Sivas Davasında yakalanamayan ve haklarında 5 yıla kadar hapis istenen 5 kişinin dosyasının zaman aşımına uğraması medya tarafından ve özellikle Kemalist-Sol-Alevi çevrelerce linç kampanyasına dönüştürülürken sanki idam cezası aldıkları için halen hapishanede bulunan ağırlaştırılmış müebbet cezalısı 31 kişi serbest bırakılacakmış gibi bir hava estiriliyor. Oysa gerçekler estirilen havayla uzaktan-yakından örtüşmüyor.
Bu konuda Özgür-Der Sivas Temsilcisi Burhan Gökçe, yaptığı açıklamada Sivas Davası sanıklarının yaşadığı mağduriyete dikkat çekerken, linç kampanyasını yürütenlerin çelişkilerini de gözler önüne seriyor:
Özgür-Der Sivas Temsilciliğinden yapılan açıklama:
SİVAS OLAYLARI BİR KAN DAVASINA DÖNÜŞTÜRÜLMEMELİDİR
Sayın basın mensupları, değerli halkımız!
Son günlerde Sivas Olayları tekrar gündeme getirilerek yaralar açılmakta ve halkımız ekranlar karşısında alenen zan altında bırakılmaktadır. Bu nedenle böyle bir basın açıklaması yapmayı uygun bulduk.
Bundan 19 yıl evvel Salman Rüştü’nün “Şeytan Ayetleri” isimli, direkt olarak İslam’ın ilk kaynaklarına dönük ağır eleştirilerinin, hakaretlerinin yer aldığı romanın bir kısmı Aziz Nesin’in öncülüğünde Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanmıştı. Tüm dünya için gerilimli bir döneme denk gelen zamanlarda ilgili şahsın, Sivas’ta bir programa davet edilmesi nedeniyle kimsenin istemediği sonuçlar yaşanmıştır.
Sonrasında yaşanan dava sürecinde 111 kişi hüküm giymiş bunlardan da 33 kişiye idam cezası verilmiştir. Ne tesadüftür ki, otelde de konuklardan ölen sayısı 33’tür. Sivas’a misilleme olarak 3 gün sonra yapılan Başbağlar Katliamı’nda da 33 kişi can vermiştir. Neredeyse yirmi yıldır onlarca insan hapishanelerde tutulmaktadır. Son zamanlarda kopan kıyamet ise yakalanamamış olan 7 kişi ile alakalıdır ki bu insanlardan ikisi hayatını kaybetmiştir. Müdahil avukatlar sanki bu olaydan kimse acı çekmiyormuş, içeride ömürlerinin sonuna kadar yatacak onlarca mağdur yokmuş gibi vaveylalar eşliğinde kalan kişilerin de cezalandırılmasını istemektedirler. Ortada yaşanan tam anlamıyla bir “cadı avı”dır.
Sivas’ta yaşananlar bir mezhep çatışması değildi. Böyle olduğunu düşünenler bilsin ki, Cumhuriyet tarihi boyunca etnik ve mezhebi çatışmalar toplumsal refleksle değil, devlet eliyle gerçekleşmiştir. Bugün mağdur olduğunu iddia edenlerin hesaplaşması, yüzleşmesi gerekenler o günün hiçbir şeye müdahale etmeyen valilik makamı, polis, istihbarat ve askeri güçleri yani topyekûn devlet organlarıdır.
2012 yılından geriye dönüp bakıldığında o otelin önünde yahut içinde olanların 19 yıldır acılarının dinmediğini görüyoruz. Her iki taraf da yıllardan beri soğukkanlılıkla oturup süreci tahlil edememiştir. Otelin içinde can verenlerin ailelerinin dinmeyen acısını anlayabiliyoruz. Henüz 18’inde bile olmayan gençlerin can verdiği bu sonucu hiçbir Müslüman tasvip edemez. “15.000 sanıktan yalnızca 125’i yakalanabildi” diyen bir avukatın kinini, garezini savurduğu bir kentin içinde yaşayanlar olarak, haksız bir biçimde neredeyse 20 yıldır içeride yatan insanların parçalanan, dağılan acılarla ve ekonomik sıkıntılarla boğuşan ailelerinin hiç dikkate alınmamasını da üzüntüyle izliyoruz. Şu an içeride oteli yakma iddiasıyla tutulan tek bir insan bile yok. Ergenekon’un suikast listesinde olduğunu öğrenince şok olan Ali Balkız’ın 2 Temmuz 1993 günü otele gelen polisin ve askerin bir şey yapmadan çıktıklarını ve sonradan yangının başladığını söylemesine rağmen, bu işin arkasını araştırmamasını da anlayabilmiş değiliz.
Sivas Olayları 1993 yılında yaşandı. O yıl, Ergenekon’un en güçlü olduğu, bir cumhurbaşkanını zehirlediği, meşhur ve etkili bir yazarı havaya uçurduğu, bir generalin uçağını düşürdüğü, silahsız ve savunmasız 33 erin öldürülmesini seyrettiği bir yıl olmuştur. O yıl Kürt sorunu barıştan birden uzaklaştırılıp karmaşıklaştırılırken, Alevi-Sünni meselesi tekrar kaşınmıştır. Yapı o kadar güçlüydü ki 4 yıl sonra 28 Şubat darbesi gerçekleştirilecekti. Bu darbenin ilk mağdurları Sivas Davası’ndan içeride tutulan Sivaslılar oldu. En fazla 17 yılla yargılanan insanlar ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırıldı. Siyasallaşan yargının bu kararını imzalayıp kalem kıran Orhan Karadeniz sonraki yıllarda da Danıştay saldırısının Ergenekon’la birleşmesini istemeyerek başka bir skandala imza atacaktı.
Bizler mütedeyyin Alevilerin değil, köktenci Kemalist Alevilerin ve sol örgütlerin, halkların arasına nifak tohumu ekmeye ilişkin çabalarına karşı sağduyulu ve vakarlı olmak zorundayız.
Ölmüş kaçakların mezardan etlerini kopartan nefret dolu zihniyet, süreci “kan davası”na taşımaya çalışmaktadır. İdamlar, uzun hapis cezaları onları kesmiyor anlaşılan. Daha fazla nefret, daha fazla acı istiyor birileri.
Bizler, 2 Temmuz günü yaşananların üzerinin örtülmesini, unutulmasını istemiyoruz. Tam aksine yaşananların aydınlatılmasını, oteli yakanların bulunmasını ve baştan sona meydana gelen güvenlik zafiyetlerinin nedenlerinin araştırılmasını istiyoruz. O nedenle, bugün “insanlığa karşı yapılmış suç” arayanların enerjilerini tamamen devlet destekli, kadrolu memurlarca yapılan Dersim Katliamı’nın hesabını sormaya çağırıyoruz.
ÖZGÜR-DER Sivas Temsilciliği