Bu haftanın konusu ‘’Hicret bilincidi.’’İsmet YÜZÜGÜLER tarafından yapılan sunuma ilgi yoğundu. Seminer Abdullah YÜZÜGÜLER tarafından okunan Kur’an’ı Kerim'le başladı.
İsmet YÜZÜGÜLER’in konuşmasının özeti:
"İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah ğafûr ve rahîmdir." (Bakara -218) ayetini okuyarak başlayan YÜZÜGÜLER ,konuşmasına söyle devam etti.
‘Hicret’ sözlükte, kişi veya kişilerin bulundukları yerden göç yoluyla ayrılmaları anlamına gelir. Bu ayrılma beden ile olabileceği gibi, dil veya kalp ile de olabilir Bir âyette ise kalbi Allah’ın dışındaki şeylerden ayırıp yine O’na yönelmek anlamında kullanılmaktadır . Allah’a hicret (yönelme) ibâdetidir .Hicret’ terim olarak Peygamberimizin ve Mekkeli müslümanların milâdî 622 yılında, peygamberliğin on üçüncü yılında Mekk e’den Medine’ye göç etmeleridir.
‘Hicret’, imanın, Allah’a ve Rasûlüne bağlılığın, Allah yolunda fedâkârlık yapmanın, dünyalıklardan vazgeçmenin, yalnızca Allah rızasını seçmenin bir göstergesi; küfre ve onların azgın temsilcilerinin hükmüne boyun eğmemenin, iman uğruna her zorluğu göze almanın destansı ifade edilmesidir ‘’dedi.
Muhammed (s.a.s.)’in getirip tebliğ ettiği vahyi kabul eden mü’minler, günün birinde Mekkelilerin baskısına dayanamayıp bir iman yolculuğuna çıkmak zorunda kalmışlardı. İmanın hayatlaşmasına imkân tanıyan bir başka beldeye gitmeye mecbur olmuşlardı.
Medine’de kendi toplum düzenini ve bir anlamda devletini kuran Peygamberimiz, bir taraftan gelen vahy ile mü’minleri yetiştirir ve ıslah ederken, bir taraftan da İslâmî hükümleri uygulamıştır. Hicretle toplumsal bir güce ve siyasal bir yapıya kavuşan müslümanlar, dinlerini rahatça yaşama imkânına kavuştular. İslâm Medine’de dirildi, güçlendi, genişledi ve zaman içerisinde bütün dünyaya ulaşma fırsatını buldu. Bu bakımdan hicret, yalnızca zulüm ve baskıdan kurtulmak değil, bir mevzî değiştirme, bir siyasi manevra, bir strateji ve var olma yolculuğudur.
İnsanın şeytandan ve her türlü kötü duygu ve düşüncelerden, arınıp Allah'a hicret etmelidir.. Böylece hicret kavramı, daha geniş bir dinî ve ahlâkî anlam kazanır. Şeytandan Allah'a hicret etmeyen bir kişi, gerçek mü'min olamaz
"Allah yolunda hicret eden, çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden Allah'a ve peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah'a aittir. Allah, bağışlar ve merhamet eder." (Nisâ- 100)
YÜZÜGÜLER, Kuran’ın ,Allah'ın geniş yeryüzünün herhangi bir yerini Allah erleri için barınmaya daha müsait görmektedir. Bunun aksini savunarak süflî veya fânî birtakım çıkarlar için belirli bir toprak üzerinde ısrar edenler, Kur'an tarafından kınandığı belirtti..
Mü'min her an hicret halindedir, daha doğruya, daha güzele doğru yürüyüş, daha ileri menzillere ulaşmak için sefer halindedir. Bu bazen beldeden beldeye doğru mekân değişikliği, bazen iç âlemin bir menzilinden öteki menziline doğru hal değişikliğidir. Bütün hayat, bir yolculuktur, insan da yolcu. Önemli olan bu yolculuğu hayırlı bir kulvarda sırât-ı müstakîmde ve hep hayra doğru sürdürmektir. O yüzden hicret, sadece sosyolojik değil; aynı zamanda psikolojik imkân değişikliğidir.
Hicret, son çare olsa da, onu ümitsizlik halinde başvurulan bir hareket olarak görmek doğru olmaz. Çünkü hicrette aynı zamanda kuvvetli bir ümit, vaziyetin başka bir yerde daha iyi olacağına duyulan bir temenni ve beklenti vardır. Kur'an'ın hicretle kasdettiği göç, sadece bedensel olmayıp, kalbi Allah dışındaki şeylerden ayırıp Allah'a yönelmek anlamında da kullanılmaktadır. Kur'an buna Allah'a hicret veya Allah yolunda hicret demektedir. Allah’ın rahmetine mazhar olur.Hem bu dünyada, hem de âhirette büyük mükâfât kazanır.
Mü’min, yaşadığı ülkesinde yeterli şekilde inanç ve ibâdet hürriyetinden mahrum ise, inancına göre yaşayabileceği özgürlük ülkelerine hicret etmelidir. İmkân bulanların zulüm ülkesinden özgürlük ülkesine hicret etmeleri farzdır. İmkânları varken bunu yapmayanlar Allah katında sorumlu düşer dedi.
Hicret, sadece bir takvim başlangıcı değil, bir çağın kapatılıp yeni bir çağın açılmasıdır. Hicretle birlikte câhiliyye, yerini mutluluk çağına bırakmıştır.
YÜZÜGÜLER, Kur’anî tarih yorumuna göre insanlık tarihinde her biri hicretle başlayan üç çağın olduğunu söyledi
1-Hz. Âdem’in Cennetten hicreti ilk çağ
2-Hz. Mûsâ ve mü’minlerin Mısır’dan hicretine kadar süren Orta çağ,
3- Hz. Peygamberimiz’in hicretiyle başlayıp kıyâmete/yaratıkların zorunlu hicretine kadar sürecek Son çağ.
Hayatın, iman, sabır, hicret ve cihad olarak belirten YÜZÜGÜLER, bunlar olmadan hayat, yaşamak değil; olsa olsa ömür tüketmek ve tükenmektir. dedi.
Bireyden cemaate, cemaatten devlete adım atmak, Hak dâvâya uygun ortamlar aramak, meş’aleyi uzaklara taşımak, muhteşem dönüş için hazırlanmaktır hicret.
Tarihsel anlamda hicret son bulmuş olmakla birlikte, ahlâkî anlamda hicret devam etmektedir. Çünkü müslümanlar, her zaman günah ortamından ve şeytanın egemenlik alanından İslâm'ın hâkimiyet alanına göç etmekle yükümlüdürler. Bunun için kötülük yurdundan iyilik yurduna hicret, kıyâmete kadar geçerlidir. Hicret, bir takvim başı olmaktan öte, bir inanç ve dâvâ göçüdür. İslâm'ın kendine özgü dünyasına ulaşmak için atılmış kararlı bir adımdır.
YÜZÜGÜLER, son olarak Hicret, insanın Allah'a götüren yolu, iman bilinciyle kat etmesidir.dedi.
Program soruların cevaplandırılmasıyla son buldu