Yüksel Gelener'in "Ahiret Merkezli Yaşam" başlıklı seminerinden notlar:
Seküler yaşamın tüm benliğimizi sardığı, çağdaş kültür üzerinden bir değişimin yaşandığı bu çağda, Kur'an'ın maneviyatından, sosyal ve siyasal hayatımızı yeniden Allah'ın rızasını gözeterek kurmak en ciddi sorumluluğumuzdur. Başta ahlak olmak üzere tüm değerlerin hızla bozulmaya doğru gittiği bu postmodern çağda, insanı yaradılış gayesine yaklaştırmak ve Ahiret merkezli bir yaşamı yeniden hakim kılmak ancak Kur'an'a yönelerek mümkündür.
İnsanoğlunun dünya serüveninde Rahman'a yönlendiren, yol işaretlerinin toplandığı rabbani kılavuzun adıdır, Kur'an… Yaratıcı'nın "Rıza"sı ekseninde bir yaşamı gerçekleştirme projesidir. Biz de bu projenin içindeki temel dinamiğiz.
Kur'an göklere, dağlara ve yeryüzüne inmedi. İnsana indi, İndi ki, insanda onu hayatına indirsin, zihninde saklı tutmasın, yaşamına yaysın, pratiğine yansıtsın diye… Cebrail (as) vahyi Hayy olandan hayat süren insana taşıdı. İnsana düşense onu hayata taşımaktır. Amaç bu yolla insanın onu hayatta tutup, hayata dönüşünü tamamlamasıdır. Buradan hareketle Allah'a yol bulmaktır. Gökten yeryüzüne vahyin inişi tamamlandı; ancak insandan hayata vahyin iniş süreci devam ediyor. Bugünde ayetlerin hayatımıza inzalini yaşıyoruz.
Kur'an'ın çağrısı bir diriliş çağrısıdır, ancak ona icabet edenler diridir.
Kur'an'ın bilgisine sahip olmak yetmiyor. O bilgiyi hayatlaştırmak gerekiyor. Hayattan koparılan Kur'an, Kur'an'dan koparılan hayat gariptir. Kur'an'ın yaşadığı bu yabancılığı bu gurbeti, hayatın sürüklendiği bu sefaleti yine Kur'an'a dönüşle aşabilmemiz mümkündür.
''VE (O GÜN) Rasûl:"Ey Rabbim!" diyecek, "Kavmimden (bazıları) bu Kuran'ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü!"(Furkan-30)
Hafızamızda tuttuğumuz ayetler, hayatımızda tutunamıyorsa, bunun nedenini yaşamımızdaki tutarsızlıklarda aramak lazım.
Kur'an'ı kutsayarak, hayatın dışında tutma gafletini sonlandırmadan yol almamız mümkün değildir. Çözüm üretememenin, çözülmenin önüne geçememenin, çürümenin toplumsallaşmasının temelinde bu vardı. Kendimizi Kur'an'a açtıkça, vahiy merkezli açılımlar gecikmeyecektir.
Okuduğumuz veya düzenli bir okumaya girişemediğimiz Yüce Kitabımızla yüzleşebilme cesaretini gösterebilmeliyiz artık. Kur'an'dan kopuş sürecinin arka-planına inmemiz gerekiyor. Düşünebiliyor musunuz! Ne türden zihinsel dönüşümlere maruz kaldık? Ve hala da kalmaktayız. Zaaflarımız, önyargılarımız, saplantılarımız, şartlanmışlıklarımız vahye yönelik soğuklukları nasıl besledi?
Yürüyen Kur'an olması gereken bizler, neden bu kadar durgun ve donuk? Neden duyarsız kaldık?
Yeni kuşakların beslenme kaynakları bulanıklaştı… Vahiy dışı kuşatmalar ağını örüyor. Batılın tortuları İslam düşüncesine musallat oldu… Kaynaklardaki bulanıklık, zihinsel dönüşüm…İdeolojik savrulmalar, seküler saplantılar birbirini izledi…
Böylesi bir anaforda hazlarımız, hırslarımız, hızlarımız, hevâmız hala vahyin havasını solumamızı erteliyorsa, Allah katında çetin bir hesabın bizi beklediğini söyleyebiliriz.
Kur'an'la doğrulanmayan bilgi, ilahi kelamla barışık olmayan akıl, ayetlerle test edilmeyen tasavvur, tecrübe, gelenek, hepsi çelişkiler yumağıdır.
Vahiyle açılmayan zihin, Kur'an'la titremeyen yürek, zikirle ıslanmayan göz, ayetlerle arınmayan nefis, namazla bölünmeyen uyku yük olmaktan başka bir şey değildir.
Bunun için zihinlerin ve sayfaların içinde sıkışıp kalan 'Kur'an'ı alıp, hayatın seyir çizgisini belirleyecek, yaşama anlam ve ruh katacak bir konuma taşımak gerekiyor. Kur'an'ın kapalı sayfalarını açık tutmak, okunur kılmak, yaşanır kılmak gerekiyor. Kur'an'ın harekete geçmesi, hayata geçirilmesi ve müdahil olması, bizim de yürüyen Kur'an'a eşlik etmemiz… Unutulan, unutturulan vahyi gündemleştirmek… Vahye dayalı bir önderlik ve örneklik… Kur'an çıkışlı bir tanıklığın bizi sarması gerekir.
Kur'an; kendi insanını erdem, onur ve ahlâk hamuru ile yoğuruyor. Bedevilikten, bağnazlıktan kurtulmak isteyenlerin ellerinden tutuyor. Bir disiplin, bir terbiye sistemi sunuyor. Kur'an'a iman, Rahman'ın mektebindeki eğitim sistemine bağlı kalmaktır. En güzel örnek, en güzel insan Hz. Rasulün mektebinden geçmektir.
İlk Kur'an nesli, bu müfredatı hayatlarında gerçekleştiren üstün bir toplumdu. Onlar bilgilenmek için değil, uygulamak için Kur'an'a muhataptılar. Onlar Kur'an'ı kendilerinin ve içinde yaşadıkları toplumun yaşamlarının her boyutunu düzenleyen Allah'ın buyruğu olarak karşılıyorlardı. Bir disiplin mekanizması ile "günlük direktifler" kitabı olarak okuyorlardı… Anında hayata intikali gereken hükümlerdi.
İlk neslin Kur'an'a karşı sorumluluğu amel ve eyleme yönelikti. Sonrakiler de durum değişti. Araştırma, tartışma gibi amaçlar öne çıktı. İş daha da ilerledi. Kur'an'ın musikisinden yararlanmak ve kültürünü arttırmak arzuları daha fazla kabul gördü.
"Mutlak doğru"nun karartıldığı, vahye rağmenciliğin kutsandığı, zannın, kizbin, hevanın, bağyin alkışlandığı bir çağda yaşıyoruz. Bu süreçte Kur'an'ın gölgesine sığınmanın ve onun işaret ettiği hedefe yürümenin önemi ortaya çıkıyor.
Varoluşumuzun, duruşumuzun, yürüyüşümüzün ayet-ayet, sure-sure vahyin yansıması olarak belirginleşmesi gerekir.
Dünya merkezli bir bakış açısından kurtulup, ahiret merkezli bir yaşam tercihinde netleşme oranında hareket gücümüz artmış olacaktır.
'' İşte sana da (Ey Muhammed,) kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj vahyettik. Bu mesaj sana gelmeden önce,) sen vahiy nedir, iman (nedir) bilmezdin: ama (şimdi) bu (mesajı) bir ışık yaptık ki onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ulaştıralım: şüphesiz sen de (insanları onunla) doğru yola ulaştıracaksın.'' ( Şura 52)
'' Göklerde ve yerdeki her şeyin maliki olan Allah'a götüren yola. Gerçek şu ki, her şeyin başı ve sonu Allah'tadır.'' ( Şura 53)
Müslümanlar hak için yaşamalı, onun için mücadele etmelidir. Onlara göre hak; Allah'ın dini ve şeriatıdır. Ona göre mükafat Allah'ın rızası ve sevabıdır.
Bütün genişliğine rağmen; dünya boş, makam geçici; mal-mülk hedefe götürmeyen hevadır.Bütün bunların ,ehl-i hakkın yanında bir sineğin kanadı kadar değeri yoktur. (Hasan El Benna, Tasavvuf ve Ahlak Eğitimi)
''Bakın, ben bâtıl olan her şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allaha çevirmekteyim; ve ben Ondan başkasına ilahlık yakıştıranlardan değilim!" (En'am 79)
Kur'an-ı Kerim jeolojik olarak yer küreyi anlatmak üzere "arz" yer kelimesini kullanmıştır. Kur'an'da kötülenen, eleştirilen, yer küre olan dünya değil, hayat anlayışıdır. Yerilen bu hayat anlayışı da, ahireti unutturan, geri plana bıraktıran, ahireti hesaba katmayan bir hayat anlayışıdır.
Kısacası insanı Allah'a kulluktan, O'nun sevgisinden ve ahiretin kazanılmasından alıkoyan şeyler kötülenmiştir. Kınanan dünya, gönül verilip bağlanılan dünyadır ve kişi ne oranda gönül verip bağlanırsa, bu dünyaya, kendisiyle Hak Teala arasındaki perdeler de o oranda artıp kalınlaşır.
Dünya Hayatının Özellikleri:
1- Dünya Bir İmtihan Yeridir.
2- Dünya Amaçsız ve Boş Yere Yaratılmamıştır.
3- Dünya Hayatı Kısa ve Geçicidir.
4- Dünya Hayatı Oyun, Eğlence ve Tutkulu Bir Oyalanmadır:
5-Dünya Aldatıcıdır/Aldatmasın:
6-Dünya Hayatı Süslenmiştir:
Yukarda saydığımız özelliklerle ilgili bir sürü ayet ve hadis sunabiliriz. Önemli olan dünyevi hayatın rüzgarına kapılmamaktır. Kapılanlar: Bitmeyen gam, Erişilmez arzu, Gerçekleşmez umutla karşılaşırlar. Dünya lezzetlerinin, şehvetlerinin çekici, caydırıcı, baştan çıkarıcı etkilerinden sıyrıldıkça vahyin manyetik alanında anlam yüklenmesini gerçekleştirmiş olacağız.
Aşağıda sıralayacağımız insan haklarından,sömürüden ,haksız kazançtan,inanç fikir hürriyetinden,iyilikten,yardımlaşmadan dayanışmadan tutun da kavim ve dillerin eşitliğine,fesat ve bozgunculuğun ortadan kalkmasına,inananların hakim olduğu sisteme kadar tüm ayetler bizlere Kur'an'ın hayatın her alanını şekillendirecek bir kaynak olduğunu hatırlatmaktadır.
"Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kimde bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur." (Maide suresi, 32)
"Bir zamanlar Rabbin meleklere: Bakın ben yeryüzünde benim hükümlerimi uygulayacak bir halife yaratacağım demişti"(Bakara, 30)
"Ey iman edenler mallarınızı aranızda haksız ve haram yolla yemeyin." (Nisa 29)
"Dinde zorlama yoktur…" (Bakara suresi: 256)
"İyilikte ve takvada yardımlaşınız, kötülükte ve düşmanlıkta yardımlaşmayın." (Maide suresi: 2)
"Ey insanlar! Gerçekten, Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Ve sizi milletler ve kabilelere ayırdık ki, tanışasınız. Muhakkak Allah katında en üstününüz en takvalı olanınızdır." (Hucurat suresi: 13)
"Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz." (Kasas-5)
De ki: "Bakın, benim namazım, (bütün) ibadetlerim, hayatım ve ölümüm (yalnızca) bütün âlemlerin Rabbi olan Allah içindir, ki Onun uluhiyetinde hiç kimse pay sahibi değildir: Ben böyle emrolundum; ve ben benliklerini Allaha teslim edenlerin (daima) öncüsü olacağım?" (En'am 162-163)
İnsana düşen, garezsız, şeksiz, şüphesiz, pazarlıksız, ön yargısız, tereddütsüz; "İşittik ve itaat ettik" diyebilmektir…
Bu kararla örtüşmeyen; kabulleri, değerleri, teklifleri reddetmektir. Yani bu Kur'an'ın bizden istediği; sadakattir, samimiyettir, ciddiyettir.
Böylesi bir teslimiyetle Kur'an'a tutunup derinleşenler ve "Yürüyen Kur'an" vasfını kuşanan ashaba benzeşenler veraların verasına yol bulabilirler.
Vakit geç olmadan, şimdi kendimizi ve hayatımızı Kur'an'a açma zamanıdır.
''Ben geçmişte yaşamış binlerce insanın(ensar ve muhacirin) kalplerini aradım. kuran-ı kerim'in bunların hayatlarının derinliklerine bıraktığı etkiyi bulmaya çalıştım. onun yüce örneklerinin, islam ve kuran'la müminlere ; insani,ferdi,ailevi,toplumsal ve evrensel yüce hedeflerin ne derece farkında olduklarını öğrenmek istedim.
''Bundan sonra nefsime şunu sormak istedim:
Acaba farklı bölgelerde yaşayan insanlar, kuran'ın bu tabilerin (ensar-muhacir) hayatlarına bıraktığı manayla uyansalardı, şu anda içinde bulundukları acziyet ve zaaflık içinde kalırlar mıydı?
"Allah'ım! bu kalpleri kitabınla dirilt!" (Hasan El Benna, Tasavvuf ve Ahlak Eğitimi)