Özgür-Der Tatvan şubesinde yapılan seminer Tatvan Özgür-Der Başkanı Metin AVA’nın açılış konuşmasıyla başladı. AVA, Pandemi sürecinin Müslümanlar üzerinde negatif enerjiye, bireyselleşmeye, rehavete yol açtığını dile getirerek Müslümanların özüne dönmeleri gerektiğine vurgu yaptı. Müslümanların asli görevlerinden biri olan iyiliği emredip kötülükten sakındırma sorumluluğunu her daim canlı tutmasını tavsiye ederek sözü Araştırmacı Yazar Şefik SEVİM’e bıraktı.
Şefik SEVİM özetle şu konulara değindi;
Vahiy öğretinin ilk mesajlarının İnançla beraber ahlaki değer ve disiplinleri gündemleştirmesi dikkat çekicidir. Tarihe de baktığımız vakit birçok kazanımlarımızı ahlaki zaaflarımıza kurban ettiğimizi görüyoruz. Devlet kuruyoruz, medeniyet inşa ediyoruz sonra ahlaki zaaflarımızdan dolayı birbirimize düşüyoruz. Güzel ailelerimizi ahlaki zaaflarımıza kurban ediyoruz. Ahlak insanın başta kendisi ardından içinde yaşadığı toplum, doğa ve Rabb'i ile ilişki ve davranışlarının tümünü kapsar. Ahlakın sürekliliği şahitliğin bir gereğidir Ahlak sosyal yaşamın içinde anlam bulur aksi halde insanlardan uzak bir yaşam biçimi ahlakın insandaki görünürlülüğünü ortadan kaldırır.
Muhammed İKBAL ‘’Ahlakın Zirvesi olan Allah rızasını düşünmek sadece İhlas ile mümkündür’’ der. Unutulmamalı ki bir kimliğin en iyi temsiliyeti ahlaki duruştur. Dünyevi imkanlar ahlak için önemli bir risk olarak görülür. Kontrol dışı sermayenin, İslami hassasiyetleri güçlü mahallede, ahlaki zaafı beslediği gerçeğini görmek zorundayız.
Ahlaki anlamdaki en büyük zaafların başında kibir ve kıskançlığı görüyorum. İnsan olmamız hasebiyle bu zaaflar bizde sıfırlanmadığı için Kollektif birlikteliklerde daha sorunlu hale dönüşebilmektedir. Bu yüzden Aramızda hoşgörü ve merhameti yaygınlaştırmalıyız.
Sorumluluklar ahlaki bir inceliktir. Fitne ve ifsat süreçlerinin yıkıcılığı arttıkça sorumluluklarımız da bu oranda artmaktadır. Sorumluluk aynı zamanda şahitliği gerektirir. Şahitlik görevimizi yapmazsak Suriye'de, Irak'ta ve Afganistan'da öldürülen milyonlarca masum insanımızın gerçeğini kim hissedebilir? Okyanusların dibinde balıklara yem olan göçmenlerin dramını kim gündeme getirebilir? Kemalizm ve Apoizm kıskacında iki cehennem arasında can çekişen Türk ve Kürt çocuklarını Ateş çukurunun kenarından kurtarma iradesini kim gösterebilir?
Cemil Meriç'in ifadesi ile "Ferdi iman, şahsi iman, Susan iman ,mücadele etmeyen iman, kendi evinde oturan iman, hürmete layık değildir".
Bir Müslüman açısından baktığımızda kendimizi sorumlu hissetmemiz Rabbimizi gündemimizde tutuyoruz demektir. Bizler sürekli Rabbimizi gündemimizde tutarsak Rabbimiz de bizi gündeminde tutar. Dönemsel gevşeklikler normal karşılanabilir ama rehavet bir hayat tarzına dönüşmüşse burada bir sorun var demektir ve buradan ahlaki deforme başlar.
Süreklilik ifade eden bir ahlaki eğitim gereklidir. O halde sürekli düzelten, ıslah eden güce işleyişe ve iradeye de ihtiyaç duyulur.
Ahlak ve estetiğin birbiriyle ilişkili iki kavram olduğu unutulmamalıdır.
Bir davranışın ahlakiliği o davranışın arkasındaki niyeti betimler. Bir ahlak sistemi ancak aktif bir vicdan üzerine inşa edilebilir. Vicdanla fıtratı buluşturabilirsek insanlık bayram eder.
Toplumun genel kumaşını düşündüğümüzde, emeklerle örülen bizim gibi öbeklerin, birbirlerine daha fazla sahiplenmesi ve ünsiyeti geliştirmesi gereklidir.
Unutmayalım ki sahip olduğumuz nimetler sorumluluklarımızı daha fazla yapmamızı gerektirmektedir.
Birbirimizi değerlendirmede ve konumlandırmada çok idealist davranırsak hiç kimse hiç kimseyle kaynaşamaz ve bütünleşemez. İşin ucundan tutabilirsek birbirimizi yormamış oluruz. Hayırlı işlerimizi güçlendirdiğimiz oranda bu hayırlı amelleri yarınlarda güçlü bir geleneğe dönüştürme şansımız olabilir diyerek SEVİM, Selam ve dua ile konuşmasını bitirdi.
Seminer soru ve cevap faslından sonra sona erdi.