Batman Özgür-Der'den araştırmacı yazar Şefik Sevim, Tatvan Özgür-Der'in konuğu oldu.
"Müminlerin İç İlişkilerinde ve Mücadele Hukukunda Adalet" meselesinin konuşulduğu konferans, Tatvan Özgür-Der'in dernek binasında gerçekleştirildi.
Zekeriya Arslan'ın okuduğu Kur'an-ı Kerim ve mealin ardından başlayan konferansta Şefik Sevim, şu hususlara değindi:
"İslami çerçevede güzel bir çaba içerisinde olan insanlar kendi aralarındaki ilişkilerinde nasıl hareket etmeli meselesi üzerinde durmak lazım.
Rabbimiz Nahl Suresi'nin 90. ayetinde şöyle buyurmaktadır: 'Gerçek şu ki Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt veriyor ki böylece (bütün bunları) belki aklınızda tutarsınız.'
Biz Müslümanlar kendi zaaflarımızı, eksiklerimizi samimi bir şekilde konuşmak, bunun muhasebesini yapmak zorundayız. Çünkü insan olarak hata yapmaya meyilli varlıklarız nitekim Rabbimiz de bizleri bu hususta sürekli olarak uyarmaktadır.
Her şeyden önce adalet, yüce rabbimizin bir sıfatıdır. İnsan-insan ilişkisinde ve insan-eşya ilişkisinde ahlaki bir ölçü olarak adaletin tecelli etmesi de yüce Rabbimizin bir emridir. Kur'ani manada adalet, her şeye ve herkese layık olduğunun verilmesi anlamına gelir ki bu da aslında büyük bir nimettir.
Bizler adaleti sadece ilahi metinlerde aramamalıyız. Yeri geldiğinde yaşlı bir insanın tecrübesinde, yine yeri geldiğinde mazlum bir çocuğun gözyaşında, çığlığında da adaleti aramalıyız.
Ben şunun önemsenmesi gerektiği kanaatindeyim: Adaletin, hak ve hakkaniyetle tanınması Hakk'ın Allah'ın bir sıfatı olmasından kaynaklanmaktadır. Rabbimizin bu sıfatını hayatımızın merkezine aldığımız vakit rahatlıkla görmekteyiz ki adalet de birçok kavramımız gibi hayattan dışlanamayacak kadar önemli bir mihenk taşıdır.
Bizler kendi iç ilişkilerimizde de bir toplumu, bir aileyi, bir camiayı yönetirken de adalet kavramına hak ettiği önemi vermezsek o meselede şirazeyi kaçırmışız demektir.
Dolayısıyla bizim dışımızdaki bir şahıs hakkında da kendimiz için istediğimiz bütün güzellikleri ve erdemleri isteyebilecek bir olgunlukta olmalıyız zira ben ve öteki ilişkisi adalet kavramı açısından hayati bir noktadır.
Adalet için gerekli atmosferin de sükûnet olması gerektiğini düşünüyorum çünkü gergin ortamlarda kutuplaşmalardan kaynaklı olarak adaleti tesis etmek oldukça zordur.
Adalet özetle insanın fıtratının Allah'ın sünnetine uygunluk arz etmesidir. Yani adalet ve hakkaniyet bu yönüyle evrenin sağlığıdır.
Sorumluluk alma noktasında fedakar davranmak, ciddiyetle hareket etmek ve yük paylaşımı yapmak da müminler arasındaki adalet bakımından oldukça önem arz etmektedir.
Birbirimize adil davrandığımız oranda salih amellerimiz de bereketli ve kavi olur. Adalet bir işte geleneğe dönüşürse o iş mutlaka büyür ve kurumsallaşır.
Müminler arasında muhtemel sorunlu süreçlerin yarattığı hakkaniyet ve adalet zedelenmesinin oluşturduğu zemini rahatlatmanın yolu; mütevazilik, genel kabul gören içtihatlara saygı ve ortaya konulan işleyişe sadakatten geçer.
Adaletin kurumsal işleyişinde ehliyet, süreç ve basiret önemli unsurlardır. Zira işin ehline verilmediği durumlarda mutlaka sıkıntılar boy gösterecektir.
Bu bakımdan hayatın teferruatında basit gibi gördüğümüz, göz ardı ettiğimiz gayriadil bir tutumumuzun veya kararımızın bedelinin kime, hangi kardeşlerimize, ne kadar yansıyabileceğini iyi hesap edebilmeliyiz.
Adil olmanın neticesinde elde edilen hürmetin önemli bir değeri de kuşkusuz bedeli de vardır.
Adalete dair bir hükmün verildiği nihai adres insandır. Dolayısıyla bu adresin tüm nefsani ve şeytani kirliliklerden heva ve hevesi ayartıcı güçlerden, intikam duygularından, katı önyargılardan ve benzeri tüm marazlardan arınmış olması lazım gelir. Dolayısıyla bir mücadelede olması muhtemel kıskançlıklar, çekememezlikler gayretlerimizi zedeleyebileceği gibi birçok amelin hürmetini de buharlaştırabilir."
Konferans, soru ve cevap faslının ardından sona erdi.