Özgür-Der Tatvan şubesinin Cuma seminerlerinin bu haftaki konuğu eğitimci Ahmet Özbay oldu.
''Kur'an'ın Anlaşılmasında Bütünsellik''meselesinin konuşulduğu seminer, Tatvan Özgür-Der'in dernek binasında icra edildi. Cahit Oktay'ın moderatörlüğünü yaptığı seminer, Erol Kutlu'nun okuduğu Kur'an-ı kerim ve mealinin ardından başladı.
Ahmet Özbay; konuşmasında şu hususları belirtti:
Kur'an-ı Kerim'in üç özelliğinden bahsetmek istiyorum
1- Kur'an-ı Kerim, bütüncül bir kitaptır. Yani cımbızla ayetlerin seçilip ideolojilere uyarlanabileceği bir kitap değildir.
2- Kur'an, açık ve anlaşılabilir bir kitaptır.
3- Kur'an çelişkilerden de uzak bir kitaptır.
Gerçekten bazı kişilerin iddia ettikleri gibi çelişkili, uyumsuz ifadeler var mı?
Bütünsel olarak Kur'an-ı kerime yaklaşılmadığı zaman maalesef müslümanlar bu tuzağa çok rahat düşebilmektedirler.
Oysaki Kur'an'ın iç yapısı, mana tutarlılığı içersisinde böyle bir çelişki asla bulunmaz. Nitekim nisa suresi 82. Ayette şöyle buyurulmaktadır; ''Bu kitap Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı onda bir çok çelişki olmuş olurdu.''
Kur'an'ın bütüncül anlaşılmasında şü üç tekniğe dikkat etmek gerekir;
1- Ayet çerçevesi
2- Siyak ve sibak(öncesi ve sonrası)
3- Kur'an'ın bütünlüğü çerçevesidir.
Bu anlamda Kur'an'ı anlamak için öncelikle ayet bazında anlatılanı tespit etmek gerekir. Mesela bakara suresinin 275. Ayetinin başlarında faiz yiyenlerin kıyamet gününde şeytan çarpmış kimseler gibi kalkacaklarından veya bu şekilde kalakalacaklarından bahsedilir. Fakat ayetin devamında onların böyle bir duruma düçar kılınmalarının sebebi üzerinde duruluyor. Ve deniyor ki; alışverişi helal, faizi ise haram kıldığı halde bu insanların alışveriş ile faizi eşit tuttukları, bu ikisi arasında hiçbir fark görmedikleri, dolayısıyla faizi de alışveriş gibi helal saydıkları için şeytan çarpmış gibi dirileceklerdir.
Bir kısım insanlar kendi doğrularını Kur'an'a doğrulatmak isterler. Ama bu şahısların da siyak ve sibak usülünü göz önünde bulundurmadıklarını ifade edebiliriz. Duhan suresi 49. Ayette ''bunları tat ey kendini böyle kudret sahibi, böyle üstün gören'' denir oysa ki ayetlerin siyak ve sibakına bakıldığında arapçasıyla (aziz ve kerim) ifadesinin cenabı Allah'ı işaret etmediği, böbürlenen kişiye dönük bir istihza olduğu anlaşılmaktadır.
Kur'an-ı Kerim, en küçük parçasından en büyük parçasına kadar fikri bir uyuma ve bütünlüğe sahiptir.
Mesela şura suesinin 19. Ayetinde firavun ile hz. Musa arasında geçen bir konuşmada firavun, Musa peygambere şömyle diyor; ''sonunda yapacağını yaptın sen nankörün birisin'' O, bu sözüyle hz Musa'nın Mısırlı birisini öldürmesini kastetmekte ve nankörlük yaptığını ifade etmektedir. Bu ayetin öncesinde de Firavun'un hz Musa'ya kendisini büyüttüğünü ve yıllarca yanında kaldığını ifade eder bu sebeple ayette geçen 'kafirin' kelimesinin nankörlük manasında kullanıldığı açıklık kazanır.
Kur'an-ı Kerim, belli konularda kesin ve şaşmaz ölçüler koymuştur. Şura suresi 11. Ayette ''O'nun misli hiçbir şey yoktur'' buyurulmaktadır. Bu ayetin Allah'ın zatı ve sıfatları hususunda şaşmaz bir hüküm olduğunu ifade etmek mümkündür. Kur'an'ın muhkem yani kitabın anası olarak ifade ettiği ayetlerden birinin de bu ayet olduğunu ifade edebiliriz.
Kur'an'ın konularına göre tertip edilen bir kitap olmadığı göz önüne alınırsa, onun kendi bütünlüğü içinde anlaşılması, akla ve muhakemeye önemli ölçüde ihtiyaç gösteriyor demektir. Aklın bu konudaki fonksiyonu esasen kuran ayetlerinin arasında mevcut olan bağlantıyı tespit etmek ve bu parçalar arasındaki açıklayıcı unsurları bulup çıkarmaktır. İrtibatlar çoğu zaman açık iken kimi zaman son derece yoğun bir çalışmayı gerektirecek ölçüde kapalı olabilmektedir.
Dünyaya, kainata bir nizam yerleştiren Allahu teala, Kur'an-ı Kerim'e de bir nizam yerleştirmiştir. Kur'an'ın iyi anlaşılmasında aklın ve muhakemenin yerinin iyice tevrüs ettirmek için şöyle bir örnek verebiliriz, mesela cenabı Allah, maide suresinin 27. Ayetinde şöyle buyurur; ''onlara, hz Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku.'' Aynı surenin 31. Ayetinde de ''Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gösterdi. Yazıklşar olsun bana şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben? Dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.'' İşte bu merhalede ayetlerin sonraki pasajında önceki ayetlerin açıklandığını görebilmekteyiz.
Kur'an ayetleri bağlamından kopartılıp mızrakların ucuna yerleştirilemez. Nitekim şam valisi Muaviye Sıffin savaşında''hüküm yalnız Allah'ındır'' ayetini kağıtlara yazdırıp mızrakların ucuna yerleştirmiş ve bu yöntemle savaşın seyrini değiştirmiştir.
Kur'an'ın birkaç yerinde geçen bu ayet, insanların tek başına hüküm verebilme yetisini yok saymıyor, aksine vahyi meselerde Allah lafzının ve hükmünün önüne başka hükümlerin yerleştirilmesine karşı çıkıyordu.
Parçacı mantığın bağlamından kopardığı ayetler hakikatin göstergesi olmaktan çıkıyor, fırka, ekol, mezhep ve meşreplerin elinde maalesef bir sapan taşına dönüşüyor. Hemen her kesimin az ya da çok bunu yaptığını söyleyebiliriz.
Eğer ayetler ve onları oluşturan lafızlar bağlamları içerisinde anlaşılmazsa sonuç şu olur.
1- Herkes her lafza istediği anlamı yükler ki bu durum anlamsızlığın zaferi olur.
2- Bu durumda lafızların bir anlamı kalmaz anlamsız lafız telaffuz edilerek anlaşılmaz.
3- Sonuç; ''hiç Kur'an'ı tedebbür etmiyor musunuz?'' emrtine muhalefet olur.
4- Bu yaklaşım sonucunda Kur'an ayetleri arasında oluşacak suni çelişkiyi güya izole etmek için 'nesh' adı altında Allah'ın ayetleri, hükmen geçersiz kılınır.
Sözün özü bir ayeti doğru anlamak için şu ilişkiler göz önünde tutulmalıdır;
1- Ayeti oluşturan kelime ve cümlelerin birbiri ile olan ilişkisi
2- Ayetleri oluşturan kelime ve cümlelerin ayetin bütünü ile ilişkisi
3- Ayetin ayeti içeren pasaj ve komşu pasajlarla olan ilişkisi
4- Ayetin veya pasajın nüzul ortamıyla lişkisi
5- Allah resulünün örnekliği ile ilişkisi
6- Ayetin Kur'an vahyinin genel ilkeleri ile olan ilişkisi
7- Ayetin insan ve kainat ile olan ilişkisi.
Seminer, soru-cevap faslının ardından sona erdi.