Basın açıklamsının tam metni:
Son dönemde, başta Suriye ve Türkiye olmak üzere Ümmet coğrafyasında yaşadığımız sıkıntılar her geçen gün biraz daha artmaktadır. Özgür-Der Tatvan Şubesi olarak bizler siyasal şahitliğimizin bir gereği olarak, Suriye ve Halep halkının uğradığı katliamları lanetlemek için kitlesel bir basın açıklaması yapma girişimimiz,Tatvan Kaymakamlığının 15.10.2016 tarihine kadar miting, basın açıklaması v.b etkinlikleri yasaklamasından ötürü gerçekleşmedi. Olağanüstü Hal şartlarının toplumsal hayatı bu denli kısıtlamasının doğru olmadığını düşünüyoruz.
Müslümanlar olarak bizleri derinden yaralayan bir gündemimiz var: Halep. Zulüm ve kuşatma altındaki Halep'ten kulakları sağır eden bir feryat yükseliyor. Masum yavrular, kadınlar ve yaşlılar kitleler halinde tüm dünyanın gözü önünde katlediliyor. Beş yıldır, her türlü işkence ve bombardımana rağmen direnen Suriye halkının evlatları son zamanlarda kadim medeniyetimizin kadim şehri olan Halep'te Üçyüz bine yakın nüfusuyla hepimizin gözü önünde katledilmeye devam ediyor.
Her fırsatta insanlığa; Demokrasi, özgürlük, barış ve adalet dersi vermeye çalışan ama aslında bu hususta hiç de samimi olmayan başta ABD ve Rusya olmak üzere Birleşmiş Milletler'in 5'li çetesi ise; söz konusu müslüman halklar olunca vurdumduymaz, umursamaz ikiyüzlülüklerine devam ediyor. Diğer taraftan bu katliamları yapmakta dünyanın tüm müstekbirlerine, tüm emperyalistlere taş çıkartan ve onlardan daha zalim bir tutum içinde olan ve başta İran olmak üzere bölgesel ve yerel işbirlikçilerin yaptıklarını da ibretle izlemekteyiz.
Rabbimizin Hud suresi 113. ayette belirtmiş olduğu: ''Sakın zalimlere eğilim, yakınlık göstermeyiniz. Yoksa cehennem ateşi yakalar sizi; Allah'tan başka bir dostunuz, bir dayanağınız yoktur. O zaman O'nun yardımını göremezsiniz.'' ayetinden hareketle İran ve avanesine buradan bir kez daha çağrıda bulunmak istiyoruz; Katil Esed'i desteklemekten ve Müslüman kanını akıtmaktan vazgeçin. Aksi takdirde bunun vebalini ödeyemez ve hem bu dünyada hem de öte dünyada tutunacak hiçbir dayanak bulamazsınız.
Bu bilinçle bütün Müslümanlara şunu hatırlatmak istiyoruz: Bugün Halep'te Müslüman kardeşlerimiz katledilirken, şehirler ateşe verilirken, nesiller yok edilirken sessiz kalırsak; yarın biz de aynı akıbete uğrayabilir ve yardımsız kalabiliriz. Onun için zulme karşı sesimizi yükseltmeli ve kardeşlerimize sahip çıkmalıyız.
Ümmet coğrafyamızın kanayan yaralarından biri de Mısır. 4 Ekim'de darbeci Sisi, Müslüman Kardeşler teşkilatına dönük zulümlerine bir yenisini daha ekledi. İhvan-ı Müslimin'in önde gelen liderlerinden Muhammed Kemal, teşkilatın silahlı kanat sorumlusu olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı ve gözaltındayken infaz edildi. Rabbimizden,Muhammed Kemal'in şehadetini kabul etmesini, cuntacı Sisi ve yandaşlarını da Kahhar ismiyle kahretmesini diliyoruz.
Diğer taraftan ülkemizde yaşanan duruma gelince; 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi sadece hükümete ve Cumhurbaşkanına değil, halkın iradesine ve İslami değerlere yönelik yapılmıştır. Bu tehlike özelde 241 kardeşimizin kendi bedenlerini tanklara ve uçaklardan atılan hain bombalara siper etmesi, genelde ise halkımızın kazanımlarına sahip çıkma refleksi ile püskürtüldü. Öncelikle, halkın iradesini yok sayıp toplumsal ve siyasal hayatı terörize eden FETÖ ve PKK gibi örgütlerin çıkarmaya çalıştıkları kaosu önlemek için duyulan endişelerin yerinde olduğunu belirtelim. Bu endişe ile olağanüstü hal ilan edilmesi de olağan karşılanabilir. Bununla beraber, geçmiş yılların olağanüstü hal dönemlerini hatırlatacak hukuki dayanağı olmayan haksız ve yanlış tutumları da kabul etmek mümkün değildir. Darbeyi püskürten bu halkın beklentilerini ve kazanımlarını,yapılan yanlış ve haksız uygulamalarla boşa çıkarmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu süreci yürüten bürokratların daha hassas ve ayırt edici bir metotla soruşturmaları yürütmesi ve hiç kimsenin haksızlığa uğratılmaması gerektiğine inanıyor, tavsiye ve endişelerimizi dile getiriyoruz.Yürütülen mücadelenin hukuk içinde yürütülmesi 15 Temmuz'da destansı bir direniş ortaya koyan halkımızın verdiği mücadelenin bir gereği ve bir vefa borcu olduğu unutulmamalıdır. FETÖ ve PKK gibi örgütlerin, ekmeğine yağ sürecek, arasalar bulamayacakları fırsatı verecek yanlışlar, yürütülen mücadeleye gölge düşürmektedir. Unutulmamadır ki; hukuksuzluk zulüm ve kaos üretir. Mücadele diye yapılan uygulamalar, zulme dönüşmemeli, yeni mağduriyetler üretmemeli ve toplumdaki huzur ve güven duygusunu zedelememelidir. Toplumsal zemini tahrip edecek, siyaset kurumuna güveni zayıflatacak uygulamalardan uzak durulmalıdır. Devlet memurlarının görevden alınma ve ihraç edilmesi ile ilgili soruşturmalar dikkatli ve özenle yapılmalı; yeni mağduriyetler oluşturulmamalıdır. Hükümetin haklıyken haksız duruma düşmemesi için, yeterli ve somut deliller ışığında işlem tesis edilmeli ve toplumsal hassasiyet gözetilmelidir. Bu çerçevede hükümet yetkililerinin aceleyle oldu bittiye getirilen ve sonrasında da yanlış istihbarat olma ihtimali yüksek alınmaların önüne geçmek için tedbir alması gerektiğini hatırlatmak zorundayız. Aksi taktirde bu süreci politik bir mağduriyete ve muhalefete dönüştürmeye hazırlanan art niyetli kişilerin istediği olacaktır.
Bizler İslam'ın emrettiği adil şahitlik prensibi gereği olarak her zaman ve her durumda hakkı ayakta tutmanın Müslümanların üzerine bir sorumluluk olduğunun farkındayız. Yaşanılan sürecin; art niyetli kişiler eliyle, halka ve Müslümanlara zarar verecek farklı bir noktaya taşınmaması için yürütülen soruşturmaların hassasiyetle sürdürülmesi gerektiğini söylemek siyasal şahitliğimizin gereğidir.
Özgür-Der Tatvan Şubesi