Süleyman Ceran sunumunda konuyla ilgili şunları aktardı: "Müslüman toplumu inşa etme, birliktelik ahlakını eylemleştirme ve hayatımızı ilkelerimize uygun, kulluk bilinciyle bütünleştirme konularında daha bu işlerin başlarında olduğumuzu tespit edelim. Uzun süren baskı ve sindirme dönemini, on yıllık periyotta darbeleri görmüş nesiller olarak "Kur'an neslini inşa", "hayırlı ümmet olma zorunluluğu" konularında eskiye göre daha nitelikli perspektife sahip olmaya başladık. Şayet nefsimiz ve toplumu ıslah etme amacına matuf çerçeveyi düzgün koyabilirsek eğer, Rabbimizin yardımıyla (Nur, 24/55) yeniden 'İslam ümmeti' olma vasfına kavuşuruz inşallah.
15 Temmuz'un bize kazandırdığı en önemli husus direniş ahlakını kuşanarak darbeyi defetmemiz oldu; hamdolsun! Yıllardır yönetim işleyişinde hayalini kurduğumuz şeyler kısmen hayırlı sonuçlara dönüşmüş oldu. Önceden yaşanan darbelerde halkın pasifist ve içe kapanık tutumu aşılmış, Rabbimizin lütfuyla inanılmaz imkânlar yakalanmış oldu. Yine cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana halkın üzerinde tahakküm kurmuş askerî vesayet, en son 28 Şubatlardan tanıdığımız ve Kemalist camianın çokça böbürlendiği ordunun darbeci vasfı geriletilmiş oldu.
Müslüman halkımızın yaşlısı genci çok farklı İslami çevreden insanların aynı he-defe odaklanarak bu alçak paralelci kalkışmayı bertaraf ettiğine tanıklık ettik. Dindar görünümlü, sinsi, katiline âşık ve Batı yardakçılığına batmış sünepe bir yapı topyekûn bir halk iradesiyle devre dışı bırakıldı. Direnen halkın savunduğu değerler en üst çerçevede İslami kazanımlarımız idi. Halk, devletiyle ilişkisinde hasbelkader insan yerine konulmayı yakalamış ve onu bir daha kaybetmek istemiyordu. Şu aşikâr ki meydanlarda ilk saatten itibaren darbeye karşı meydanları tutan, bedenlerini tanka uçağa siper eden kardeşlerimiz, bu toplumun muhtelif İslami grup ve çevrelerinden insanlardı.
FETÖ sonrası süreçte kitabımız Kur'an'daki ayetleri yorumlayarak meselelere yaklaşan yorum sahipleriyle Kur'an'ı referans vermekle birlikte rivayetçi kültürü de öne çıkartan çevreler arasında yaşanan polemiğe tanık oluyoruz. FETÖ'cülüğün yol açtığı fesat durum kritik edilirken, bunun müsebbibi 'yanlış gelenek', 'rivayetçi kültür', 'potansiyel FETÖ' hastalığıdır şeklinde genellemeci yaklaşımın benimsenmesinin doğru olmadığını düşünüyoruz.
Genellemeciliği Rabbimiz menetmiştir. "Hepsi bir değildir. Kitap ehlinden gecenin geç vakitlerinde ibadete kalkıp Allah'ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan bir topluluk vardır." (Âl-i İmran, 3/73)
Tebliğ Dilimiz Toplumu Ötekileştirmemeli. Birbirimizden sorumluyuz.
Birbirimizi iknada güzel dil ve sabırla mücadele etmeliyiz.
Birbirimize merhametli olmalıyız.
Birbirimizi dışlama ve dahil etme yetkisi bizde değil Rabbimizdedir.
Resuller İnsanları Sabırla Tevhide Çağırdı!
FETÖ'den Kaçarken Kemalizm'e Sığınmak mı?
Gelenekçi, eklektik, batıni, pragmatik, hoşgörücü, diyalogcu, demokrat, Batıcı ve de darbeci bir örgüt faciasının yol açtığı bir askerî darbe teşebbüsü Allah'ın yardımıyla akamete uğratıldı. Ardından öyle afaki yorumlara rastlıyoruz ki bunlardan en dikkat çekeni Kemalist çevrelerin yazıp çizdikleri. Öyle ki adamlar darbe zamanında seslerini soluklarını çıkarmadıkları halde şimdilerde bazı İslamcı yazarçizerden de aldıkları cesaretle kendilerinin bulunmaz Hint kumaşı olduğunu yazıyor çiziyorlar; 28 Şubat'ta bize en zalimane uygulamaları yapanlar kendileri değilmiş gibi!
Hakkı ve Sabrı Tavsiye Eden Bir Topluluk/Cemaat Olma Zorunluluğu
İslami cemaat, aynı ilke ve düşünce üze-rine bir araya gelmiş Müslümanlara verilen addır. Kur'an'dan işaretle Resulullah'tan bu yana kullanılan bir adlandırmadır. Cemaat kavramının sosyolojik terminolojiyle tanımlanması bu kavramın anlamını daraltır. Kur'an'da gerçek kurtuluşun müminlerin bir arada olmasıyla mümkün ola-cağı zikredilmiştir.
"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Âl-i İmran, 3/104)
Baskı ve Zulüm Bozuk Yapıları Besliyor; Batı Bu Yapıları Kullanıyor!
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra uzun dönem medrese, vakıf, ibadethaneler ya baskı altında tutuldu veya birçoğu lağvedildi. Çıkartılan ilke-inkılâplarla bu yasaklar kanunlaştırıldı, katı laiklik uygulamalarıyla zulüm katmerlendi. İstiklal Mahkemeleri eliyle birçok kanaat önderi idam edildi. Kur'an okumak, okutmak yasaklandı, şapka giyme zorunluluğu getirildi, ezan 20 yıl Türkçe okundu, hapishaneler İslami faaliyet gösterdiği söylenen kişilerle doldu-ruldu. Bu ağır baskı sürerken bazı müderrisler ve kanaat önderi, âlim vasıflı kişiler sinmediler, İslam'ı korumak, Müslümanlığı unutturmamak için mescitler üzerinden veya gizli, aşırı tedbirli formüller geliştirerek çabaladılar, İslam'ı yaşatmaya azmet-tiler. Allah onlardan razı olsun. Bu ceberut dönem 1925'ten 1950'lere kadar devam etti. Yasakçı tutumun nispeten gevşemesiyle cemaat, tarikat, dergâh nevinden müesseseleşmede çoğalma gözlendi. Bazı İslami çevreler baskının da etkisiyle hâlâ gizli veya kapalı kalmayı tercih ettiler. Dinî, usuli yaklaşım yasaklarla girilen yeni dönemde kitaptan, fıkıhtan, ortak akıldan, ümmet tecrübesinden koparılmış bir halkın önceki birikimini zayıflattı. Zaten Osmanlı döneminde de yetersiz olan İslami birikim ve kitabi seviye (Kur'an, Muhammedi Sünnet üzere fıkıh ve istinbat geleneği yok denecek seviyedeydi, tercih edilen daha ziyade örfi hukuktu) iyice eklektik, yetersiz, daha çok işari yorumlara kendini bıraktı. Yaşananlar karşısında Müslüman kalma mücadelesi veren halktaki din anlayışının ezoterik yaklaşımlara savrulması, sahih bilgi bağlamından uzak kalmayı dayatan yasakçı Kemalist uygulamalardan olsa gerek. Zalimane uygulamaların ezdiği, ekin ve neslin fesada uğradığı böyle bir iklimde gönüllere ilaç kıvamında Mehdi, Mesih, Deccal beklentisi, kıyamet alameti zuhuratı iddiaları, ebcet hesabıyla ölüm veya felaket tarihleri hesaplama, kahhariyeli beddualar, kerametten gaybdan haber verme, kişi kültünü yüceltme ve onları gayb biliciliğine ortak etme gibi inanışlarda patlama yaşandı. Bunun en önemli saiki yasaklar dönemidir. Böyle ortamlarda zulme tepkiden olsa gerek, önüne geleni tekfir eden anlayış, hiçbir şeye karışmıyor gibi yapan siyasilerle pazarlıkla varlığını sürdüren yapılar, düşmanına âşık yağcı kuruluşlar, oportünizmi benimseyen her şekle giren batıni, modern, Batıcı, ajan yetiştiren, jurnalciliği benimseyen her kalıbın adamı FETÖ yapıları vb... İşte, doğal olana müdahale edilirse ıslah ifsada dönüşüyor, karanlık her tarafı işgal ediyor. İslam dünyasındaki bu nevi şaz yapılar muhalif görünümlü ama faydacı ve güçlüyü taklit eden yapılar olageldiler. DAİŞ tarzı selefi oluşumlar, FETÖ tarzı eklektik yapılar, reformcu seküler veya Batıcı yapılanmalar örnek olarak verilebilir.
Tüm bu gerçekler ve olgular arasında ye-niden Allah'a, elçisine, onun kitabına, ahiret gününe iman ederek durumumuzu bir daha gözden geçirerek hayırlı bir toplum cehdiyle çabalayacak, ayağa kalkacağız.
Cemaat olmak ve kardeşlik bilinciyle marufu emreden münkerden sakındıran, insanlara şahitlik hassasiyetiyle muamele eden, vasat ümmet olma bilincini kavramış ve bu toplumu nefislerimizden başlayıp toplumsal bir dönüşüm minvaline uğratacak hayırlı çabalarımız bu iklimin güzel amelleri olsun inşallah."