Sunumunu Adnan Yeşildağ'ın yaptığı Seminerden notları sizlerle paylaşıyoruz....
A) KELİME KAVRAMSAL ANLAMI
Hümanizm kelimesi her ne kadar 1539 yılında kullanılmışsa da kavramsal içeriğiyle çok eski zamanlara kadar gider.
Antik çağlarda
Protagoras: “İNSAN HER ŞEYİN ÖLÇÜSÜDÜR.”diyerek kendince hümanizm anlayışını dillendirmiştir.
Hümanizm genel,yüzeysel ve sıradan anlayışla “insanseverlik”,”insancılık” anlamında kullanılmakla birlikte
esas itibariyle,felsefi ve ideolojik içeriğiyle , “insancılık,insancılık felsefesi” anlamındadır.
Felsefi anlamıyla hümanizm , tanrı-insan mücadelesinde tanrıya karşı insanın tanrılaştırması,kutsanması,değer belirleyen birincil kaynak olarak alınmasıdır.
En iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede değil de , insanlarda olduğuna inanan düşünce sistemidir.
B) HÜMANİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
1) ANTİKÇAĞ
- Batıda hümanizm ,tarihi süreç içinde hep düalizm (ikicilik) e dayanır.
- Bu düalizm ,özü itibariyle Eski Yunan Mitolojisinde tanrılar-insanlar karşılaştığı,gök-yer çatışması şeklinde karşımıza çıkar.
O dönem insanlarının kafalarında ürettikleri sanal tanrılar,insanın amansız düşmanı olarak algılanmıştır.
- Bilimsel ve gerçekçi olarak açıklayamadıkları insanın iç dünyasındaki ve dışındaki olay,olgu,durum ve özelikleri efsaneler haline getirip bunlarla ilgili simgesel olarak tanrılar uydurmuşlar.
- Eski Yunan mitolojisinde deniz tanrısı, fırtına tanrısı , deprem tanrısı , hastalık, aşk tanrısı gibi bir sürü sanal tanrı vardır ve
- bunlar , insanın düşmanıdır, insanın kötülüğünü ister,insana zulmeder.
İlkel insan, gerçek nedenlerini açıklayamadığı olaylar için efsaneler uydurup, sanal ve olağanüstü güçler var etmiş ve bunlara tanrılar izafe etmiş.
Denizi geçemeye yeterli teknik donanımı olmadığı , suyun değişik özelik ve kanunlarını bilimsel olarak açıklayamadığı ve gerekli tedbirleri almayıp boğulduğunda
Denizler alemi denilen bir dünyada insana kötülük eden , onun iyiliğini istemeyen mevhum bir güç tasavvur etmiş ve “ POSEİDİO” diye adlandırdıkları sanal bir tanrı üretmişler.
O dönemde hümanizm , tanrıların zulmü altında ezilen insanın kurtulması , tanrılara üstün gelmesi ve hatta onların yerine geçme mücadelesidir.
- 2) Ortaçağ
- Ortaçağ döneminde Zeus’un yerine Muharref ( aslından saptırılmış papazların elinde başka bir şekle sokulmuş, ilahi olmaktan çıkarıp beşerileştirilmiş) Hıristiyanlığın ürettiği zorba, baskıcı tanrı geçer.
- Muharref Hıristiyanlık tanrısı yani beşer üretimi olan bir tanrı tasavvuru, insanı Zeus gibi ezmeye devam eder.
- İnsanın özgürce bilim, sanat ve düşünce üretmesine izin vermez…
- Hümanistler, Zeus’la muharref Hıristiyanlığın beşer üretimi olan tanrısını aynı görmüşlerdir.
- Bu konuda bir bakıma haklıdırlar.
- Çünkü; her iki tanrı kavramı da insana kötülük eden bir tanrıdır.
- Sadece muharref Hıristiyanlığın tanrı anlayışına karşı çıksalardı haklı olacaklardı.
- Ama bu durumu genelleyip bütün din ve semavi tanrı anlayışına toptan karşı çıktıklarında yanıldılar.
- Çünkü:İslam tanrısı olan Allah, insan düşmanı değil,tam tersine insana iyilik, yardım ve rahmet elini uzatan sahih bir tanrıdır.
- Prometheus’un tanrıların elinden çaldığı kutsal ateş, bir bakıma İslam’da Hz Muhammed (s.a.v.) eliyle vahi olarak getirilir.
- Yani Allah kutsal ateşini gizlemez,tam tersi insana sunar,insanın bundan yararlanmasını ister.
- İnsan karşısında kıskanç ve ona düşman değildir.
- İslam’da düalizm, ikililik,ikili çatışma,tanrının üçe bölünmesi vs yok,
Tevhit vardır.:
Yani birlik ve bütünlük…
- Hümanistler, toptancı bir yaklaşımla insan dışındaki tüm tanrılara savaş açtılar, reddettiler,onların yerine insanı koydular.
- Her şey insan için ilkesinin insanı tanrılaştırdığını,
- insanın üretim ,tüketim ilişkilerinde kendini mutlak otorite gördüğü anlayış gün geçtikçe toplum arasında değer kazanmakta, bu yanlış anlayışın farkında olunmalı
- Çoğu insan, “hümanizm'i yanlış bilir ve tanır. Bu yanlış düşüncenin başında hümanizmin, 'insan sevgisi', 'barış', 'kardeşlik' gibi değerleri kapsadığını sanmak vardır. Oysa hümanizm bu ifadelerin arkasına sığınılan son derece tehlikeli bir felsefedir.
- Ayrıca , bazı devletler, yöneticileri,sözde sanatçılar bu kelimenin arkasına sığınarak şirin görünmeye çalıştığını unutmamalı.
- Hümanizm, 'insanlık' kavramını, insanların yegane amaç ve odak noktası haline getiren bir yanılgıdır .
- İnsanı, yaratıcımız olan Yüce Allah'a iman etmemeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırır. (Allah'ı tenzih ederiz).
- Bu tehlikeye karşı uyanık olmalıyız.
Çoğu insan, “hümanizm'i yanlış bilir ve tanır. Bu yanlış düşüncenin başında hümanizmin, 'insan sevgisi', 'barış', 'kardeşlik' gibi değerleri kapsadığını sanmak vardır. Oysa hümanizm bu ifadelerin arkasına sığınılan son derece tehlikeli bir felsefedir. Hümanizm, 'insanlık' kavramını, insanların yegane amaç ve odak noktası haline getiren bir yanılgıdır. Bir başka deyişle, insanı, Yaratıcımız olan Yüce Allah'a iman etmemeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırır (Allah'ı tenzih ederiz). Hümanizmin bu anlamı, özellikle de kelimenin Batı dillerindeki kullanımında belirgindir.
Hümanizmin İngilizce'deki sözlük anlamı şu şekildedir:
En iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede değil de, insanlarda olduğuna inanan düşünce sistemi. (Encarta® World English Dictionary)
Hümanizmin en açık tarifini ise, bu felsefeye inananlar yapmıştır. Günümüzün önde gelen hümanist sözcülerinden biri olan Corliss Lamont, The Philosophy of Humanism (Hümanizm Felsefesi) adlı kitabında şöyle yazar:
Hümanizm, tüm gerçekliğin bizzat doğanın kendisinden ibaret olduğuna inanır, evrenin temel materyali, zihin değil madde-enerjidir... (Lamont, The Philosophy of Humanism 1977, s. 116)
Görüldüğü gibi, hümanizmin temeli doğrudan ateizme dayanmaktadır.
Günümüzde hümanizm, ateizmin diğer bir ismi durumundadır. Amerikan, The Humanist (Hümanist) dergisinin Darwin hayranlığı, bunun örneklerinden biridir.
Hümanizm, tüm gerçekliğin bizzat doğanın kendisinden ibaret olduğuna inanır, evrenin temel materyali, zihin değil madde-enerjidir... (Hümanizme göre) Doğaüstü varlıklar gerçek değildir; yani insan düzeyinde, insanlar doğaüstü ve ölümsüz ruhlara sahip değildirler ve tüm evren düzeyinde, evrenimizin doğaüstü ve sonsuz bir Yaratıcısı yoktur.
Görüldüğü gibi, hümanizmin temeli doğrudan ateizme dayanmaktadır. Söz konusu ateist iddilar ise bilim tarafından da yalanlanan yanılgı ve aldatmacalardan ibarettir.
Geçtiğimiz yüzyılda hümanistler tarafından yayınlanan iki önemli "manifesto" yani beyanname vardır.
Birinci manifesto 1933 yılında yayınlanmış, dönemin bazı isimleri tarafından imzalanmıştır. 40 yıl sonra, 1973'te yayınlanan II. Hümanist Manifesto ise, birincisini teyid etmiş, ancak aradan geçen zamanın gelişmelerine göre bazı ilaveler içermiştir.
II. Hümanist Manifesto'yu imzalayan birçok düşünür, bilim adamı, yazar, medya üyesi vardır ve bu doküman American Humanist Association (Amerikan Hümanist Birliği) tarafından savunulmaktadır. Manifestoları incelediğimizde, her ikisinde de en temel hezeyanın; evrenin ve insanın yaratılmadığı, kendi başına var olduğu, insanın kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu olmadığı, Allah inancının insanları ve toplumları geri götürdüğü gibi yanılgılar, bilinen ateist dogma ve propagandalar olduğu görülür. Örneğin I. Hümanist Manifesto'nun ilk altı maddesi şu şekildedir:
Biz aşağıdaki görüşleri ilan ediyoruz:
BİR: Dinsel hümanistler, evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını kabul ederler.
İKİ: Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve sürekli bir işlemin (sürecin) sonucunda oluştuğuna inanır.
ÜÇ: Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler, zihin ve beden arasındaki geleneksel dualizmi reddederler.
DÖRT: Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji ve tarih tarafından açıkça tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal birikimiyle olan ilişkisinden kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu kabul eder. Belirli bir kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından şekillendirilir.
BEŞ: Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından tanımlanan doğası, insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik garantiyi kabul edilemez hale getirir...
ALTI: Bizim kanaatimiz gelmiştir ki, teizm, deizm, modernizm ve çeşitli "yeni düşünce"lerin zamanı geçmiştir.
Yukarıdaki maddeler, materyalizm, Darwinizm, ateizm ve agnostisizm gibi isimler altında ortaya çıkan ortak ve batıl bir felsefenin ifadeleridir.
*İlk maddede "evren sonsuzdan beri vardır" şeklindeki materyalist dogma öne sürülmektedir. *İkinci madde, insanın, evrim teorisinin öne sürdüğü gibi, yani yaratılmadan var olduğu iddiasıdır.
*Üçüncü maddede, insan ruhunun varlığı reddedilmekte, insanın maddeden ibaret olduğu iddia edilmektedir.
*Dördüncü maddede "kültürel evrim" iddiası öne sürülmekte ve insanın "fıtratının" (yaratılıştan gelen özelliklerinin) varlığı reddedilmektedir.
*Beşinci madde, Allah'ın evren ve insan üzerindeki hakimiyetini reddetmektedir.
*Altıncı madde ise, "Teizm"in, yani Allah inancının terk edilmesi gerektiğini, bunun "zamanın gereği" olduğunu savunmaktadır.
Dikkat edilirse bu iddialar, hak din ahlakına düşman olan çevrelerin hemen her zaman kullandıkları basmakalıp aldatmacaların bir toplamı niteliğindedir.
Bunun nedeni, hümanizmin, din düşmanlığının temel çatısını oluşturmasıdır. Çünkü hümanizm, Allah'ı inkarın tarih boyunca en büyük çıkış noktalarından biri olan "insanın kendini başıboş ve sorumsuz sanması" aldanışının bir ifadesidir. Allah bu konuda Kuran'da şöyle buyurur:
İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor?
Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'
Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.
(Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi, 36-40)
Kısacası hümanizmin hem bilimsel dayanakları çürüktür hem de vaatleri boştur. Ama bunların ortaya çıkmasına rağmen, Hümanistler felsefelerinden vazgeçmemişler, dahası bunu kitle propagandası yöntemleriyle tüm dünyaya yaymaya çalışmışlardır. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, bilim, felsefe, müzik, edebiyat, resim, sinema gibi alanlarda yoğun bir hümanist propaganda dikkati çeker. Hümanist ideologların ürettikleri içi boş ama süslü mesajlar, kitlelere ısrarla empoze edilmiştir. Tüm zamanların popüler müzik gruplarından biri olarak kabul edilen Beatles'ın solisti John Lennon'ın "Imagine" (Hayal Et) adlı şarkısının sözleri, bu konuda dikkat çekici bir örnektir (Allah'ı tenzih ederiz):
John Lennon, "Hayal et ki hiçbir din yok" şeklindeki sözleriyle, hümanist felsefenin 20. yüzyıldaki önemli propagandacılarından biriydi.
Hayal et ki, hiçbir cennet yok
Eğer denersen kolaydır bu,
Altımızda bir cehennem yok,
Üzerimizde sadece gökyüzü var
Hayal et ki, tüm insanlar
Bugün için yaşıyorlar...
Hayal et ki hiçbir ülke yok
Bunu yapmak zor değil
Öldürecek ya da uğrunda ölecek bir şey yok
Ve hiçbir din de yok...
Benim bir hayalperest olduğumu söyleyebilirsin
Ama tek başıma değilim
Umarım bir gün sen de bize katılırsın
Ve tüm dünya tek olur.
Bu şarkı, bilimsel ve akılcı temelleri bulunmayan hümanizmin, kitlelere duygusallık yöntemiyle nasıl empoze edildiğinin ilginç bir göstergesidir. Dine ve dinin insanlara öğrettiği gerçeklere karşı hiçbir akılcı itiraz getiremeyen ve getirmesi de mümkün olmayan hümanizm, ancak bu gibi duygusal telkinlerle kendince etkili olmaya çalışmaktadır.
1933 yılında yayınlanan I. Hümanist Manifesto'nun vaatlerinin boş çıkmasının üzerine, aradan 40 yıl geçtikten sonra, hümanistler ikinci bir metin kaleme aldılar. II. Hümanist Manifesto olarak bilinen bu metnin başlangıcında, hümanist vaatlerin boşa çıkmış olmasına bir açıklama getirilmeye çalışılıyordu. Bu açıklama son derece zayıf kalmasına rağmen, yine de hümanistlerin felsefelerine bağlılıkta direndikleri, dahası kendine fazlasıyla güvenen bir üslup kullandıkları dikkat çekiyordu.
Manifesto'nun en belirgin özelliği ise, 1933 yılındaki ilk manifestonun din aleyhtarı çizgisini aynen korumasıydı: (Bu alıntıdaki ifadelerden Allah'ı tenzih ederiz.)
1933'te olduğu gibi, hümanistler hala, geleneksel teizmin, özellikle de duaları işiten, insanları dikkate alan ve dualarına cevap veren Tanrı inancının, kanıtsız ve zamanı geçmiş bir inanç olduğu düşüncesindedirler... Vahiy, Tanrı, ibadet veya inanç kavramlarını insan ihtiyaçlarının veya tecrübelerinin üzerine çıkaran geleneksel, dogmatik veya otoriter dinlerin, insan türüne zarar verdiğine inanıyoruz... Teist olmayanlar olarak, Tanrı'yla değil insanla, kutsallıkla değil doğayla işe başlıyoruz.
Hümanist felsefenin vaatlerinin aksine, ateizm ve dinsizlik 20. yüzyılda dünyaya sadece savaş, çatışma, acı ve zulüm getirmiştir.
Bu ifadeler, hümanistlerin hezeyanlarıdır ve son derece yüzeysel izahlardır. Dini anlamak için derin bir akıl ve kavrayış gerekir. Bunların başlangıç noktası ise, samimiyet ve ön yargıdan uzak olmaktır. Hümanizm ise, ilk baştan dine ve Allah'a karşı çıkan insanların, bu ön yargılarını kendilerince akılcı ve bilimsel gibi gösterebilme çabasından başka bir şey değildir. Ve bu çabaları her zaman için boşa çıkmaya mahkumdur. Hümanistlerin, Allah inancını ve İlahi dinler hakkında öne sürdükleri akıl ve mantık dışı iddialar ise, aslında yeni bir fikir değil, binlerce yıldır inkarcılar tarafından ileri sürülen yanılgıların tekrarıdır. Allah Kuran'da bu inkarcı düşünceyi şöyle bildirir:
Sizin ilahınız tek bir ilahtır. Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkarcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır. Şüphesiz Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri sevmez. Onlara "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Eskilerin masalları" dediler. (Nahl Suresi, 22-24)
Ayetlerde, inkarcıların din için hep "eskilerin masalları" dedikleri ve bu inkarın gerçek nedeninin kalplerindeki büyüklenme hissi (kibir) olduğu haber verilmektedir. "Hümanizm" denilen felsefe ise, ayette tarif edilen bu inkarcı düşüncenin sadece bu çağa ait bir tanımıdır. Bir başka deyişle hümanizm, bu felsefenin bağlılarının iddia ettiği gibi "yeni" bir düşünce değil, tarihin eski dönemlerinden beri inkarcıların "dünya görüşü" olmuş olan köhne bir yanılgıdır.
Nitekim hümanizmin Avrupa tarihindeki seyrini incelediğimizde, bu konuda çok somut gerçekler ortaya çıkmaktadır.