"Sisteme katılan müslümanlar ve kaybedilenler" konulu panelde müslümanların sistemle ilişkilerini akidevi temelde ve sorgulayıcı bir perspektifle kurgulamaları gerektiği vurgulandı.
Özgür-Der Ümraniye Şubesi'nin "Aylık İslami Düşünce Panelleri" adı altında düzenlemiş olduğu panellerin üçüncüsü olan " Sisteme katılan müslümanlar ve kaybedilenler " konulu panel Üsküdar Çamlıca Kültür Merkezi'nde yapıldı.
Sunuculuğunu Kenan Levent'in yaptığı seminerde konuşmacılar Özlem ÖZ ve Kenan ALPAY oldu. Kenen Levent, yaptığı giriş konuşmasında sistem nedir, sistemin tanımlanması, sisteme karşı tutumun ne olması ve halen devam eden tutumların tartışılması gerektiğini belirterek ilk sözü Özlem Öz'e verdi.
Özlem Öz, sistemi; toplumu yöneten, kurgulayan, yönlendiren, değer yargılarını şekillendiren ve tüm bunları denetleyen ilişkiler ağı olarak tanımladı. Her sistemin bir akidesinin olduğunu içinde yaşadığımız sistemin akidesini tanımamız gerektiğini ifade ederek sözlerine şöyle devam
etti.. "İslam, toplumu/değerlerini ve sonuç olarak sistemi değiştirmeyi/dönüştürmeyi amaçlayan bir dindir. Osmanlının yıkılışı ve T.C.nin kuruluşu aşamasında müslümanların sistemle ilişkilerinde temel belirleyen; ülkenin yabancı güçlerden kurtarılmasıydı. Bu nedenle sistemin niteliği tartışılmadı. Daha sonra ümmetten bir ulus oluşturma çabası içinde bir sistem kuruldu ve müslümanların dışlandı, İslami düşünce yasaklandı. Daha sonraki dönemlerde de müslümanların tevhidi ilkelerden uzak olmaları ve örgütlü olamamaları nedeniyle sisteme karşı esaslı bir mücadelesinin olmadığını görüyoruz. Özallı yıllarda müslümanların gündemi nasıl iyi bir Müslüman olunur yerine nasıl müreffeh bir hayat oluşturulur anlayışıydı.28 Şubat öncesinde iktidara endeksli bir çaba/yapılaşma söz konusuydu. Oysa olması gereken İslami şahsiyet sahibi kişiler yetiştirmek ve daha sonra bu kişilerle yapı oluşturmak olmalıydı.Tepeden inmeci yaklaşımların yanlış olduğu 28 Şubat sonrası yapılan iç muhasebelerle gündemleştirildi.28 Şubat sonrasında da maalesef "değişmek" dönemin en revaç argümanı oldu.Kimi kesimler kabuğuna çekilirken kimileri de değişim adına teslimiyeti,uzlaşmayı,sistem içi arayışları tercih ettiler.Öte yandan küreselleşme de değişimi temel bir felsefe olarak dayattı.Değişim elbette olacaktır.Ancak Allah'ın rızasına uygun olmalıdır.Değişim adı altında sistemle uzlaşma,ilkesizleşme ve mücadeleden kaçma söz konusu olmaktadır. "
Son olarak sistemin bize sağladığı imkanların bizleri rehavete uzlaşmaya sürüklememesi gerektiğini ifade ederek "İçinde yaşadığımız sistemin/toplumun bir parçası olmak yerine toplumu/sistemi uyaran, dönüştüren yeni bir birliktelik oluşturmalıyız." diyerek sözlerini tamamladı.
İkinci konuşmacı Kenan Alpay, modern devletin/sistemin hayatı hiçbir boşluk bırakmaksızın kuşattığını bu çokca kuşatılmışlık içinde sistemle zorunlu ilişkilerimizin olduğunu belirterek" Sistemle olan ilişkilerimiz mecburi, içtihadi ve çatışmayı gerektirecek ilişkiler çerçevesinde üç ana başlık altında toplanabilir. Burada önemli olan kimliğimizi zedelemeyecek ve mücadeleyi ertelemeyecek bir tutum içinde olmaktır. Müslümanların fıkıh anlayışı maalesef bireysel bazda (abdest,namaz,oruç vs.) kalmış öte yandan sisteme ve topluma dönük bir fıkıh üretilememiştir.
Süreç içinde Tağut kavramının muğlaklaştırıldığını, cahili toplum/gelenek yerine toplumu ıslah etmek, topluma inmek, toplumla bir arada olmak gibi evrilmelerin olduğu ve son olarak ümmet(i oluşturma) bilincinin terk edildiğini onun yerine sivil toplumun merkeze alındığını ifade eden Kenan Alpay ,"Semboller ve söylemler üzerinden bir uzlaşma/karmaşıklık oluşturularak sistem
ve sembolleri "dinsel" söylemlerle meşru hale getiriliyor. Anıtkabire karşı Çanakkale gezileri, onuncu yıl marşına karşı istiklal marşı vs. gibi örneklerle müslümanlar sisteme entegre ediliyor. Son olarak hedefimiz İslami toplumu/iktidarı oluşturmak olmalı."diyerek sözlerini tamamladı.
Panel katılımcıların sorularına verilen cevaplarla sona erdi.