Sekülerleşme / Dünya merkezli hayat nedir....
Sekülerleşmenin sözlük anlamı, dünyevileşmek demektir. Terminolojik anlamı ise, insanın Tanrı`dan, din`den bağımsızlaşması; otorite, hegemonya ve meşruiyet kaynaklarını Tanrı-merkezli bir din`e dayandırmaması; insanın aklını, özgür iradesini ve seçimini `kilise` otoritesinden ve tasallutundan kurtarması demektir.
Sekülerleşme, Batılı / pagan toplumlara ait bir olgudur; orada ortaya çıkmıştır. 9., 13. ve 16. yüzyıllardaki rönesans hareketleri, Batı Avrupa toplumlarının sekülerleşmesine yol açan süreçlerdir. Ama Batı toplumlarının sekülerleşme sürecinde belirleyici ve kurucu rolü antik Yunan pagan düşüncesi ve antik Roma pagan uygarlığı oynamıştır.
Sekülerleşme, kökleri "Rönesans ve Reform" sürecinde belirginleşen modernite ile birlikte yavaş yavaş varlığını hissettiren, en temelde insanın tabiatla ve dinle olan ilişkisindeki farklılaşmaya işaret etmektedir. Modernitenin karakteristiklerinin başında rasyonelleşme, bilimin ve bilimsel yaklaşımın öne çıkması, bireycilik ve özelleşme gibi hususlar gelmektedir. Gerçekten de özellikle 17. asırdan sonra insanın tabiatla ilişkisinde, üretim araçlarında ve üretim tarzlarında, bireysel ve toplumsal boyutlarıyla insan ilişkilerinde, bilim ve teknolojinin toplumsal hayat üzerindeki etkilerinde çok ciddi değişiklikler ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda, gücü elde eden Batı, moderniteyi bir "dünyayı uygarlaştırma" projesine dönüştürerek hem sömürgeciliği akla uygun hale getirmeye, hem de "tek tip/Batı tipi" bir modernite dayatmaya başlamıştır.
"Her ne kadar farklı kavramlarla birlikte anılsa da sekülerleşme paradigmasının merkezinde üç kavram yer alır. Bunlar 'rasyonelleşme', 'farklılaşma' ve 'bu dünyaya ait olma'".
Dünyevileşme, Allah'ı tanımama, Ona karşı istiğna, tekebbür, O'nu unutma, nimetlerini ve ayetlerini görmezlikten gelme, yani nankörlük olarak nitelenebilir. Dünyevileşen insan benmerkezcidir. Doyumsuzdur. Sınırsız, amaçsız bir hırsla tüketmek "helak edercesine tüketmeye kenetlenmiştir. Tüketim toplumunun hafif meşrep yaşam tarzı olarak ta tarif edilebilecek halk yardakçılığı, dünyevileşen insanın felsefesidir. Popülizm, halkın salt zevkine, heva-hevesine uygun olanı yapma, tüketme ve düşünme biçimidir.
Dünyevileşmek, insana, hayata dair her şeye maddi açıdan bakma, benmerkezci algı ve bunu yaşam tarzı haline getirmedir.
Yeşildağ daha sonra İnsanın yaratılış gayesine değindi.
Yaratılışın gayesi: Allah'ı bilmek ve O'nu ibadetlerle birlemektir Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Allah'tan gayrı ilah olmadığını bil" Muhammed: 19
"Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım" Zâriyât: 56
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık, onları gerçek bir sebeple yarattık Fakat onların çoğu bilmiyorlar" Duhân: 38, 39
Zâriyât suresi 56 ayette ifade edilen gerçek sebep Allah'a kulluk olduğu kesindir
"Allah gökleri ve yeri gerçek olarak yarattı, ta ki her nefis kazandığının karşılığını alsın Onlara haksızlık edilmez" Casiye: 22 ayetinde de "her nefsin kazandığı" ayetlerini örnek vererek açıklamalarda bulundu.
Asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu vurgulayan Yeşildağ şöyle devam etti.
Esas tehlike, âhiret azabıdır. Dünyadaki sıkıntıların bir kısmı, zaten imtihan gereğidir. "Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. Sen sabırlı davrananları müjdele."(2/Bakara, 155). Esas kriz, iman ve ahlâk krizidir. Bunun da günümüz Müslümanları açısından temel sebebi, âhiretten fazla dünyaya önem vermek, dünya-âhiret dengesini bozmak, yani dünyevîleşmektir.
Allah, merhametini göstererek ikaz etmekte, dünyanın aldatıcılığını hatırlatmaktadır: "Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın evlâdı, evlâdın da babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın." (31/Lokman, 33)
Müslümanların dünya merkezli bir hayat alısında onları aldatan söylemlere dikkat çeken Yeşildağ,
Moda, âdet, "ele güne karşı", "iyi ama, herkeste var" söylemleri ve "Zaman sana uymazsa, sen zamana uy" sözü gibi, "...Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış!" sözü de Kur'an ve sünnetin dünya konusundaki değerlendirme ve tavsiyelerine terstir; bunlar bazen hadis diye takdim edilmektedir, Kütüb-i Sitte'de böyle bir hadis rivayeti yoktur. Bazı insanlar da "Allah, nimetlerini kulu üzerinde görmekten hoşlanır" şeklindeki hadis rivayetini, kendilerini gurur ve kibire, lüks ve israfa yönelten haramları nimet diye takdim ederek, farkında olmadan da olsa, davranışlarıyla Allah'a ve Resulüne iftira atma gibi büyük bir yanlışa düşebilmektedir. Bu hadisle cimrilik, malı gerektiği şekilde kullanmama, sadece biriktirmekten hoşlanma kınanmış olmakla birlikte; nimeti Allah yolunda ve meşru bir şekilde kullanmak tavsiye edilmiştir. Ama unutulmak istenen "nimet" tanımıdır. Esas nimet; İslâm'dır, takvadır, yardımlaşmadır, kötü değil; iyi örnek olmadır. Allah, her şeyden önce bu nimetleri kulu üzerinde görmek ister.
İnsanın dünyevî olarak zarûrî ihtiyacı, beslenme/gıda, giyinme/tesettür ve ev/barınmadan ibaret olduğu ve bu gereksinmelerini israfa ve lükse kaçmadan helâl yoldan temin etmesi, kalan birikimlerini infak etmesi gerektiği halde, tüketim toplumunun bir ferdi olarak insan, günümüzde ihtiyaç labirentinde yolunu şaşırmaktadır. Alınır, tüketilir, tekrar alınır, alınır... Ömür biter, alınacaklar ve ihtiyaçlar(!) bitmez
Sosyal yaşamda sekülerleşme
Dünyevileşmenin en belirgin olarak kendisini gösterdiği yer günü birlik sosyal yaşantıdır. İşimizde, sokakta okulda evimizde komşumuzla işçimizle işverenimizle velhasıl insanlarla konuşurken kullandığımız dil çok önemlidir. Mesela günaydın, tünaydın, roj baş gibi kelimeler bunlar tamamen hayatı sekülerleştiren insana allahı hayrı ahireti hatırlatamayan kelimelerdir v ne yazık ki ilkokuldan başlayarak hayatın tümüne yayılmakta. Mesela hasta sorma işini ele alalım. Geçmiş olsun, derbasi be, kelimeleri yine çok seküler insanın asıl yaratılış gayesini insana hatırlatmamakta hatta unutturmaktadır. Hasta doktor ilişkisi öğretmen öğrenci ilişkisi velhasıl her türlü ilişkide Allah'ı hatırlatacak bir dil kullanmaya önem gösterilmelidir. Selamünaleyküm hayırlı günler Allah şifa versin Allah sabırlar versin. Allah tahsilâtını affetsin Allah günahlarını affetsin. Ayrılırken bize görüşürüz yerine bize dua et Ve inşallah kelimesini unutmadan hayatımıza katmamız gerekmektedir.
Gelecek tasavvurunda ekonomi ya da garanti oluşturma merkezli olmak yerine bunları ihmal etmeden ama Asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu hatırlatarak kurmak gerek.
Mesela bir müslümanın yaptığı işi pazarlarken kullandığı slogana bakın... Geleceğinizi garantiye alın... Satacağı ürün için "Geleceğinize Yatırım Yapın" gibi sloganların dünya merkezli bir algı oluşturudunu görüyoruz.. Oysa asıl gelecek Ahiret hayatıdır. Garantiye gelince hiç kimse hiç bir dünya malı ile garanti oluşturamaz.
Bir yandan İslam'dan ve tehvidden soyutlanmış adalet algısı oluşturmaya yönelik düşünce üretimine, diğer yandan da bu zemin üzerinde bireysel dinî özgürlükleri görece olarak geliştiren ve bütün dinlere eşit uzaklıkta duran kamu alanı fikrine meşruiyet kazandırma ve bu bağlamda laiklik ile demokrasiyi İslam'la uzlaştırma çabaları yaygınlaşmaktadır. İşte bu hedefe doğru hızla yol alan sistem içi değişim rüzgârlarının etkisiyle tevhidi uyanış sürecinin önde gelen pek çok öbeğini kuşatan eklemlenme riski giderek artmaktadır. Sonuçta, hak-batıl uzlaşmasıyla devleti birlikte yönetmeyi içeren, mevcut şartlarda birlikte yaşamayı hedefleyen projelere daha fazla yönelinmektedir.
Ahmet Davutoğlu'nun Referandumda sonrası yaptığı konuşma tam bir sekülerleşme örneğidir. Artık herkse şunu anlamıştır. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir…
"dinin bireye ait" olduğunu söylemi seküler bir ibaredir.
"Paranın, ekonominin dini-imanı olmaz" söylemi, tevhid inancıyla, hayatın bütün alanlarını kuşatan İslam'la bağdaşmayan, buna mukabil kapitalizme alan açan başka sözler sarf edebiliyor.
Oysa İslam ekonomiye şöyle bakmmaızıda emreder.
"Altın ve gümüşe (dünya malına) kul olanlar mahvolmuştur."
"…Sizin hakkınızda korktuğum şey fakirlik değildir. Tersine sizin hesabınıza korktuğum şey, tıpkı daha önceki ümmetlere olduğu gibi, dünyanın önünüzde açılması (büyük servetler elde etmeniz) ve arkasından bu alanda birbirlerinizle, o eskiler gibi rekabete girişip onlar gibi kendinizi mahvetmenizdir." Buhari, Müslim
Birbirimizi sevemiyorsak, özleyemiyorsak, musibetlerimize karşı acılar hissetmiyorsak, bir müslümanı evimize misafir etmekten haz duymuyorsak, bu duygusuzluk halinin sürpriz fitne üreten ortam ve gelişmelerin habercisi olduğunu unutmamalıyız. Aileler daha çok misafir edinmeli daha çok yardımlaşma ve dayanışma içinde olmalı ki bireyselleşme batağına saplanılmamalı.
Çocukların hayatında sekülerleşme
Çocuklarda sekülerleşmenin dünyevileşmekten korumanın en önemli yağı onları temiz bir bilgi ve temiz bir ahlakla yetiştirmektir. .... BUNUN EN ÖNEMLİ ÖRNEKLERİNDEN BİRİDE DUADIR. Onlara Bütün gününü Allaha dua etmeyi öğretmek gerekmektedir. Bir işe başlarken bitirirken, yatarken veya kalkarken, üzüldüğünde ve sevindiğinde bir şeyin olamsını istediğinde,cıktığında veya doyduğunda hasta olup iyileşmek istediğinde ve iyileştiğinde, yani her zaman ve her yerde dua etmesini öğretmek gerekmektedir.
Sonuç
Dünyevileşmeyi aşmanın başlangıç noktası, manevi bilinci geliştirmek, ahlaki kuralların istenir ve yararlı olduğunun farkına varmak ve bu yolla, nefse düşkünlük yerine kendini sınırlama özelliğini benimsemektir. Bunu yapmayı başaramazsak, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu tanımlama konusunda işlevsel bir kriterimiz olmaz, kendimizi mahvetmeye doğru kayarız.
"O halde öncelikli işimiz, Kur'an'a davetle, tevhidi mücadeleyle, Peygamber'in (s) ve ilk Kur'an neslinin örnekliğinde, çağımızın Kur'an neslini oluşturmak ve bu örnek Kur'an toplumu nüvesinin öncülüğünde İslam toplumunu inşa etmek ve sonuçta İslami sistem ve otoritenin ortaya çıkmasına vesile olacak sosyal vasatı oluşturmaktır
"Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasûlü'ne iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele." (61/Saff, 10-13). İki yol var: Biri dünyevîleşme, dünyayı âhirete tercih; ikincisi ise dünyayı ebedî hayatın kapısı yapmak.
Haksozhaber/ Murat BAŞARAN