Sümeyye SÖNMEZLER'in sunum özeti:
Hamd otoritesini hiçbir şahısla paylaşmayan, yaratan, yaşatan, yöneten, öldüren, dirilten, hesaba çeken ve alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat, O'nun yüce peygamberine, sevgili öğretmenimize, Selam o Peygamberin ehli beytine, ashabına, O'nun izinde yürüyüp, O'nun yolunda ölenlere.
Namazın önemine binaen birçok eserler yazıldı. Ama hala namazlarımız namaz olmadı, hayatımızdaki etkisini göstermedi. Bunun sebebi namazın öneminin anlaşılmamasından, Allah'ın istediği ve Rasulullah'ın öğrettiği gibi ikame edilmemesindendir
Şurası bir gerçek ki; bilinerek ve şuurlu olarak yapılan her iş ve amel, sağlam ve faydalıdır. Tesirli ve sonuç verendir. Bugün kıldığımız namaz, biz Müslümanları hiçbir kötülükten alıkoymadığı gibi, İslamın yeryüzünde yayılmasına, Allah'ın isminin yüceltilmesine ve İslam toplumunun oluşmasına çok az katkısı bulunmaktadır. Bunun sebebi elbette namaz değil, onu gereği gibi ikame edemeyen bizleriz
Tekbir ile başlayıp, selam ile son bulan, belli söz ve hareketleri kapsayan çok yüce bir ibadettir. Namaz Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. İslam da olduğu gibi önceki dinlerde de genel anlamda namaz vardı. Beş vakit namaz hicretten bir buçuk yıl kadar önce Miraç gecesinde farz kılınmıştır. Mekke döneminde ilk farz kılınan ibadettir.
Allah bizden namazı kılmamızı değil hakkı ile ikame etmemizi, maddi manevi şartlarına uyarak ayakta tutmamızı istiyor. Kılda nasıl kılarsan kıl, yat kalk spor olsun cinsinden, baştan sav borcunu ödersin değil de; Emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve namazı Allah'ın istediği Resulullah'ın ikame ettiği gibi ifa ederek onu ayakta tut diyor. Ne yazık ki günümüzde; insanların çoğunluğu namazlarını mekanik bir hareket gibi yerine getirmektedir. Namazın şeklini babalarından miras almış, uzun zaman kıldıkları için adet edinmişlerdir. Ne namazın sırlarını bilirler, ne de okudukları ayetlerin manalarını. Onlar gerekli sözleri söyleyip gerekli hareketleri yaparak namazlarını tamamladıklarında, farz olan görevlerini yaptıklarını, cezadan kurtulduklarını, namazlarını eda ettiklerini, dolayısıyla sevaba nail olduklarını zannederler. Müminlerin bir kısmı da namazının manasını anlayanlardır. Bunların sayıları namaz kılanlar içerisinde çok azdır. Bunlar namazlarının zevkini tatmışlar, Rasulullah'ın şu müjdesine nail olmuşlardır: "Bir kişi vaktinde namaz için kalkar, abdestini güzel bir şekilde alır, rükusunu, secdesini huşuyla yaparsa onun namazı bembeyaz bir sayfa halinde yükselir ve şöyle der; -Senin beni koruduğun gibi Allah'da seni korusun. Namazı bu şekilde eda etmeyenin namazı ise simsiyah bir sayfa halinde yükselir ve şöyle der;-Beni zayi ettiğin gibi Allah'da seni zayi etsin.
İnsanın yaratılış gayesi, Allah'ın emir ve yasaklarına mutlak manada itaat demek olan ibadettir. "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım." (ZARİYAT SURESİ;56)
Rahman'a kulluk için yaratılan sadece insanlar değildir. Yer ve göktekilerin hepsi O'na ibadet için yaratılmışlardır. Varlık sebebimiz kulluk, kulluk görevimiz içerisinde de namaz en önemli ibadettir
Namaz Adem a.s dan bu yana asla değişmeyen ve son peygamber Muhammed a.s da dahil nebilerin her birine emredilen bir ibadettir.Onların namazları, tecrit edilmelerine, başlarına pislikler konmasına sebep olmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.) evimizin yanıbaşından akan bir çağlayana benzetiyor namazı. Soruyor, Günde beş kez bu çağlayanda yıkanan kimsede günah namına bir şey kalır mı? diye. (Buharî, Mevâkît, 6) Kalmaz elbet.
Namaz, Din'in direğidir; onu terkeden şüphesiz dini yıkmış olur." (Beyhakî) hadisi açısından konuya bakarsak, namazı ikaame etmek, dinin bu temel direğini, yani sütununu inşâ edip dikmek, sapasağlam hale getirmek şeklinde de yorumlanabilir. Bir çadırın ayakta kalabilmesi için temel direğin, bir binânın yükselebilmesi için temel sütunların önemi ne ise, İslâm dini için de namaz odur. İslâm binâsının temeli imanla atılacak, direk ve sütunları da namazla dikilecektir. Bu yüzdendir ki, Kur'an ve sünnet, tevhid'den sonra ilk olarak namazı emretmiştir.
İslâm'da, tevhid akidesinden imandan sonra, ikinci olarak namaz emri gelir. Çünkü namaz, "dinin direği" , "mü'minin mi'racı" ve "cennetin anahtarı" dır. Allah katında en sevgili amel odur. Peygamberimizin "gözümün nuru" dediği ibâdet yine namazdır.
Günde beş vakit Allah'ı birlemenin, yani tevhid'in eyleme dönüşmesinin adıdır namaz. Allah'ı tesbih, tekbir ve ta'zim eylemek, O'na hamd, şükür ve senâda bulunmak, O'ndan yardım dilemek ve duâlarımızın kabulünü istemek, günahlarımız için tevbe ve istiğfar etmek, duâ, niyaz, yalvarma, tevazu, huşû, hudû, zikir, tefekkür... hepsi namazın birer parçası ve temel unsurudur. Namaz, iman ile küfür arasındaki perde, mü'mini fahşâdan ve münkerden alıkoyan en önemli engel ve müslümanı müslüman olmayandan ayıran en belirgin bir ölçüdür.
"Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Namaz huşu sahibi olanlar dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir".(Bakara /45)
Namazın nefse niçin ağır geldiği ortaya çıkıyor. Huşusuzluk
Huşu boyun eğmek, korkmak, tevazu göstermek ve sükunet içinde olmaktır. Huşu sahibi ise korkan, sükunet üzere bulunan mütevazi ve gönülden boyun eğen ihlaslı olan kimse demektir. Huşu Allah karşısında kendini hiçe saymak, Derin bir saygı ile aciziyet ve alçakgönüllülük üzere olmaktır. Kalbin titremesi, ruhun Allah karşısında esas duruşa geçmesi şeklinde algılanabilir. Huşu onun huzurunda olmanın heyecanı ile biz onu görmesek te o bizi görüyor bilincini yüklemenin iç rahatlığıdır.
Namaz; her halde, her ortamda ve her durumda terkedilmemelidir:
Darlıkta da, bollukta da namaz!
Meşguliyette de, boşlukta da namaz!
Savaşta da, barışta da namaz!
Fakirlikte de, zenginlikte de namaz!
Yolculukta da, evindeyken de namaz!
İhtiyarlıkta da, gençlikte de namaz!
Hiçbir bahane ve hiçbir gerekçe namazı terketmeyi gerektirmez. Su mu bulamadınız? O halde teyemmüm edeceksiniz. Cami veya mescid mi bulamadınız? İşte tüm yeryüzü! Yolculukta mısınız? O halde namazı kısaltacak ve iki vakti birleştirebileceksiniz. Savaşta mısınız? O halde binekte, taşıtta, yahut yaya, yahut da nöbetleşe namaz kılacaksınız. Hasta mısınız? O halde oturarak, yahut başınızla, yahut da gözünüzle namaz kılacaksınız.
Şu âyetler, namazla sabır arasındaki ilişkiyi ortaya koyması bakımından dikkate şayandır:
Ehline, ailene namazı emret, kendin de o(nun güçlükleri)ne sabret." (20/Tâhâ, 132). "(Lokman, oğluna) 'Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve (bu hususlarda) başına gelene sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdendir." (31/Lokman, 17). "Sabırla ve namazla yardım dileyin; şüphesiz bu, huşû duyanlardan başkasına ağır gelir." (2/Bakara, 45)
Namaza devam etmek, sadece zor ve güç anlarda önem kazanan bir husus değildir. Huzur ve refah ortamında da namaza devam edebilmek, şüphesiz bir sabır ve sebat işidir. Hatta diyebiliriz ki; rahat, huzurlu ve imkânların bol olduğu ortam ve zamanlarda namazı muhafaza edebilmek, sıkıntılı ve meşakkatli anlarda namaza devam etmekten daha güç bir iştir. Aşağıdaki âyetler, böylesi ortamlarda mü'minin namaz konusunda gösterebileceği gevşekliğe dikkatimizi çeker:
"Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleşik kılıp iktidar sahibi yaptığımız takdirde, namazı ikaame ederler." (22/Hacc, 41). "Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alışveriş, Allah'ı anmak, namazı ikaame etmek ve zekatı vermekten kendilerini alıkoymaz." (24/Nur, 37).
Namazlar dirilmedikçe, ölü canlara ruh üflenmeyecektir. Canlanmak için, diriliş, uyanış ve ayağa kalkmak için namazı ikame etmek/ayakta tutmak şarttır.
HABER: Sinan KIRANŞAL