"Dünü ve Bugünü ile İslami Hareketin Serencamı" meselesinin konuşulduğu seminer, Tatvan Özgür-Der'in dernek binasında gerçekleştirildi.
Seminer, Muhammed Ali Aka'nın okuduğu Kur'an-ı Kerim ve mealin ardından başlarken Fırat Toprak, konuşmasında şu hususlara değindi:
Kavramsal çerçeveye giriş sadedinde söyleyecek olursak en azından son yüz elli yıllık zaman dilimi içerisinde hep İslamcılık, İslami hareket, İttihadı İslam, Islah, Tecdid, İslam düşüncesi gibi çeşitli kavramlarla konuşagelmiş bulunmaktayız.
1850'lerden bu yana konuşulan bu mesele bir bakımdan devingenliği, dinamizmi ve söz söyleme kabiliyetini de ifade etmektedir. İslamcılığın kendisinden neşet ettiği dinin hala hayata ve hadisata dair söz söyleme imkanına dair de önemli bir ifade.
Osmanlı'nın dağılmasından sonra kaybedilen İslam toprakları üzerinde işgalcilere karşı mücadele etmek, sömürgeciliğe ve yerli işbirlikçilere karşı direnmek İslamcılığın temel parametrelerinden birisidir. İslamcılık harici güçlere karşı direnmeyi salık verirken hariçte de mevcut olan yozlaşmaya, hurafelerle dolu olan geleneksel inançlara karşı mücadeleyi önemsemiştir.
İslamcılık; Müslümanları birleştirmek, kalkındırmak ve medenileştirmek mentalitesi üzerinden bir paradigma oluşturmuştur. Bu gayelere matuf olmak üzere bireysel ve grupsal her türlü siyasi, ilmi ve fikri çabalar, arayışlar, teklifler ve çözümlerin bütününü İslami Hareket olarak ifade edebiliriz.
Sosyolojik olarak İslamcı hareketin tüm aktörlerinin parçası olduğu toplumda yer alan grupta değişme meydana getirmek ya da menfi bir gidişatı engellemek çabası İslamcılığı tarif etmekte kullandığımız parametrelerdendir.
Bu manada süreklilik içinde eylemde bulunan bir insan topluluğuna İslami Hareket olarak bakılabilir.
İslamcılık üç tarzı siyasetten biri olarak Osmanlı'nın yıkılış sürecinde ortaya konulan kurtuluş reçetelerinden biri olarak genel kabul görmüştür.
İslam'ın temel parametrelerinden hareketle hayatı ve hadisatı dönüştürmeye yönelik bireysel ve toplumsal, fikri, ilmi, siyasi bütün çabalar toplamına İslamcılık ve İslami Hareket olgusu içerisinde değerlendirmemiz mümkündür.
İslamcılığın ne zaman şekillendiği hususunda bir ittifakın mevcut olmadığını söyleyebiliriz.
İslamcılığın temelde siyasi bir görüş olduğu görüşü de ifade edilmiştir. Bu bakımdan İslamcıların aşırı politize oldukları görüşü de olmuştur.
Geleneksel toplum katmanlarının kendilerini tefrik etme niyetiyle İslamcılık kavramını kullandıklarını da belirtenler olmuştur.
Birinci dönem İslamcılar olarak ifade edilen Osmanlı son dönem İslamcılarının üç temel tezi vardır; birincisi, Öze dönüş yani Kur'an'a ve sahih sünnete sarılma fikridir. İkincisi, İçtihad kapısını açmaktır. Çünkü düşünsel dinamizmi yeniden canlandırmanın yolu İçtihad kapısını açmaktan geçmektedir. Üçüncüsü, cihad ruhunu yükseltmektir. Çünkü işgalcilerin tasallutlarına karşı mücadele etmek elzemdir.
İkinci dönem İslamcıları olarak ifade edebileceğimiz Hasan El Benna, Mevdudi gibi şahsiyetlerinin temel amacı da İslam devleti kurmak olmuştur.
İkinci dönem İslamcılarına dönük olarak ''Ulus devleti İslami formda yorumlama yanlışına'' düşmüşlerdir şeklinde bir eleştiri yöneltilmiştir.
Ancak Seyyid Kutub'un ifadesiyle ''öncü bir islami hareket'' vasıtasıyla bütün dünyanın İslamlaşabileceği ön kabulüyle hareket edildiğini söylememiz gerekir.
İkinci dönem İslamcı hareketlerin havzaları; Mısır bölgesinde İhvanı müslimin, Pakistan bölgesinde Cemaati islami, İran'da Humeyni öncülüğündeki İslami devrim, Afganistan cihadı, Filistin İntifadası olmuştur.
Üçüncü dönem İslamcılık olarak da Türkiye için 28 Şubat tarihini görenler olduğu gibi Ortadoğu intifadalarını bu bakımdan ölçüt alanlar da mevcuttur.
Türkiye'deki Nurculuk ve tarikatçılık akımlarını İslamcı hareket olarak görme hususunda farklı fikirler ortaya konmuştur.
Milli görüş çizgisi; İslamcılık, İttihadı İslam bağlamında özellikle Türkiye islami hareketlerini etkilemiştir. Akıncılar ve MTTB gibi oluşumlar 80'li yıllardan önce daha sığ bir görünüm arz ederken 80'li yıllardan sonra çeviri kitaplar ve Özal iktidarının uyguladığı müsamahakar siyasetlerin etkisiyle daha bilinçli bir mecraya dönüşmüşlerdir.
28 şubat dönemine kadar İslami hareketlerin yükseldiğini görmekteyiz. 28 Şubat dönemi ise bu bakımdan kısır bir dönem olarak ifade edilse de bin yıl sürmesi beklenen bu süreç kısa bir süre sonra Ak parti iktidarıyla tersine evrilmiş oldu.
İslamcılık; iniş çıkış ve kırılmalarla beraber tekamül seyrine devam etmektedir. Çoğu İslamcı bu dönemin İslamcılık açısından bir zirve olduğunu kimi İslamcılar ise İslamcılığın pasifize olarak edilgen bir role büründüğünü ifade etmektedir.
Bugün İslamcı hareket dediğimiz kişiler, aydınlar, öbekler, gruplar, yapılar sivil toplum kuruluşu kimliğine bürünmüş görünmektedirler.
Doğal olarak İslamcılığın bugün içerisinde bulunduğu bu tartışmaların; muhafazakarlık, sağcılık, millilik perspektifinin iyice tartışılması gerektiği kanaatindeyim.
Seminer soru cevap faslının ardından sona erdi.