.
Konuşmasına halkı Müslüman olan ülkelerde iki seneden bu yana yaşanan ve diktatörlük rejimlerine karşı yükselen toplumsal olaylara niçin “Arap Baharı” veya “Arap Devrimleri” değil de “Ortadoğu İntifadası” veya “Müslüman Coğrafyalarda Devrim Süreçleri” dediklerini açıklayarak başlayan Türkmen bu devrim ve intifada süreçleriyle ilgili Amid el-Üreyd’in yaklaşımını aktararak devam etti.
Tunus Nahda Hareketi Teşkilatlanma Başkanı olan Amid el-Üreyd, Tunus’ta ayrıca Mısır ve Libya’da halkın sokağa çıkmasıyla devrimlerin gerçekleştiğini belirtmişti. Devrimlerle diktatörlükler yıkılmıştı. Ama toplumsal dönüşüm için ıslah yani köklü değişim çabaları merhale merhâle kazanılacaktı. Türkmen, Kur’an’da ve tüm peygamberlerin sünnetinde ıslah kavramının ne kadar önemli anahtar bir kelime olduğunu anlattı ve ancak ıslah temelli bir inkılapçılığın veya devrimciliğin değer ifade edebileceğini belirtti.
Tunus’ta başlayan devrim süreci diktatörlük rejimlerinin baskı ve zulmü karşısında zaten patlamaya hazır toplumsal bir enerjiyi açığa çıkarttı. Nahda Hareketi’nin lideri Raşid Gannuşi bu potansiyeli gördüğü için son dönemlerde devrim şartlarının var olduğunu belirtmiş, Nahda Hareketi’nin içindeki reformist kanada karşı Nahda üyelerini muhalefet potansiyelini tutuşturmak için sokakta olmaya davet etmişti. Bin Ali Rejimi’ne karşı sosyalist ve milliyetçi diğer muhalif unsurlarla beraber 30 bin üyesi hapishanelerde olan ve işkencelere uğrayan Nahda Hareketi’nin özellikle gençleri ve kadınları da devrime aday bir potansiyeli ve patlamaya hazır bir öfkeyi ifade ediyorlardı. İşte Aralık 2010 yılında işportacılık yapan Buazizi’nin kendini yakmaya teşebbüs etmesi, bu sıkışmış öfkeye muhalefet potansiyelinin patlaması için yakılan bir kibrit oldu. Ve bu denetlenemez potansiyel denetlenemez bir hızla birçok halkı Müslüman olan ülkede domino etkisi yaptı. Mevcut rejimlerde, destekleyicileri ABD, AB ve Rusya’da çaresiz kaldılar.
Mısır, Libya, Yemen, Suriye, Bahreyn, Fas hatta Mali gibi ülkelerdeki muhalefetin ortaya çıkmasını ve İslami direnişi benzer şartlar üzerinde kitlesel planda bu domino etkisiyle açıklamak gerektiğini belirten Türkmen, bu etkinin BM’de Filistin devletine geçici statü tanınması için yapılan oylamada da görüldüğünü vurguladı. Zira Müslüman coğrafyadaki değişim süreci ve halkların denetlenemeyen iradesinin istikametini gören birçok kapitalist ülkede pozisyon değiştirmişti. BM’de ABD ve İsrail’in yalnız kaldığını ve kaybettiği oylama ABD’nin kadir-i mutlak olmadığının da delili idi. Türkmen, bu konuyla ilgili özellikle Rad Suresi’nin 11. ayetini açıkladı.
Hamza Türkmen değişim sürecini ve Müslümanların küresel kapitalizm tarafından kuşatılmışlık şartlarını iyi okuyamayan Türkiyeli bazı Müslümanların kafa karışıklıklarının nedenleri üzerinde de durdu. Demokrasi kavramını bu devrim süreçlerinde İhvan da Selefiler de, batılı ve felsefi anlamda değil, şura kavramını örneklendirilemediği için seçim anlamında ödünç bir kavram olarak kullandıklarını belirtti. Zaten şuranın sözünün olduğunu, ama Emevi Saltanatı’ndan bu yana siyasi olarak bir iki istisna dışında hiç örneklenmediği, genelde 20. ve 21. yy’larda şura denince insanların aklına “askeri şura” yani faşizm geldiğini söyledi.
Ayrıca kafa karışıklığını, İslami olarak bilinen, ama islami inkilab değerlerinin uzaklaşan bugünkü İran yönetiminin bazı katil ve işbirlikçi diktatörlük rejimlerinden yana tavır almasının oluştuğunu belirtti ve bu konuyu örnekleriyle açtı. Selefilerin de muhalif bileşenlerle oluşan bu süreçte tepeden inmeci bir anlayışla hemen Şeriat ve Hizbut Tahrir’in Hilafet devleti istemesinin de ithamlaşmaşlara neden olduğunu belirten Türkmen, bu niyetlerin samimi ama bütünü ve merhaleci süreci doğru okuyamayan bir acelecilikten kaynaklandığını vurguladı.
Türkmen, toplumun gereğince vahiyle uyarılmadan İslam adına programlanacak bir Şeriat yönetimi ve yorum şekilleriyle değil: İslami ilkeleri öne çıkartan ve İslami kazanımlardan geri adım atmayan bir geçiş yönetimiyle geleceğe hazırlanmanın sünnetullaha daha uygun olacağını ifade etti
Müslümanların adil ve tevhidi bir gelecek için öncelikle özgür ortamlara kavuşmaları gerektiğini Siret-i Resul’den verdiği örneklerle açıklayan Türkmen, diktatörlüklere ve emperyalizme karşı gerçekleşen Ortadoğu Devrimlerinin bu amaca hizmet ettiğini anlattı. Tutarlı ve adil bir İslami yönetim modelinin, kapitalist kuşatma karşısında vahye ve fıtrata uygun yeni bir üretim-tüketim modelinin ve tahsiniyata tekabül eden yeni bir Müslüman medeniyetinin ancak İslami kazanımlardan taviz verilmediği bir geçiş döneminden sonra kazanılacağının fıkhedilmesi gerekliliğinin üzerinde durdu.
Program Ümmü Gülsüm Değer ile Yasir Aktaş kardeşlerimizin evliliğe adım atmak için nişanlanacakları ilanının yapılması ile devam etti. Bu hayırlı teşebbüs için kadınların ve erkeklerin iffeti ve aile yapıları ile ilgili ayetleri Osman Gülaçar’ın tilavet etti ve ayetlerin manalarını açıkladı.
Daha sonra sahne alan Grup Yürüyüş üyeleri şahadet, direniş ve devrim süreçleriyle ilgili ezgilerini icra ettiler…
Haksöz Haber / Tayfur Bayraklı