Yılmaz, seminerin giriş bölümünde Kürtlerin; Asurî, Keldani ve Süryanilerle birlikte Mezopotamya coğrafyasının kadim halkı olduğunu belirtti. Osmanlı döneminde Kürtlerin Yavuz devrinden itibaren ilişkilerin var olduğunu, o dönem Kürt coğrafyasına komşu olan Safevi-Osmanlı çekişmesinde Kürt Mirliklerinin otonom yapısına ve görece serbest davranmalarına karşı olmayan Osmanlı Devletinden yana tavır aldıklarını ifade etti. Kürt Mirlikleri ile Osmanlı Devleti arasındaki bu iyi ilişkilerin, 19.yüzyılın birinci yarısına kadar devam ettiğini, fakat bu dönemden sonra Tanzimat anlayışının merkeziyetçi politikalarından dolayı Kürt coğrafyasında Osmanlı'nın sıkı kontrolünün ortaya çıkmasının bu ilişlilere zarar verdiğini söyledi. Arazi kanunnamesi(1858) ile Kürt Mirliklerinin elinde bulunan toprakların parçalara bölünerek, bu coğrafyanın yeni siyasal ve sosyal aktörleri haline gelen ağaların ve şeyhlerin eline geçmesiyle Mirliklerin etkisinin azaldığını söyledi. II.Abdülhamit döneminde Kürtlerin dini önderleri aracığıyla Kürtlerle diyalogu iyi tutmaya çalışmasının temelinde İslamcılık politikasının olduğunu ifade eden Yılmaz Abdulhamid'in hallinden sonra(13 Nisan 1909) Osmanlı devlet ideolojisinin ittihatçılar eliyle panturanist bir politikaya evrildiğini belirtti. İttihatçıların türdeş bir yoplum tahayyülünün önce gayr-ı Müslim unsurun tasfiyesiyle başladığını, 1.Cihan Harbinden sonra yeni kurulmuş olan devletin ittihatçı kadroların zihniye tini devletin kuruluş felsefesi olarak, benimsediğini söyleyen Yılmaz, Mustafa Kemal'in pragmatik bir politikayla ilk etapta Kürtlerin, İslamcıların ve Komünistlerin desteğini aldığını, Lozan'da varılan antlaşmanın devreye girmesinden sonra bu kesimleri tasfiye anlayışının egemen olmaya başladığını ifade etti. Kurulmuş olan devletin ırk merkezli millici devlet anlayışı politikalarının bir sonucu olarak Kürtlere yönelik şu politikaların yürütüldüğünü ifade etti.
Bu politikaların:
a. İnkâr
b. İnkâr ve asimilasyon
c. Kabul dönemi, olduğunu beyan etti.
Kabul döneminden sonra sorunun çözümü konusunda çeşitli kesimlerin farklı çözüm önerileri sunduğunu söyleyen Yılmaz, bu önerileri şu şekilde sıraladı:
a. Sol-Sosyalist yaklaşımının halkların kardeşliği ekseninde cereyan ettiğini, Kürt sorununun çözümünün halkların kardeşliğine bağlı olarak çözülebileceğini,
b. Kürt Solunun yaklaşımının farklılıklar arz ettiğini, bunlardan bir kısmının şiddeti reddederek, federasyonu çözüm olarak önerdiklerini, bir kısmının ise şiddeti esas alarak bağımsız devlet düşüncesiyle yola çıktıklarını ancak demokratik özerklikten yana olduklarını beyan ettiklerini,
c. İslamcı kesimin bu meseleye yaklaşımında ketum bir tavır içine girerek, adeta meselenin çözümünü başka kesimlere havale ettiklerini, bu sorunda özellikle Müslüman kürtlerin aktif olmalarının önemli olduğunu, Kürt coğrafyasının gerçeklerine uygun sistematik bir anlayış geliştirmelerinin sorunun çözümüne köklü bir katkı sağlayacaklarını söyleyerek sunumunu bitirdi.
Murat Başaran/ Haksözhaber