Süleyman Ceran'ın ağırlıklı olarak yargı ve adalet sorununun öne çıktığı Haksöz dergisinin son sayısıyla ilgili tanıtım ve değerlendirmesi özetle şöyle:
Yargı mekanizmasındaki aksaklık ve çarpıklıklar ile yargı sisteminde reform ihtiyacının on yıllardır Türkiye'nin sabit gündem maddeleri arasında yer aldığı biliniyor. Bu ihtiyacın dönem dönem yoğunlaşması ve artık mutlaka bir şeyler yapılması gerekir denilen noktada birtakım düzenlemelere başvurulması da adeta bir geleneğe dönüşmüş durumda.
Büyük iddialarla ve umutlar saçılarak atılan birtakım adımların ardından her defasında kısa aralıklarla sistem tekrardan aksamaya başlıyor, çarpıklık ve adaletsizlikler yeniden yoğunlaşıyor.
Kısacası bir kısır döngü, bir fasit daireye mahkûmiyet hali göze çarpmakta.
Bugünlerde yargı reformu konusu bir kez daha ülke gündemine taşınmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1 Eylül'de Adli Yıl Açılış Töreninde yaptığı konuşmada insan hak ve hürriyetlerinin genişletilmesine ve adalet sisteminin hızlı işletilmesinin gerekliliğine dair sözleri beklendiği üzere yargıda reform hazırlığının en üst düzeyde duyurulması olarak yorumlandı.
Yargı reformu adıyla gündeme getirilen çalışma beklenti ve ihtiyaçları karşılamaktan uzak, duyurulan boyutlarıyla çok eksik, çok yetersiz ve hatta kimi yönleriyle de oldukça zaaflıdır. Bu haliyle sorunları kalıcı biçimde çözme girişimi yerine geçiştirme mantığını yansıtmaktadır. Gündeme getirilen taslak çalışmayla ilgili olarak iktidarın meclisteki partilerle mutabakat arayışı MHP ipoteğinden sıyrılmanın bir gereği olarak düşünüldüyse bu olumlu bir başlangıç sayılabilir ama daha cesur, daha samimi ve radikal adımlara ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Öncelikle bu ihtiyacın net biçimde ortaya konularak sürece start verilmesi daha somut gelişmeler sağlanabilmesinin yolunu açacaktır.
Umarız adil bir düzenleme yapılır, diyoruz. Aksi halde pansuman niteliğinde kalır ve yaşanan sorunların çözümünden uzak kalır.
Değerli arkadaşlar, 15 Temmuzdan sonra yargıya yön verenin medya olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü dün suç sayılan bugün sayılmıyor bugün sayılan dün sayılmıyordu.
KHK mağdurları, Hizb-ut tahrir davası, Sivas Olayı Mağdurları, Alparslan Kuytul davası vb. bir sürü yargılamalarda adalet malesef gözetilmedi ve gözetilmiyor.
Bizler inanan her bir fert olarak kime karşı haksızlık ve hukuksuzluk yapılıyorsa yapılsın bunu dile getirmek ve kamuoyunda vicdanları harekete geçirmekle sorumluyuz. Çünkü bu , müslüman kimliğe sahip her ferdin sorumluluğudur.
Bugün 70 yaşında olan Nazlı Ilıcak ve Altan kardeşler davasından tutun,Islami Camiadan olup da içerdi yatanlar ve Fetö ile bağlantısı olmadığı halde KHK mağdurlarına kadar bir sürü insan adalet beklemektedir.
Açıkça yargı mekanizması Türkiye'de kan kaybediyor ve halen de buna devam etmektedir.
Bizimle aynı dünya görüşünde olmazsa da hangi kesimden olursa olsun onun da hak,hukuk ve insani haklarını savunmalıyız.
Bu insan olmanın gereğidir. Hele hele bir mümin için elzemdir.
Rabbim bu konuda adil şahitlerden olmayı nasip etsin. Kur'an'ın ilkeleriyle hareket etme bilinci ve gayretini vermesi dileğiyle hepinize teşekkür ederim.