Urfa Siverek'te 20 sivil toplum kuruluşu yaptıkları ortak basın açıklamasıyla "Silahlar Sussun, Gençler Ölmesin" çağrısında bulundular. Saat 13.00'te Sulu Camii yanında bir araya gelen sivil toplum kuruluşları adına basın açıklamasını Özgür-Der Siverek Temsilciliği mensubu Cuma Şirin okudu.
İşte basın açıklamasının tam metni:
Kürt sorunu olarak adlandırılan ve Kürt halkının kimliğinin, dilinin, kültürünün ve kimliğiyle beraber yaşama hakkının elinden alındığı bu büyük sorunu çözmeye yönelik girişimlerin akamete uğratılmaya çalışıldığı, savaş dilinin daha ağır basmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Silahların konuştuğu bir ortamda sağduyunun akamete uğradığı gerçeğinden hareketle tüm toplumsal kesimlerin sağduyunun dili olma noktasında önemli bir sorumluluk taşıdıkları kanaatindeyiz.
Kürtler yüzyıllardan beridir bu topraklarda yaşayan bir halktır. Bu hiç kimsenin inkâr politikalarıyla tersyüz edilemeyecek bir gerçektir. Sorunun esas kaynağı Osmanlıdan sonra kurulan TC'nin Türk ulusu merkezli politikalarından hareketle bu coğrafyanın asli unsuru olan Kürtleri imha, inkâr ve asimile etme çabalarıdır. Küresel ve bölgesel dinamiklerin, gelişmelerin dayatmasından sonra asırlardır bu coğrafyada ikamet eden Kürtlerin kimliğini ve dilini inkâr etme politikalarının etkili olamayacağının farkına varan devlet erkânı Kürtlerle ilgili politikalarını gözden geçirerek konsept değişikliğine gitmiştir. Bu konsept değişikliğinden sonra bazı adımların atılacağının sinyallerini vererek açılım politikalarını ülke gündemine sokan Ak Parti hükümeti uzun bir müddet tatmin edici bir adım atmadan ülke kamuoyunu meşgul etmiştir. Açılımın sadece kendisinden bahseden ama açılımı yapma konusunda "her türlü bedeli ödemeye hazırız" açıklamalarına rağmen ciddi ve tatmin edici sayılabilecek hiçbir adım atmayan hükümet bu ürkek tavrıyla umut içinde bekleyen kamuoyunu büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır.
PKK'nin tek taraflı ateşkes uyguladığı aylarda TSK operasyonlar için yığınaklar yapmaya devam etmiştir. Bu durumun açılımı akamete uğratabileceği ihtimalini göz ardı eden Ak Parti hükümetinin bunu durdurmak için hiçbir girişimde bulunmadığı kanaati kamuoyunda yaygındır.
Silahların konuşmaya ve kanın akmaya başladığı bir konjonktürde Başbakanın "Saldırılar dursun o zaman operasyonlar en az seviyeye iner" anlamındaki sözleri geç kalınmış bir dönemde söylenmiştir. Devlet erkânının olan biten her şeyi yeniden 90'lı yılların çatışma söylemiyle dillendirmelerini ve özellikle OHAL gibi projelerin bir takım milliyetçi çevreler tarafından tavsiye edilmesini ibretle takip ediyoruz.
Çatışmacı bir dilin ve kan dökmeyle sonuçlanan pratiklerin Kürt sorununun çözümüne yararı olamayacağını hatta bunun tam aksine sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceğini yaşadığımız son süreç bize göstermiştir. Bu gerçekten hareketle PKK'nin muhatap olarak kabul edilmek için gerçekleştirdiği saldırılar tüm kamuoyunu germekte ve iç savaş çıkarma sevdalılarının ekmeğine yağ sürmektedir. Kürt sorunu gibi asırlık bir sorunun bazı politik çıkarlar için dar bir çerçeveye sıkıştırılmasının Kürt halkına yarar sağlamadığı ortadadır. Kürt sorunun çözümüne katkısı olmadığı halde şiddeti tırmandırmanın hiçbir haklı ve mantıklı gerekçesi yoktur.
Sorunun çözümü için uygun bir zemin hazırlamak amacıyla öncelikle akan kanın durdurulması gerekmektedir. Çünkü kan akmaya devam ettikçe çatışmacı ve şiddeti önceleyen bir dil kendine zemin bulmaktadır. Bizler Siverek halkı olarak Sorunun çözümünden yana olan tüm toplumsal çevreleri sorumluluk bilinciyle hareket etmeye ve çözüm yönünde güçlü bir irade ortaya koymaya çağırıyoruz. Akan kanın durmasını ve Kürt sorunun adil bir zeminde çözümünü isteyenlerin sesi kan akmasını isteyenlerin sesinden daha gür çıkmalıdır.
Bizler insan katlini haram kılan bir dinin mensupları olarak Kürtlerin yaşadıkları coğrafyanın asli unsuru olduğunu görüyor ve kimliksel, dilsel, kültürel vs. tüm haklarının zaman kaybedilmeden verilmesini adaletin bir gereği olarak görüyoruz. Hiçbir yönetimin bir halkı yok saymaya, asimile etmeye hakkı olmadığına inanıyoruz. Ulus-devlet paradigmasıyla hareket edildiği müddetçe sorunun adil bir zeminde kalıcı olarak çözülemeyeceğine inanıyoruz.
Çözüm iradesini ortaya koyma noktasında büyük bir zafiyet gösteren hükümetin bu ürkek tavrıyla hiçbir adım atamayacağı tespitinden hareketle bırakın küçük adımlarla yetinmeyi çözüm konusunda daha kararlı ve etkili adımlar atması gerektiğini düşünüyoruz. Savaş baronlarının seslerinin kısılması için atılması gereken her bir adımın ivedilikle atılması gerektiğini düşünüyoruz.
Akan kanın durması için tarafların ön koşulsuz görüşmelerinin bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz.
Şiddetin son bulduğu Kürt kavminin bu coğrafyanın asli halklarından olup diğer halklarla aynı haklara sahip bir şekilde yaşayacağı bir dünya istiyoruz.