Türkiye’de Tevhidi Uyaniş Sürecinin Zaafları ve Kazanımları

Özgür Der Ümraniye Şubesi’nin her 15 günde bir düzenlediği seminerlerden üçüncüsü olan "Türkiye’de Tevhidi Uyanış Sürecinin Zaafları ve Kazanımları" başlıklı program 7 Nisan Cumartesi akşamı Çamlıca Sabahattin Zaim Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Özgür Der Ümraniye Şubesi'nin her 15 günde bir düzenlediği seminerlerden üçüncüsü olan "Türkiye'de Tevhidi Uyanış Sürecinin Zaafları ve Kazanımları" başlıklı program 7 Nisan Cumartesi akşamı Çamlıca Sabahattin Zaim Eğitim Merkezi'nde gerçekleştirildi. Oturum başkanlığını Kadir Aslan'ın yaptığı seminerin konuşmacıları; Süleyman Arslantaş ve Hamza Türkmen idi.

Oturumu yöneten Kadir Aslan'ın konuyla ilgili kısa bir giriş konuşmasından sonra ilk sözü alan Süleyman Arslantaş "…Bizim kuşağımız 1960'lardan sonra İhvan orjinli eserlerin etkisi ile Tevhid akidesi ile tanıştı. Ondan önce Allah'a iman vardı. Allah mutlak bilici idi ama falan efendi de bilicidir derdik. TC'nin ilk yıllarında Müslümanların siyasi süreçte yer almalarına izin verilmedi. Amaç seküler bir toplum oluşturmaktı. 1923 – 1938 tamamen seküler amaçlı bir dönemdi. 1938 – 1950 sürecinde ciddi bir İslami uyanışa vesile olacak bir takım eserlerin yayınlandığını görürüz. 1950 – 1960 dönemi İslami uyanışın ölü dönemidir. Bu dönemde adeta bir uyutulma dönemi, efsunkaştırılma dönemidir. 1961 anayasası ile önü açılan sol ile birlikte Müslümanlarda nisbeten Kur'an İslamı ile tanışmaya başladı. Bu dönem Müslümanların sistemden kopuk bağımsız bir İslami kimliği oluşturmaya başladıkları dönemdir. Bu oluşuma en büyük etki Seyyid Kutup ve Mevdudi'nin eserleri olmuştur. Sonra Erbakan ile birlikte Müslümanlar bir şekilde sisteme kanalize edildiler. Bu dönemin hataları ise: İslami şuura sahip olmamız bize başkalarına tepeden bakma hakkı verdi. Bazı ayetler çerçevesinde yakın çevremizi şirkle itham edip tekfir ettik. Biz tevhidi uyanışa muhatap olduk fakat tevhidi terbiyeye muhatap olmadık. Biz tevhidi el yordamıyla öğrendik, kendi çabamızla bir bilince ulaştık, bizim bu konuda maalesef öncülerimiz yoktu. 1979 İran İslam Devrimi'ni de tahlil edecek olursak: devrimiz siyasi yönüne, siyasi tavrına diyecek hiçbir şeyimiz yok ancak dini konuda mezheplerini din haline getirmeleri en büyük yanlışları idi. Mezhebi taassuptan hiçbir zaman kurtulamadılar."

İkinci konuşmacı olarak Hamza Türkmen ise; "…Şeyh Said isyanından sonra İslami kesim yirmi yıl süreyle suskun bir sürece girdi. Çok partili siteme geçiş Müslümanlarda da bir kıpırdanma meydana getirdi. Ancak karşıtına sığınarak var olma anlayışına sahipti. Sistemle kerhende olsa barışık, sağcı milliyetçi, devletçi bir kimlik vardı. 1960 lardan sonra bu anlayış çözüldü. Hilal dergisi bir takım kafa karışılıklarına rağmen bu konuda büyük rol oynadı. Yoldaki İşaretler, Fizilal ve Mevdudi'nin eserleri tercüme edildi. O yıllarda bu eserler mevcut cemaatlerin büyük tepkisi ile karşılaşıyordu. Bu tür eserler daha çok üniversitelerde okunuyordu. İnsanları Kitab'a ve Sünnete çağırma anlamında Hizbuttahrir hareketinin önemli bir yeri vardır. Eleştirilecek yanları olmasına rağmen akidevi ve metodu Kur'an ve Sünnete dayandırma fikirleri öncü rol oynadı. Yine o yıllarda Düşünce Yayınlarının İslami duyarlılık ve bilinç anlamında önemli bir yeri vardır. Yine bunlarla birlikte Hicret, Şura ve Tevhid Dergilerinin çabalarını da saymak gerekir. Bu dergiler sistem eleştirisi yapıyorlar, kavramları gündemleştiriyorlardı. O yıllarda bu dergiler 40-50 bin satıyor ve bir çok satış elemanı silahlı saldırılar neticesinde şehid edildi yada yaralandı. Bu dergilerin gündemleştirmeye çalıştıkları önemli bir şeyde cemaatleşme idi. 12 Eylül askeri darbesinden sonra İslami kesimde bir durgunluk başlıyor. Bu dönemden sonra bir cemaatleşme süreci var. Bilgimizi, birikimimizi örgütleyelim cemaat olalım diyenlerin değil etkilenen insanların cemaatleşme çabası içinde olduğunu görüyoruz. Bu anlamda birikim bilinç tecrübe eksikliği nedeniyle zaaflar var. 1990 lı yıllar ise düş kırıklıklarının olduğu bir dönem. Öncü kadroları kurmadan devrim yapmayı, devlet olmayı önceleyen yanlış bir davranış yanlış bir tutum sergilenmekte. İlk elden devlet olma girişimi olmayınca düş kırıklığı oldu. Ve buda, maalesef içe kapanmayı, savrulmayı beraberinde getirdi. Bu yolda zaferde var, mağlubiyette. Mağlubiyetlerden ders çıkarmak, tahlil etmek ve yeniden dirilmek, açılım yapmaya yönelmek gerekir. Bizim bu dönemde yaşadığımız zaaflar: Müslümanlar ciddi anlamda Kur'an'ı, Resul'ü sünneti anlama usulünü oluşturamadılar. İçinde yaşadığımız toplumla ilgili sağlıklı bir analiz yapılamadı. Mücadelenin hangi safhasında olduğumuz, öncelikli hedefimiz ve metodumuz konusunda kafa karışıklığı yaşandı. Ciddi bir toplum ve tarih değerlendirmesi yapılmadı. Öncelikli hedef olarak ümmeti yeniden diriltme, yeniden oluşturma fikri doğru bir şekilde anlaşılmadı…"

İkinci turda ise konuşmacılar, dinleyicilerden gelen sorulara cevaplar verdi. Program, 21 Nisan'daki programın duyurusu yapılarak sona erdi.

Etkinlikler Haberleri

Üsküdar’da Yahya Sinvar ve Gazze mücadelesi konuşuldu
“Gazze’yi yerle bir ederek Hamas’ı ortadan kaldıramazsınız!”
"Gazze direnirken bizler yılgınlığa düşmemeliyiz!"
Mehmet Kırkıncı’nın "Hayatım Hatıralarım" kitabı üzerine
1970’lerde Uyanış Sürecimizde ilk temsil: “Düşünce Dergisi”