Tatvan Özgür-Der'in cuma seminerlerinin bu haftaki konuğu Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Tefsir Araştırma Görevlisi Cahit Karaalp oldu.
"Türkçe Meallerde Kavram Çevirileri Sorunu" konusunun konuşulduğu seminer, Tatvan Özgür-Der'in dernek binasında yapıldı.
Seminer, Rıdvan Kutlu'nun okuduğu Kur'an-ı Kerim ve mealinin ardından başladı.
Karaalp, konuşmasında genel olarak şu hususlara değindi:
Türkçe meallerde var olan birçok tercüme sorununun yanı sıra okuyucunun anlam dünyasını etkileyecek en önemli sorunun "kavram tercümesi sorunu" olduğunu düşünmekteyiz. Meallerde kavramlara verilen anlamlar başlı başına bir sorundur. Kur'an'ı doğru tanımak için önce Kur'an'ın kullandığı kavramları doğru okumalı ve doğru anlamalıyız.
Bir kavramın kaynak dildeki anlamının doğru algılanması kadar kavramın hedef dile de başarılı bir şekilde aktarılması gerekmektedir. Eğer kelime ve anlamları iyi ve doğru bilinmez ve tespit edilmezse onların ait olduğu cümle ve bağlam da doğru anlaşılmaz. Meallerdeki birçok yanlış ifade bu yüzden kaynaklanmaktadır. Kaynak dili hedef dile doğru bir şekilde aktarmak iki dili çok iyi bilmeyi gerektirir ancak bu da yetmez, Kur'an dilini, din dilini de iyi bilmek gerekir.
Meal yazarlarımızın önemli eksiklerinden birisi maalesef Kur'an'ı, daha doğrusu Kur'an dilini tanımamalarıdır. Kur'an ayetleri üzerinde yeteri kadar kafa yormadan, ayetler hakkındaki tartışmaları çözümlemeden meal yazmaya kalkmak büyük bir yanlıştır. Bizce meal, tefsirden daha zor bir iştir ve her bir meal yazarı tefsir yazabilecek bir düzeyde olduğu, ayetler üzerinde yorum ehliyeti kesp ettiği zaman meal yazmalıdır. Maalesef Türkçe birçok meal bu keyfiyetten yoksundur. Kur'an diline vukufiyet sağlanmadığı için ne Türkçe'ye, ne de Arapça'ya uymayan yeni bir meal dili üretilmektedir.
Her meal, meal yazarının Kur'an ayetlerini kendi bilgi ve düşünce dünyasına göre yorumladığı mini tefsirdir. Mealler yorumun detaylandırılmadığı, en aza indirgendiği yeni bir tefsir türüdür ancak asla ve asla Kur'an'a eşdeğer değildir ve olması da mümkün değildir. Mealleri yorumdan uzakmış gibi okumak bizleri "Türkçe Kur'an"algısına götürecek ve Kur'an tercüme edilmeli mi, edilmemeli mi tartışmalarının yaşanmasına sebebiyet veren kaygıları yeniden uyandıracaktır.
Meal dünyasındaki olumsuzluklarla ilgili bugüne kadar birçok makale ve tez kaleme alınmış, müstakil kitaplar yayımlanmış, sempozyumlar düzenlenmiştir. Ancak bütün bu çalışmalar istisnaları olmakla birlikte meal dünyasında kayda değer adımların atılması için yeterli gelmemiştir. Ne Türkiyeli okuyucu bu ilmi çalışmalardan istifade edebilmiş ne de meal yazarları eleştirileri dikkate almıştır.
Çalışmamızda, sonradan kavramlaşan Kur'an kelimelerinin merhum Hasan Basri Çantay'ın mealinde nasıl karşılandığına ve kelime çevirilerinde herhangi bir metodolojinin takip edilip edilmediğine bakacağız. Çantay'ın mealinin kendisinden sonra yapılan birçok mealden çok daha başarılı olduğunu, orijinal bir dil kullandığını ve kavramlaşan kelimelerin çevirisinde diğer meallere nazaran daha dikkatli olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu Çantay mealinin kavram çevrileri konusunda çok başarılı olduğu anlamına gelmemektedir.
Döneminin meallerini bir bir gözden geçirerek yeni, güncel, anlaşılır bir meale ihtiyaç duyulduğunu ve bu mealin hurafesiz, Arapça'ya uygun, sünnete müracaat eden, tefsirleri kaynak edinen, kelimelerin hakkını veren, metne sadık, kelimeler üzerinde kafa yoran bir meal yazılması gerektiğini beyan eden Çantay'ın kendisi söz konusu ettiği vasıfları taşıyan mealini kaleme almış ve ihtiyaca cevap vermeye çalışmıştır.
Çantay'ın meali, kendisinden sonra yazılan birçok meale kaynaklık etmiş, Beyzavi, Nesefi, Hazin gibi tefsirlerden faydalanılarak hazırlanmış, ilk defa 1953'te İstanbul'da üç cilt halinde neşredilmiş, Türkçe Kur'an tercümeleri alanında yeni bir çığır açmış , ciddi ve emek mahsulü bir mealdir.
1. Kavram Çevirileri Sorunu
Kavram ile ilgili herkesçe kabul görmüş bir tanım bulunmamaktadır. Kavram tanımında dil ve düşünce ilişkisi önemli bir sorundur. Kavram özetle dünyadaki nesnelerin, biçimlerin, olgu, durum ve devinimlerin dilde anlatım buluşu veya dünyadaki nesnelerin ortak niteliklerine dayanan dile özgü bir genelleme, bir soyutlamadır diyebiliriz. Bir objenin zihindeki tasarımı, tasavvurudur. Sözcüklere anlam veren kavramdır, bir şeyin kavramı o şeyin bilgisidir. Örneğin, düğün dendiğinde herkesin aklına gelecek düğün kendi örf ve adetlerinin düğünleri veya şahit olduğu düğünler olacaktır.
Tebliğimde kavram olarak nitelediğim ama kavram çerçevesine girip girmediği tartışmalı olan, ayetlerin anlaşılması konusunda problem teşkil eden bazı Kur'ani kelimeleri de inceledim. Kur'an'da kavram olmadığı, kavramlaşmış kelimelerin bulunduğu, bazı Kur'ani kelimelerin sonradan kavramlaştığı vb. tartışmaların yeri burası olmadığı için ayrıntıya girmeyeceğim.
1. 1. Çokanlamlı Kavramların Çevirisi Sorunu
Çokanlamlılık, sözcüklerin birden çok kavramı yansıtır duruma gelmiş olmalarına denir. Çokanlamlı öğelerde çeşitli anlamlar arasında mutlaka bir ilişki vardır. Dildeki sözcükler ilk kez üretilirken tek bir anlamı karşılasın diye üretilir. Sözcükler, anlamda daralma ya da genişleme yoluyla başka bir anlama geçerek yan anlamlar kazanabilir. Bu durumda dilde çokanlamlı kelimeler meydana gelir. Çokanlamlılık mecaz, ıstılahi kullanım, lehçe farkı, başka dillerden sözcük aktarımı gibi nedenlerden dolayı oluşur
Mukatil b. Süleyman'dan sonra Kur'an'daki çokanlamlı lafızlar konusunda Yahya b. Sallam (ö.200/815), el-Müberred (ö.285/898), Ebu Bekir b. Muhammed b. el-Hasan en Nakkaş (ö.351/962), es-Seâlibî (ö.429/1038), en-Nisâbûrî (ö.430/1039), Hüseyin b. Muhammed ed- Dâmegânî (478/1085) ve Ebul Ferec İbnul Cevzî (ö.597/1201) gibi daha birçok âlim tarafından aynı konuda her biri kendine özgü bazı özellikleri ihtiva eden çeşitli eserler kaleme alınmıştır.
1. 1. 1. "Halk" Kavramı
"Halk" kavramı, Arap dil kitaplarında "takdir" anlamına gelmektedir. Maalesef "Vucuh ve Nezair" alanında yazılan bazı eserlerde kelimenin bu anlamına dikkat çekilmemiştir. Çokanlamlı bir kavram olan "halk" kavramının temel anlamı dikkate alınmadığında bir takım anlam sorunlarının yaşanacağı muhakkaktır.
Çantay,"Muhakkak ki İsâ'nın haali de, (ya'ni babasız dünyâya gelişi de) Allah indinde, Âdem'in haali gibidir. (Allah) onu (Âdem'i) toprakdan yaratdı. Sonra ona «Ol» dedi, o da (can gelib) oluverdi." (Al'i-İmran, 59)
Çantay dâhil birçok meal yazarı bu kelimeye Türkçe'deki yaygın ve bilindik anlamını vermişlerdir. Hâlbuki ayetin devamına bakıldığında burada "halk" kavramının temel anlamında kullanıldığını fark edilecektir. Al'i-İmran 39. ayette "takdir" anlamına gelen "halk" kavramı çevirisinde de aynı yanlışlar yapılmıştır.
Çantay, "Ki o, (her şey'i) yaratıb düzenine koyandır."(Ala, 2).
Ayette geçen "halk" kavramından hemen sonra gelen "sevva" kelimesi meallerin genelinde "düzene koymak, düzenlemek" anlamında kullanılmıştır. Bunun nedeni ise mütercimlerin algısındaki "halk" kavramının "yaratma" anlamında olmasından dolayıdır. Hâlbuki "halk" kavramına temel anlamı olan "takdir" anlamı verilmiş olsaydı "sevva" kelimesinin anlam takdirinde zorlama anlama gidilmezdi.
Yukarıda verdiğimiz örneklerin aksine Bakara 228. ayette "halk" kavramının "takdir" anlamına alınması mümkün değildir. Zira Allah burada boşanmış kadınlara "Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemelerini" yasaklamaktadır. Eğer "Halk" bu ayette takdir anlamına alınırsa boşanmış kadının daha hamile kalmadan Allah'ın takdirinden haberdar olması gerekirdi.
Furkan 2 ve Abese 19. ayetlerde "halk" kelimesi "takdir" kelimesinden önce gelmiştir. Mealler bu ayetlerde "halk" kavramına "yaratma" anlamını vermekte iseler de takdir kelimesine anlam vermekte zorlanmışlardır. Takdir kelimesini "ölçü, biçim, düzen verme" olarak çeviren meallerin yanı sıra Elmalı ve Çantay gibi mealler buna "kader" anlamında "mukadderat" anlamı vermişlerdir. Buna göre Allah önce var ediyor sonra mukadderatını belirliyor. Hâlbuki bu ayetlerde "halk" kavramı "takdir" anlamında alınmış olsaydı ayetler daha anlamlı olurdu. Bize göre ayet mealleri "…var olmalarını takdir etti ve takdirini güzel bir şekilde yaptı" şeklinde olabilirdi...
Abese 19. ayette Çantay ve Elmalı "halk" kavramından sonra gelen "takdir" kavramına "biçim verme" anlamı yüklerlerken aynı anlama gelen Furkan 2. ayete ise "mukadderat" anlamını vermişlerdir. Bu da metodolojik bir meallendirmelerinin olmadığını gösterir.
1. 1. 2. "İsraf" Kavramı
Kur'an'da 23 yerde geçen "İsraf" kavramı sonradan anlam daralmasına uğramış çokanlamlı bir kavramdır. Sözlükte, "haddi aşma" anlamına gelir "iktisadın, harcamada tutumlu olmanın" zıddını ifade eder. Kur'an'da birçok yerde Allah'ın emir ve yasaklarını çiğnemek anlamında kullanıldığı halde kimi meallerde "İsraf" kavramına gereken önem verilmemiş ve anlam daralmasına uğradığı şekli ile kullanılmıştır.
Çantay, "Çünkü siz kadınları bırakıb da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Meğer siz haddi aşan bir kavm imişsiniz."(Araf 81)
Yukarıdaki ayette olduğu gibi Çantay'ın "İsraf" kavramını meallendirme konusunda başarılı olduğunu görmekteyiz. Çantay "İsraf" kavramının geçtiği ayetleri "haddi aşmak", "aşırı giden", "aşıb taşanlar gürühu", "(günahda) haddi aşanlar", "aşırı hareket edenler" şeklinde çevirerek doğru anlamı vermiştir.
1. 2. Ezdad Kavramların Çevirisi Sorunu
Ezdad, iki zıt anlama sahip kelimeler için kullanılır. Örneğin; "bey'" kelimesi hem "satmak hem de "satın almak" anlamındadır. "Kur', eserra, endad, şera, vera', zann" gibi birçok kelime "ezdad" kelimelerden sayılmışlardır. Ezdadın varlığını kabul edip savunan isimler arasında Halil b. Ahmed, İbn Enbari, Ebu Ali el- Farisi, İbn Faris, Sibeveyh, Ebu Ubeyde, gibi isimler bulunmaktadır. İbn Dürsteveyh, Sa'leb, İbn Side, Cevaliki gibi isimler de anlam belirsizliğine yol açtığı gerekçesi ile Arap dilinde ezdadın varlığını reddetmekteler.
2. 2. Arapça'dan Türkçe'leştirilen Kavramların Çevirisi Sorunu
Birçok kavram, çoğu kere orijinal metinde geçen kelime Arapça aslı ile olduğu gibi aktarılmaktadır. Kur'an çevirilerinde hataların olmaması için dikkat edilmesi gereken nokta Arapça kelimenin Türkçe'ye Arapça'daki anlamı ile mi, yoksa anlam değişmesi ile mi girmiş olduğuna dikkat etmektir. Eğer Arapça kelimede anlam kayması olmuş ise ayetin Türkçe çevirisinde Arapça kelimenin aynen aktarılması yerine Türkçe uygun karşılığı olan başka bir kelime ya da kelime grubunun kullanılması daha uygun olacaktır. Temel dini kavram Arapça aslı ile yazılacaksa ilk geçtiği yerde en azından dipnot veya parantez içinde anlamını vermelidir.
2. 2. 1. "Makam" Kavramı
"Makam" kavramı Arapça'da "kıyam etmek, ayağa kalkmak, ayakta durulan yer, ayakta durulan zaman" için kullanılır. Türkçe'de ise "bulunulan yer, büyük mevki" anlamında kullanılmaktadır.
Çantay, "Onlara Nuh'un kıssasını oku. Hani o, kavmine: «Ey kavmim, demişdi, eğer benim (aranızda) duruşum, Allah'ın âyetleriyle öğüd verişim size ağır geliyorsa (ne diyeyim), ben ancak Allah'a dayanıb güvenmişimdir..." (Yunus,71)
Çantay ayet metninde geçen "makam" kavramını "duruş" kelimesi ile doğru meallendirme yapmıştır. Ancak Çantay birçok meal gibi Al-i İmran 97, Naziat 40, Bakara 125. ayetlerde "makam" kavramını Arapça aslındaki gibi yazmış ve anlam takdirini okuyucuya bırakmıştır. Türkiyeli okuyucuların makam kavramından ne anlayacağı ise herkesin malumudur.
2. 2. 2. "İftira" Kavramı
"İftira" kavramı, Arap dilinde "uydurmak, tasarlamak, isnad etmek" anlamlarına gelmektedir.
Çantay, "Bu Kur'an Allah('ındır. On)dan başkasının uydurması değildir. O, ancak kendinden evvelki (kitab) lan tasdıyk ve o kitabı (Allah'ın levh-i mahfuzda yazdığını) tafsıyl eder. Onda şübhe edilecek hiçbir şey yokdur. Âlemlerin Rabbindendir o." (Yunus, 37)
Ayette geçen "İftira" kavramını Çantay gibi "uydurma, tasarlama, düzenleme " şeklinde çevirenler olduğu gibi, "isnad etme, izafe etme, nisbette bulunma" gibi doğru anlamlar ile karşılayanlar da bulunmaktadır. Dolayısı ile doğru meal "Bu Kur'an Allah'tan başkasına nisbet edilemez" şeklinde olur ve anlam karmaşası biter.
Seminer, soru ve cevap faslının ardından sona erdi.