Program Tatvan Kültür Merkezi'nde yapıldı. Programa konuşmacı olarak Şefik Sevim ve Grup Yürüyüş solisti Mehmet Ali Aslan katıldı.
Programı Tatvan Özgür-Der üyesi Bünyamin Atalay sundu. Program Enes Ece'nin okuduğu Kur'an-ı Kerim ile başladı. Gazze konulu sinevizyon gösterimi yapıldı.
İlk olarak Yusuf Nurduhan, Erdem Beyazıt’ın “Sürüp Gelen Çağlardan” şiirini okudu.
SÜRÜP GELEN ÇAĞLARDAN
Yeryüzü bana mescit kılındı
Ant verdim toprak şahit tutuldu
Her sabah her öğle her akşam
İkindiyle yıkanarak yatsıyla donanarak
Seslerden bir sesle fırınlanıp
Sulardan polatlanan benim. Geldim durdum önünde işte bir anıt gibi
Sıyırarak sırtımdan bir yılan giysisini. Evet bir hançer ağacı gibi büyüyor içimde acı
Dağlardan bir dağ gibi kabaran yüreğimde.
Kargaların sırtlanlarla anlaştığı bir günde
Bir yabancı fırtınaya tutulan yapraklarım
Kudüs'te Mescid-i Aksa'da
Belki bir batı karanlığında Topkapı'da
Yangına uğramışsa
Duymaz olmuşsa kulaklarım göklerin muştu sesini
Elbet kıracağım bir gün bu ihanet kelepçesini Çün defterler açılıp hesap soruldukta
Yetimin hakkı soruldukta yoksulun hakkı soruldukta
Milletim omuz omuza verip
Kıyama duruldukta. Gündüzler nasıl beklerse gecenin bitmesini
Sabırla söküyorum bu tarih gecesini. Yüreğim usul usul vuruyor Kafkasyalım
Namludan yeni çıkmış sıcacık kurşun gibi
Dağlılar dağlar gibi ormanlar ordu gibi ağaçlar asker gibi
Bir şimal rüzgarı değil bir Şamil fırtınası
Tutsaklık haritası değil bir zafer coğrafyası
Can pazarında Azerbeycan'da
Bir türkü işliyor nakışını kalbimin üstüne
"Kurban olayım ayına ayına yıldızına"
Bir ucundan dünyanın öbür ucuna
Kan olup dolaşan damarlarımda
Arabistan'da Pakistan'da Türkistan'da
Şu anda
İran'da Afganistan'da. Gecelerden bir gece en kesin bir tarih gecesini
Delecek elbet yangına uğramış gözlerim
İçimde kayalaşan bu güç bu savaş birikintisi
Sağdan sola kavisler çizerek
Ak bir kağıt üstünde dolaşır gibi
Dolaşan Asya'yı Afrika'yı Amerika'yı
Sonra bir solukta geçerek üstünden Avrupa'nın
Avrupa'nın Rusya'nın. "Yememiştir hiç kimse
Elinin emeğinden daha hayırlısını"
diyerek
Şafak gibi alınlara terle yazılmış
Hakkın mutlak ölçüsünü
Elbet benim işçilerim çekecek
Emeğin kutsal direğine. O ışık ki düşer bir zenci yüreğine
Birden aydınlık kazanır zulme uğramış bütün yürekler
Onulmaz Hint ağrısına tükenmez Çin sancısına
İsyanın Macarcasına ezilmenin Çekoslavakcasına
Yanmanın Polonyacasına direnmenin Vietnamcasına
Arapçasına
Yetişecek elbet benim müjdeci sesim. Ey insan ey şimdilerde hep bir beklemeye duran
Duy zaman içre sürüp gelen bu sesi
Sürüp gelen çağlardan çağlara
Renk veren tarihe yeşil çağlayan
Savaşçı yüreğinden savaşçı yüreğine
Cezayirden Senegalden
Yüreğimin içine Boğaziçine
Kelimelerden bir kelime diken yeryüzüne. Dünyanın kalbini dinle geliyor adım adım
Dallar meyvaya dursun toprak tohuma dursun
İnsan barışa dursun selama dursun zaman
Sabır savaş zafer. Adım: MÜSLÜMAN
Daha sonra yazar Şefik Sevim bir konuşma gerçekleştirdi.
Şefik Sevim konuşmasının özeti:
“Şehitlik veya şahitlik kavramının anlam çerçevesi daraltıp sadece Rabbimizin yolunda öldürülme anlamında tanımlamasından ziyade, biz diriler için ne anlam ifade ettiğini dile getirdi. Şahitlik bir aidiyettir, teslimiyettir. Allah'a hakkıyla teslim olmaktır. Allah yolunda yaşayanlar Allah yolunda ölürler. Elbette Böyleleri de vahim şehadetiyle şehittirler. Çünkü şuna inanıyoruz ki Allah yolunda yaşayanlar Allah yolunda ölürler. Şehitlik hazır olmaktır. Ben varım diye bilmektir. Dolayısıyla varlığımızı sürdürebilmenin adıdır. Şahitlik bir yaşam biçimidir. Şahitlik ve şehadet bir adalet arayışıdır ve bir sorumluluktur. Rabbimize, tarihe ve çocuklarımıza karşı adil şahitliğimizi yapmayı irade bir sorumluluk olarak görmeliyiz. Allah'ın şehadeti en büyük şehadettir. Şahit olan Allah'ın tanıklığı insanın tek tesellisidir. Allah'ın şahit olduğunu bilmek insanın yüreğini ferahlatır .ınsan Allah'ın her şeye şahit olduğuna iman ederse hakikaten kaçmaya teşebbüs edemez. Şahit ve şehit Allah'ın Kur'an'dan geçen Esmaül hüsnasındandır. Rabbimiz esmaül hüshasını kendi aramızda bir ahlaka dönüştürdüğümüz oranda şahitimizi dile getirmiş oluruz.
Allah'ın yaratılmış bir varlığına yemin etmesi, onun şahit olacağına haber vermesidir Allah'ın şahitliğine vurgu insanı Dürüst olmaya davet eder.
Peygamberlik bir şahitlik müessesesidir. Peygamberlerin dünyadaki şahitlikleri model olma misyonlarıdır. Peygamberler ümmetlerine ümmetleri de peygamberlerine şahittir. Şahitlik sorumluluğumuz aynı zamanda imanımıza olan borcumuzdur. Şahitlik bir anlamda netleşmedir. Şahitlik öncelikle etnik, asabiyetçi ve geleneksel halleri aşıp akidevi kimliğimizi belirleyici kırmayı ve aynı zamanda en büyük nimet olan tevhidi hassasiyetlerimize sahip çıkmayı gerektirir. Vicdan Allah'ın insanın içine koyduğu doğru sözlülüktür. Ümmet olarak şahitliğe en fazla ihtiyaç hissettiği bir dönemi yaşıyoruz. Sahici şahitliklerle bu çağa iz bırakabiliriz. Allah, Kur'an-ı Kerim'den mülk suresinde şöyle diyor "O, amel bakımından hanginizin daha iyi ve güzel olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O güçlü olandır çok bağışlayandır.”
Bir hadis-i şerifte "hepiniz çobansınız ve hepiniz kontrolünüzdeki insanlardan sorumlusunuz."
Gerek toplumsal gerçekliğimiz gerekse ümmetin geçirdiği süreç bizleri yakıcı bir şahitlikle yüzleştirmektedir. Yakın insanlık tarihinin fotoğrafını okumaya çalıştığımızda şahitlik bilincimizin bizler için ne kadar ibadi bir hassasiyet gerektirdiğini anlarız. İki büyük dünya savaşında öldürülen 50 milyon insan Vietnam'da, Ruanda’da da işlenen insanlık dışı cinayetler, Hiroşima ve Nagazaki’de anne rahminden herkes gibi yaşama hakkı ellerinden alınarak parçalanan ceninleri unutmamak lazım. Haçlıların zulüm politikaları, emperyalist güçlerin yerli işbirlikçileriyle beraber coğrafyamızın yeraltı ve yerüstü varlıklarınızı talan eden politikaları karşısında şahitliğimizi göstermek zorundayız.
Şahitlik heyecanımızı hissetmezsek Cezayir’de öldürülen bir milyon kardeşimizin hesabını nasıl sorabiliriz.
Sabra, Şatilla, Yermük ve Guta kamplarındaki katliamların hesabını nasıl sorabiliriz.
Suriye direnişindeki 800.000'i Aşkın şehidin anısını nasıl hissedebiliriz.
Eğer dün Halepçe’de "anne elma kokusu geliyor" diyen çocuk kimyasal bombayla annesinin kucağında öldürdüğünde, Bosnalı çocuğun annesine "Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi ?" diye sorduğunda Suriyeli Aylan Kürdi’nin cesedi sahile vurduğunda yaşananların hesabını insanlık o gün sorabilseydi; bugün Gazze’de ağır hastaların at arabalarıyla harabe dönüşen hastanelere taşınma sahneleri de karşılaşmazdık.
Enkaz altında çocukları kaybolmasın diye avuçlarını içine isimlerini yazan annelerin körpecik şehidimiz Rim'ın dedesinin yüreğinde bıraktığı acıyla yüzleşmezdik.
Bütün bunların yaşadığı bir dünyanın varlığından dolayı hepimiz suçlanmayı hak ediyoruz.
Çünkü bizler büyük nimet ve imkanlarla donatılmış olduğumuzdan, müslümanca şahitliğimizi gereği yaptıklarımızdan daha fazlasını yapabilecek durumdayız. Unutulmamalı ki şehitlik ve şahitlik görevimizi ciddiye almamamıza paralel olarak rehavete düşebiliriz.
Şahitliğimiz açısından merkeze tutmamız gereken önemli hassasiyetlerimizden birisi de doğrulukta sebattır. Peygamberlerin dili ile Müslüman olmak, Müslüman kalmak ve Müslüman ölmek gerekiyor. Şahitlik en temelde endişedir. Endişe ise bir şeyi görme ve okumayla başlar. Bir dulun hüzünlü bakışlarını fark edebilmektir. Binlerce sahabenin mezarların Hicaz bölgesinde sınırları dışında olması, onların inandıkları değerlere karşı büyük bir şahitlik göstergesidir.
Bizler türedi bir hareketin değil, tarih boyunca bize kadar gelen bir ıslahatının bugünkü temsilcileriyiz. Bu geleneğe bu damarlar katıksız şahitlik yakışır. Şahitlikte asıl olan sürekliliktir. Bu yüzden bizler sürekli Rabbimizi gündemimizde tutarsak, Rabbimiz de bizi gündeminde tutar. Şahitliğimizi yerine getirmemek gibi bir mazeretimiz olamaz. Şahitliğimizle ilgili yaşayacağımız savrulmalar, bizden sonraki nesilin mücadeledeki sorumluluk duygusunu zayıflatır. Şahitlik çabalarınızdan müminlerin varlığının yanımızda hissetmek ve onlarla hemhallik önemlidir.
Şahitlik bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara.
Bizden önce şahitliklerini yaşayan ve şehadete ulaşan tüm müslümanlara selam ve hürmetle anıyorum.”
Program Grup Yürüyüş’ün solisti Mehmet Ali Aslan’ın okuduğu ezgi ve marşlarla sona erdi.