Sunumunu dergilerin yayınlanmaya başladığı sosyal, siyasal ve kültürel vasatı da gözeterek yapan Yılmaz Çakır, yaşanan süreçle de karşılaştırmalar yaparak eleştiri ve değerlendirmelerde bulundu.
Kelime Dergisi
İlk olarak Kelime dergisi üzerinde duran Çakır, öncelikle derginin yayın periyodu, yazar kadrosu ve bastığı toplam sayı adedi hakkında bilgi aktarımlarında bulunduktan sonra derginin muhtevası ve kendi dönemindeki olumlu işlevlerine dikkat çekti.
Dönemin İslami faaliyetler bağlamında ortamın genel yapısını "İslamcılığın ve İslamcı dergilerin tirajının yüksek olduğu yıllardı. Kur'an çalışmaları ağırlıklı olan Kelime'nin kendi döneminde –İktibas dışında- pek eşi yok. Hala bugüne de ışık tutan yazılar barındırmaktadır." ortaya koyan Çakır, Kelime'nin Konya'da Murat Kapkıner'in editörlüğünde 1986 yılından itibaren yayınlanmaya başladığını belirterek 1986-'87 dönemlerini kapsayan yayın hayatı boyunca toplam 16 sayı çıkardığını söyledi. Buradan hareketle İslami dergicilikte süregelen bir olumsuzluk olarak istikrarsızlık olgusuna dikkat çeken Çakır, Kelime'nin yayın serüveninde bu istikrarsızlığa kaynaklık eden muhtemel faktörler üzerinde durdu.
Çakır dergide diğer birkaç yazarla birlikte öne çıkan ya da misyonu temsil eden en önemli yazarların Hikmet Zeyveli ve M. Önal Mengüşoğlu olduğunu belirterek ayrıca Zeyveli'nin Ebu Kevser, Mengüşoğlu'nun da İzzeddin Hanefi müstearlarını da kullandığını kaydetti.
1980 öncesinde ağırlıklı olarak Kur'an çalışmalarına yer veren ve dolayısıyla bu özelliğiyle Kelime ile benzeşen dergilere örnek olarak Yazı, Aylık ve Kriter'e dikkat çeken konuşmacı 1980 sonrası dergiler arasında da Haksöz, İktibas vb. dergilerin bu hüviyeti bünyelerinde barındırdığını söyledi.
Bu bağlamda Kelime'deki Kur'an çalışmalarının usulî tutarlılığına dikkat çekerek kimi yazılardaki olumluluklardan örnek iktibaslar aktaran Çakır, ne var ki dergide kullanılan dilin özellikle de gelenek ve geleneksel kesimler konusunda çok genel, iddialı ve küçümseyici olduğunu ifade etti.
Dergi muhtevasında dikkat çeken bir diğer sorunu da istikrarsızlık olarak saptayan Çakır, süreğen bir durum olduğu için buna yol açan sebeplerin sorgulanması ve eleştirilmesi gerektiğini söyledi.
Çakır dergide ayrıca paradoksal özelliklerin ve eklektik çağrışımlar uyandırabilecek yönlerin de bulunduğunu belirterek bunlara örnekler verdi. Bu meyanda H. Zeyveli'nin Kur'an-Sünnet çalışmalarından biri olarak Veda Hutbesi rivayetlerini değerlendiren yazısına dikkat çeken Çakır, yazıda kanıtlar temelinde ulaşılan sonucun Hz. Peygamber'in miras olarak sadece Kur'an'ı bıraktığı olduğunu kaydetti. Dergideki diğer birkaç usulî/Kur'an çalışmasına dikkat çeken Çakır, diğer yandan dergide Mesnevi'den de iktibaslara yer verilmesini paradoks örneği olarak ortaya koydu.
Bu duruma yol açan sebepler üzerinde de duran Çakır, bu bağlamda hal-hatır gözetme mantığı ve daha da önemlisi bireyselliğe dikkat çekerek, dergi kadrosunun cemaat bilincinden uzak olduğunu, salt aydın sorumluluğuyla hareket ettiklerini ve dolayısıyla bunun hem istikrarsızlığın, hem paradoksun, hem eklektizmin ve hem de mektepleşememenin başlıca nedeni olduğunu söyledi.
Derginin düşman konseptinde ağırlıklı olarak gelenekselciliğin ve geleneksel kesimlerin bulunduğuna dikkat çeken konuşmacı, bu bağlamda kullanılan dilin küçümseyici, tahfif edici özellikler taşıyıp tahkir boyutlarına vardığını belirterek bu tarz bir dil/üslubun tutarsızlıklarını irdeledi. Çakır, türbelere bolca değiniye rağmen Anıtkabire dair tek bir eleştirinin bile olmamasının bunun bir göstergesi olduğunu söyledi.
Güncel yazılar bağlamında dergide sadece bir gündem yazısının olduğunu belirten Çakır, bu yazıda da Müslümanların gündemsizliğinden yakınıldığını, bu konuda tutarlı tespitlerin yapıldığını ancak öneri olarak ortaya konulandaysa cemaatsel bir kaygının gözlenmediğini ifade etti. Dergi yazarlarının müşterek özelliklerini
- Düşman konseptinde haddinden fazla içe dönük olma,
- Bireysel kalma,
- Politik olmama ve hatta bunu küçümseme
şeklinde ortaya koyan Çakır, bugüne dönük karşılaştırmalar temelinde söz konusu tutumlara yönelik eleştirilerde bulundu.
Çakır, sonuç sadedinde bütün olumluluklarına rağmen derginin mükemmeliyetçilikten olsa gerek bir şey yapamadığını, sürdürülebilir istikrarlı kolektif bir hattı mayalayamadığını ve iç düşman konseptinde çok fazla içe dönük kaldığını belirterek bunun en temelde muhtemelen kolaya kaçmaktan, kolaycı tutumdan yana tercihte bulunmaktan kaynaklanmış olabileceğini söyledi.
Vahdet Dergisi/Gazetesi
Haftalık siyaset gazetesi olarak İstanbul'da çıkan Vahdet'in 1988 yılında yayın hayatına başladığını belirten Çakır, gazetenin formatının Tevhid, Şura ve Hicret dergilerinin formatına benzediğini kaydetti. Gazetenin sahibinin ve genel yayın yönetmeninin Ahmet Küçükağa olduğunu belirterek öne çıkan yazarların da Abdullah Büyük, Hüsnü Aktaş, Adil Doğru, Recep Özkan, Ahmet Varol, Emine Şenlikoğlu, Bakiye Marangoz olduğunu söyledi. Kadrodaki bayan yazarların sayılarının çok az olduğunu belirten Çakır, bunun Müslümanların süreci ve potansiyeliyle alakalı olduğunu ifade etti.
İslami hareketliliğin yoğun olduğu bir dönemde çıkmaya başlayan gazetenin birleşme ve birliğe olan ihtiyacı vurguladığını ifade eden Çakır, vahdet adının bu özlem ve çabanın bir göstergesi olarak kullanılmış olabileceğini söyledi.
Çakır gazetenin potansiyelini, gücünü ve olgunluğunu dönemiyle birlikte değerlendirmeye devam ederek gazetede yer alan yazıların %80'inin konusunun dış politika olduğunu ifade etti. Gazetenin Hamas'ın bildirilerini yayınladığını, dünyadaki İslami hareketlerden sürekli haber verdiğini aktararak iç gündeme dönük yazıların oldukça sınırlı ve metodik içerikli olduğunu ve bunların da genel olarak tevhidi görüş ve yöntem, davet yöntemi, cuma namazı, darul harp-darul İslam ekseninde seyrettiğini ifade etti.
Erkek yazar ağırlıklı ve hocalar konseyi görünümü veren yazı ekibinin konuları ele alış biçimini İhvan-ı Müslimin'e benzeten Çakır bazı yazı başlıklarını örnek vererek gazetenin düşman algısından bahsetti: CHP, solcular, komünistler, Atatürkçülük yapan laikler, Yahudiler, Avrupa ve Amerika… Çakır, ayrıca gazetede Siyonizm ile Yahudiliğin ya da Yahudilerle Siyonistlerin ayrıştırılmadığını ve Yahudiliğin hemen her zaman lanetle birlikte anıldığını kaydetti.
Said Havva'nın tefsirini dağıtan gazetenin Said Havva'nın şahsiyetini önemsediğinin altını çizen Çakır bununla birlikte gazetenin İran devrimini şartlı ve şerhli bir şekilde olumladığını da belirtti.
Çakır iç gündemi değerlendirme ve analiz etme konusunda yetersiz olan gazetenin –zaten çok az olan bu bağlamdaki- başlıklarını da piyango, Noel, rüşvet gibi toplumsal sorunlara ayırdığını dile getirdi. Buna karşın dış politikayla çok daha fazla ilgilendiklerinin belirterek bunun nedenlerine ve olumlu-olumsuz yanlarına yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Konuyu, gazeteden seçtiği başlıklar ve içeriklerinin özetleriyle örneklendirerek aktaran Çakır başörtüsü yasağı dışında başka haber ve analize çok az rastladığını beyan etti.
Gazetenin çıktığı dönemi de değerlendirmeye çalışan Çakır, Özalizmin bütün şiddeti ile sürdüğünü ve popüler kültürün çok yaygın olduğu bu dönemde aynı zamanda İslami hareketin de çok hareketli olduğunu fakat bu hareketliliğin beraberinde çok çeşitliliği de getirdiğini açıkladı. Ayrıca o dönemde Özal'ın kurduğu hayallere kapılan insanların genellikle gerçekle bağ kuramayan insanlar olduğunu söyleyen Çakır, daha sonra gazetenin üslubundan bahsetti.
Gazetenin üslubunun genellikle tipik sağ refleks ile komünist karşıtı bir tavır takındığını ve Müslümanlara karşı resmi tutumun sürekli komünistlere yapılanlarla kıyaslandığını söyledi. Şekilsel, tepkisel, yüzeysel ve basiretsiz haber üslubunun birçok haberde öne çıktığını iktibaslarla örneklendiren Çakır, gazetenin başörtüsü direnişinde polise yaklaşımında da aynı zafiyeti gösterdiğini beyan etti.
Müteakiben gazetenin muhtelif olumluluklarına dikkat çeken Çakır, bu bağlamda öne çıkan bazı hususlara dönük açılımlarda bulundu. Çakır gazeteyle eş zamanlı çıkan dergilerin tanıtımlarının, çocuk sayfasında çıkan formatı değiştirilmiş andımız sayfasının, en çok satan kitapların haberlerinin de gazetede yer aldığını vurgulayarak gazetenin taklitçiliği ve sığınmacılığı çağrıştıracak yazı ve tutumlarının da söz konusu olduğunu söyledi.
Gazetenin bir diğer olumluluğunun da Kur'an'ın anlaşılmasına yönelik yazılarda ortaya çıktığını kaydeden Çakır, özelikle Abdullah Büyük'ün Arapça ve Türkçe Kur'an okunması, Kur'an'a abdestsiz dokunulup dokunulamayacağı, namazda okunan surelerin ne anlama geldiği vb. konuları forum düzeyinde tartışma konusu yapmasını örnek gösterdi.
Son olarak Kelime ve Vahdet arasında bir karşılaştırma yapan Çakır konuşmasını "Tarihsel yakınlık dışında Vahdet ve Kelime aynı kategoride, beraber ele alınabilecek özellikte değiller." vurgusuyla tamamladı.
Verilen araya müteakip dinleyicilerin interaktif katılımıyla süren program konuşmacının tamamlayıcı vurgularıyla son buldu.