Özgür-Der Ümraniye Şubesi'nin haftalık "Pazartesi Buluşmaları" devam ediyor. Buluşmaların bu sezonki program başlıklarından biri olan "Türkiye'de 1980-2000 Arası İslami Dergiler ve Etkileri" dizi seminerlerinin bu haftaki konuğu Musa Üzer idi.
Hira Dergisi
İlk olarak Hira dergisinin yayın süreci ve misyonu üzerinde duran Musa Üzer, derginin 1992-1994 yılları arasında Diyarbakır'da çıkartıldığını belirterek, dergi çıkaranlarının Menzil Kitapevi etrafında toplanmaları dolayısıyla dönemin Müslümanları tarafından "Menzilciler" olarak tanımlandıklarını kaydetti.
Derginin bölgede yaşanan kültürel boşluğa binaen ekip tarafından ilahi görev bilinciyle çıkarıldığını belirten Üzer, Diyarbakır'da çıkması itibariyle bölgede matbu ilk İslami dergi olma özelliği taşıdığını ifade etti. Yazar kadrosunun tamamının da Diyarbakır ve bölgede yaşayan Müslümanlardan oluştuğunu belirten konuşmacı, salt bir dergi değil aynı zamanda bir mektep olma özelliği de taşıyan Hira'nın yazar kadrosunun başında Molla Mansur Güzelsoy ve Fidan Güngör geldiğini, birkaç sayı sonra da Zeki Savaş'ın dergide Zeki Amedi ismiyle öne çıkmaya başlayan başlıca yazarlardan olduğunu söyledi. Yazarların sahip oldukları birikimi ilk defa Hira yoluyla yazınsal zeminde paylaşıma açtıklarını belirten Üzer, yalnızca Fidan Güngör'ün daha önce Tevhid Dergisi'nde birkaç yazı kaleme aldığını kaydetti. Derginin misyonu ve gelişim seyriyle ilgili olarak Üzer, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hira Dergisi siyasi ve kültürel bir dergi. Doğudaki teorik birikimle pratik tecrübeyi birlikte paylaşıma açmayı hedefliyor. Ancak derginin çıkışından yaklaşık bir yıl sonra bölgedeki var olan gerginliklerin fiziki ve fiili bir çatışma sürecine girmesi, Hira'nın misyonunda değişikliğe yol açıyor. Gelişmelerin merkezinde yer alan Hira, yaşananlara ilgisiz kalmıyor. Tavrını ve duruşunu göstermek zorunda kalıyor. Bu da kaçınılmaz olarak dergiyi taraf kılacaktı. Sıcak gelişmeler, Hira dergisini haklı ama riskli bir tarafın yayın organı durumuna getirdiği için o günün koşullarında herkese ulaşmasını zorlaştırıyor. Öte yandan güvenlik sorunları baş gösteriyor. Hem devlet açısından hem de bölgesel güçler bakımından Hira dergisi sakıncalı bir misyonu taşır hale geliyor."
Üzer, derginin bölgenin yakın siyasal-toplumsal tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan bir dönemde çıkması itibariyle bir vesika niteliğinde olduğunu söyledi.
Derginin genel muhtevasını çeşitli açılardan irdeleyen konuşmacı, Hira'nın ilk sayısını "İnkılap Güneşi" spotuyla Mayıs 1992'de yayınladığını, M. Said İpek'in sahibi ve yazıişleri müdürü, Ali Silvan'ın yayın yönetmeni ve Ahmet Altunç'un da müessese müdürü olarak öne çıktıklarını söyledi. Dergideki "İnkılap Güneşi" spotunun ise dördüncü sayıdan itibaren "Müslüman Halkın Sesi" spotuyla değiştirildiğini kaydetti. Genel olarak Molla Mansur Güzelsoy ve Fidan Güngör tarafından kaleme alınan yöntem konulu yazıların o dönem itibariyle oldukça önemli konuları tartışmaya sunarak açılımlarda bulunduğunu belirten Üzer, ne var ki bu olumlulukla birlikte yönteme tekabül eden İslami mücadele metodolojisi, örgütsel yapı, gizlilik meselesi, aşamalar, harekette halk unsuru, önderlik sorunu vb. hususların bütün olumluluklarıyla birlikte tartışmaya açık tespitler de içerdiğini ifade etti.
Toplum ve sistem değerlendirmesi bağlamında dergide üzerinde en çok durulan konulardan birini de Kürt sorunu olarak tespit eden Üzer, bu bağlamda sorunun kaynağı olarak ulusçuluk gösterilirken ayrılığın, yeni bölünmelerin çözümsüzlüğünün vurgulandığını, PKK hareketine karşı ideolojik temelde net olarak tavır takınıldığını ve Kürt sorununun çözüm yolunun İslami kimlikli bir mücadeleden geçtiğinin altının çizildiğini söyledi.
Son olarak dergide önemli yer işgal eden bir diğer konunun da kamuoyunda İlim-Menzil Çatışmaları olarak bilinen olaylarla ilgili haberler, bildiriler ve yazılar olduğunu belirten Üzer; bölgenin İslami gelişim tarihinde önemli bir kırılmayı ifade eden bu olaylarla ilgili olarak özetle şu saptamalarda bulundu:
"İlim-Menzil arasındaki ihtilafın köklerine inildiğinde 1980'lerin sonlarından itibaren sorunların yaşanması söz konusu. Bütün Türkiye'de o dönemlerde gruplarda görülen rekabet, adam kazanma, kendini merkezde görme tutumu değişik yerlerde küçük çaplı tartışmalara, itiş kakışlara yol açmıştı. Ama bütün Müslümanların gündemini işgal edecek düzeyde değildi. Aynı şekilde bölgede de İlim-Menzil arasında cami, medrese, adam kazanma kavgaları yaşanıyor. Bu bağlamda iki grup ta benzer tavırlar sergiliyor. Ama 90'ların başından itibaren PKK'nın bölge Müslümanlarına yönelik şiddet politikaları, hayat tanımayan tutumları yeni bir evreye girilmesine yol açtı. Bazı Müslümanların PKK tarafından şehit edilmesinden sonra İlim grubu örgütle silahlı mücadeleye girerken aynı zamanda bölgedeki diğer Müslümanların da bu mücadeleye katılmalarını istedi. Bu talep bir süreçten sonra dayatmaya dönüştü. Bu bağlamda hareketin uyguladığı yöntemin 80 öncesi PKK hareketinin bölgedeki diğer sol-ulusalcı fraksiyonlara yaklaşımıyla benzerlik gösteriyor. Açıkça söylemek gerekirse yalnızca kendilerini İslami hareket görme, herkesi kendilerine tabi olma, karşı olanları her ne olursa olsun tasfiye etme tutumudur. Müslümanlar üzerinde hakimiyet tesis etme tutumu."
Üzer, dergide bu olaylardan sonra şiddet, güç konularını tarihsel, sosyal, fıkhi, psikolojik açıdan inceleyen yazılara yer verildiğini, derginin bu olaylarla ilgili kullandığı dilin genel olarak mutedil olduğunu kaydetti.
Musa Üzer son olarak usulî konularla ilgili olarak şunları söyledi:
"Hira Dergisinin İran devrimiyle kurduğu yakın ilgi İran düşünce yapısı, kavramları vb. kullanılmasını da beraberinde getiriyor. İkinci olarak bölgede güçlü olan medrese geleneğine de yaslanma usul noktasında farklılıklara yol açıyor. Örneğin 'irfan'a ilişkin eleştirel bir bakış olmadığı gibi tersine olumlu ve olması gereken değerlendirmeleri yer alıyor dergide. Dolayısıyla kavramlar konusunda farklılık söz konusu. Örneğin bir yazı başlığı 'Bir İnsan-ı Kamil Örneği: İmam Humeyni'dir. Hakeza yazıda İmam'ın 'yakin' mertebesine ulaştığı, Allah'ın aşkını yakından hisseden bir zat olduğu ifadeleri yer alıyor. (2. Sayı) Burada siyasal yaklaşımların usuli konuları nasıl belirlediğine ilişkin bir örnek var. Yani İran İslam Devrimi'ni meydana getiren koşullar, düşünsel temeller aranmaya başlandığında genel anlamda iki kabul öne çıkıyor: Birincisi ulemanın rehberliği, ikincisi irfan. Dolayısıyla aynı devrimi Türkiye'de de yapmak için bu iki kulpa sarılmak düşüncesi ister istemez dini anlama, usul anlayışını da etkiliyor ve belirliyor."
Derginin 1994 yılına gelindiğinde yoğun baskı ve fiziki kayıplar sonucunda kadrosunun bir kısmının şehit edilirken, diğer bir kısmının ise fail-i meçhullere kurban gittiğini ve geride kalan önemli önderlerinin bazılarının da başka bölgelere hicret etmek durumunda kaldığını belirten konuşmacı, bütün bunların beraberinde hareketin ve çıkardığı derginin merkezi bünyesinde dağılma meydana getirdiğini ve dolayısıyla derginin de yayını sonlandırmak durumunda kaldığını söyledi.
Sebat'a Geçiş
Üzer, 1992-1994 yılları arasında düzensiz periyotlarda çıkan Hira'nın sözcülüğünü yaptığı hareketin merkezinin dağılmasından sonra yeniden toparlama amacıyla hareketin bakiyesi bir grubun 1995 yılının Kasım ayından itibaren İstanbul'da Sebat dergisini çıkarmaya başladığını kaydetti.
Sebat'ın Şubat, 1998'e kadarki yayın dönemi boyunca ana hedefinin eski defteri kapatarak yeni bir dönem açmak, hareketi yeniden toparlamak ve müntesiplerinin gelecek ufkuna istikamet aşılamak olarak özetleyen Üzer, ancak bu amacın başarılamadığını, Sebat'ın Hiran'ın homojenliğini yakalayamadığını, her bakımdan dağınık ve yetim bir dergi özelliği taşıdığını ve sonuç olarak da gayr-ı resmi baskılar dolayısıyla Şubat, 1998 tarihli son sayısına müteakip bir daha çıkmadığını ifade etti.
Değişim Dergisi
Hira ve Sebat'a dair sunumlarının ardından Değişim dergisi üzerinde duran Musa Üzer, bu derginin 1980 öncesi Akıncılar ve Düşünce Dergisi çevresinin ardılları olan ve tevhidi uyanış çizgisini paylaşan ittifak etmiş geniş bir grup tarafından çıkarıldığını söyledi. Üzer, derginin arka plandaki 4–5 yıllık iç görüşme ve tartışmaların sonucu olduğunu belirterek; bu tartışmalar sonucunda tasavvuf, parti, demokrasi ve İran meselelerinde ortak bir anlayış ve uzlaşmanın sağlandığını ve dolayısıyla derginin biraz da bunları paylaşmak için çıkartıldığını kaydetti.
Türkiye'de toplumsal ve siyasal değişimi sağlayacak bir örgütlülüğün, mücadelenin sözcüsü anlamında derginin isminin "İslami Hareket" konulmak istendiğini ancak; o dönemde Batmanlı Müslümanlara yönelik başlayan "İslami Hareket Operasyonları" dergi isminin, Rad Suresi 11. ayetten esinlenerek "Değişim" olarak belirlenmesinin kararlaştırıldığını ifade eden Üzer, derginin ilk çıkışını şu şekilde açıkladı: "Değişim Dergisi Mart 1993'te görkemli ama pankartsız bir Beyazıt eylemi resminin yer aldığı 'İnkılâpçı, Bağımsız, Kitlesel İslami Harekete Doğru' kapağıyla çıkıyor. Çıkarken yazısında: 'Değişim, İslam'ı ve inanç sistemimiz tevhidi hakim kılmak, insanları Allah'ın dinine davet etmek, küfre, zulme ve emperyalizme karşı mücadeleye hız vermek için var olduğunu ifade etmek maksadıyla çıkmış bulunmaktadır. Tevhid inancının en saf, berrak ve net şekliyle Cenab-ı Allah'tan Rasulüne ilk indirildiği haliyle bidatlerden uzak, Kur'an-i çizgiyi koruyarak her türlü saptırıcı tavır ve davranışları reddederek yeniden kitlelere anlatılıp kavratılmasının gerektiğine inandığımızdan dolayı bu dergiyi yayın hayatına sokmuş bulunmaktayız. Bütün beşeri ideoloji ve sistemleri reddederek, İslamizasyon hareketlerine, her türlü entegrasyona, uzlaşmacı, işbirlikçi, idare-i maslahatçı ve pragmatist anlayışlara karşı olduğumuzu ve dergimizde bunlara karşı tavır takınacağımızı ifade edelim! Değişim, önceliklerin, fiili durumun, bu ülkeye ve topluma ait olanın ve çok boyutlu toplumsal değişimin gereklerinin pratikle paralellik içinde tespit ve tartışılma zemini olmayı da hedeflemektedir.' denilmişti."
Sahibi ve yazı işleri müdürünün Hüseyin Erkam Altıntaş'ın görüldüğü 66 sayfalık derginin birinci sayısında "İslami Hareket" konusunun işlendiğini söyleyen Üzer, kavramlara çizilen teorik zeminin zayıf kaldığını da söyledi.
Müteakiben Değişim dergisinin 2 dönem halinde ele alınabileceğini belirten Üzer, derginin birinci yayın döneminde Ahmet Ağırakça, Beşir Eryarsoy, Kazım Sağlam, Ahmet Özcan, İhsan Eliaçık, Ömer Altaş ve Altan Özkanlı adlarının başta geldiğini söyledi. İlk sayılarda demokrasiye tavır alındığını ve laiklikle ilgili "Çağdaş Putçuluk ve Beşeri Sistemin Adı Demokrasi", "Dinsizliğin Çağdaş Maskesi Laiklik" ve "Demokrat ve Laiklerle Uzlaşmaya Hayır" başlıklı yazı ve dosya konularının bulunduğunu söyleyen Üzer, ilerleyen dönemlerde derginin yaşanan ayrışmalarla bu gibi konulara daha yumuşak ya da uzlaşmacı yaklaşan bir çizgiye evrildiğini kaydetti.
Dergide yer edinen bir diğer yazı türünün de şehadet ve etkinlik haberleri olarak belirleyen konuşmacı, bu bağlamda Bosna şehidi İrfan Atlı'nın haberinin arka kapaktan verilmesini örnek gösterdi.
Üzer, gündeme yaklaşım bağlamında dergide dikkat çeken olgulardan birinin Sivas olaylarının sahiplenilmesi olduğunu söyledi.
Derginin 24. sayısında yayın kadrosunda bir yenilenme yaşandığını belirten konuşmacı; "Dergi yeni bir yayın ekibiyle tekrar yayın hayatına başlıyordu, fakat geçmiş gereği gibi değerlendirilemiyordu." dedi. Bunu ikinci yayın dönemi olarak tespit eden Üzer, dergi muhtevasından kullanılan dile ve yayın misyonuna değin birçok açıdan bu dönemin birincisinden ciddi bir kopuş anlamına geldiğini söyledi. Konuşmacı, ikinci yayın döneminde Ahmet Ağırakça, Beşir Eryarsoy ve ekibinin olmadığını belirterek İhsan Eliaçık gibi isimlerin derginin merkezine oturarak ikinci yayın dönemine start verdiklerini kaydetti.
Bunun bir örneği olarak derginin 27. Sayısında dosya konusu olarak yer alan "İslamcıların Değişim Tezleri" başlığını örnek veren konuşmacı, İhsan Eliaçık'ın İslami dönüşüm yazısında da "Bu toprakların ruhu..." gibi milliyetçi ifadelerin bulunmasını değişen dile örnek gösterdi.
Üzer, Özal'ın ölümüne geniş yer vermekle kalmayarak cenaze merasimindeki kalabalıktan kalkılarak bunun, "Türkiye'de İslami değişim hızlanıyor" diye tanımlanmaya cüret edilmesinin derginin ikinci yayın döneminde öne çıkmaya başlayan ucubeliğinin bir diğer örneği olarak sundu.
Derginin ikinci yayın döneminde yaşadığı önemli kopuşlardan bir diğerine de seçimlere ve parlamenter mücadeleye bakşı üzerinden irdeleyen Üzer, seçimlere bakış mevzusuyla ilgili olarak derginin, Adnan Menderes ve Turgut Özal gibi isimler üzerinden Müslümanların oy kullanmasını eleştirdiklerini söyledi. Üzer, Haziran 1993 tarihli 4. sayıda particiliğin ve parti çalışmalarının iyice hız kazandığı dönemde "Değişim Dergisi" olarak bu konudaki tavırlarını 4 maddede ifade ettiklerini belirtti. Bu maddeleri "(1)Müslümanlar çarpık, sahte demokrasinin işleyişine katılmamalıdırlar; (2) Bütün demokratik siyasi partilere tavır konmalı ve partiler üstü inkılâpçı, bağımsız, kitlesel İslami hareketin ifadesi olacak siyasetler üretilmelidir; (3) Laik demokrasiye, batılılaşmaya, modernleşmeye karşı İslami değişim savunulmalı ve toplumda etkili olabilmesi için eğitim, kültür, insan yetiştirme çabalarına hız verilmelidir; (4) Müslümanları iyice parça parça eden siyasi partilere toptan karşı çıkılmalı hiçbir partiye oy vermeyerek köktenci bir siyasi çizgide bileşilmelidir." şeklinde özetleyen Üzer, ancak demokrasi ve oy konusundaki bu radikal tavrın terk edildiğini ve yayın kadrosunun yenilendiği 24. sayıdan itibaren Anadoluculuk ile ilgili yerellik boyutunun ve Nurettin Topçu anlayışının ön aldığını belirtti.
Son olarak ikinci yayın döneminde Değişim dergisinin 28 Şubat sürecine ilişkin açık bir duruş sergilemediğini, sistemin köklü ve devrimci değişiminden ziyade İslamcıların değişimine kafa yorma yolunu seçtiğini belirterek konuşmasını şu vurguyla tamamladı:
"Toplumu ve sistemi değiştirme iddiasıyla yola çıkan dergi, zaman içerisinde bizatihi kendisinin ve müntesiplerinin değişimiyle sonuçlanıyor!"
Seminer, dinleyicilerden gelen soruların konuşmacı tarafından cevaplanmasının ardından sona erdi.
HAŞİM AY / HAKSÖZ-HABER