Özgür-Der Sakarya Şubesi'nin Gar Meydanı'nda düzenlediği Mart ayı basın açıklamasında; Yargı, TSK, CHP ve diğer statükocu gruplar marifetiyle vesayet rejiminin sürdürülmesi için bir mücadelenin verildiği belirtildi. İMF'ye, stand by anlaşmasına hayır diyerek bir noktada taviz vermeyen Başbakan'ın aynı tavrı Türkiye'deki vesayetçi zihniyete de göstermesinin tutarlı olmanın gereği olduğu ifade edilirken, her türlü ideolojik dayatmaya rağmen inandığı şekilde yaşamak ve hayatın içinde başörtüleriyle var olmak için mücadele eden Ecenur Özel, Büşra Ayata ve Sebiha Alaş'ın örnekliklerine dikkat çekildi.
Açıklamanın sonunda Elazığ depremine ilişkin ise şu ifadelere yer verildi: "Ayrıca hafta içinde Elazığ'ın Başyurt beldesine bağlı köylerde meydana gelen depremde hayatlarını kaybedenlere ALLAH'tan rahmet diliyoruz. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmakla övünen Cumhuriyetin hala yüzyıl öncesinin kerpiç evlerinde oturan insanlarına ne verdiği tartışılır. Depremi tüm acılarıyla yaşamış bir şehrin insanları olarak, bu kardeşlerimizin acılarını paylaşıyoruz. Köyleri imar etmek yerine, boşaltmakla övünen sistemi tekrar kınıyoruz."
Eylem boyunca ""Uzlaşma! Yozlaşma! Diren Diren Özgürleş!", "Direne Direne Kazanacağız" ve "Tevhid Adalet Özgürlük" sloganları atıldı. "Zulme Karşı Direniş; Herkes İçin Adalet" pankartı ile "Eğitimde Yargıda Siyasette Sokakta; Militarist Dayatma Son Bulsun!", "Zulme Karşı Direniş Herkes İçin Adalet", "Ecenurlar; Başörtüleriyle Okumalı Kimliğiyle Var Olmalıdır" "Başörtüm Özgür mü? HAYIR!", "28 Şubatçılar Yargılandı mı? HAYIR!" ve "28 Şubat Sürüyor; (D)uyuyor musunuz?" dövizleri taşındı.
Basın Açıklaması Tam Metni:
VESAYET REJİMİNİN ÜÇ ATLISI: YARGI, TSK VE CHP
Türkiye'deki vesayet rejiminin toplumu, siyaseti ve bürokrasiyi nasıl zapturapt altına aldığı hemen her gün başka bir olayla ortaya çıkıyor. İslam'a ve Müslümanlara yönelik iftira ve karalamalarla dolu ses kayıtları peş peşe gündeme düşüyor. Vesayetin ordu kesimi, bizzat yönlendirdiği kurumlar marifetiyle kendisine yönelik hamleleri savuşturmaya çalışıyor.
Birinci ordunun kendi personelini; "eşi çağdışı kıyafet giyiyor", "mesai saatleri içinde namaz kılıyor", "siyasal İslami görüşleri benimser ve destekler", "Kürt milliyetçiliği yapar","bölücü örgütlerle ilişkisi var" şeklinde fişlediği belgeleniyor. Yine Birinci Ordu Komutanının eşi ortaya çıkan ses kaydında herkese verip veriştiriyor, hakaretler ediyor, iftiralar atıyor.
Siyasette CHP, kendisinin de itiraf ettiği gibi Ergenekon'un avukatlığından ödün vermeden parlamentoya göre meşru olan tüm yolları tıkayarak Hükümeti baskı altında tutmak ve yapılması muhtemel yargı reformuna ilişkin anayasa değişikliğine engel olmak istiyor. Meclis'ten geçerek yasalaştırılan referandum yasasındaki değişikliği de kendisine biçilen vazife doğrultusunda iptal ettirmek istiyor. CHP kulluk ettiği demokrasisine her gün yeni bir şirk koşuyor.
Vesayetin baş tacı kurumlarından Yargıtay bizzat başkanı marifetiyle Hükümetin başına meydan okuyarak Yargının kuşatılmaya çalışıldığını söylüyor. Tabi ki Danıştay'da Yargıtay'ı desteklemekte geri kalmıyor.
Hükümet kanadı ise tüm bu yaşananlar karşısında Türkiye'de yürütme ve yasamanın yargı tarafından kuşatılmış olduğunu ve 7 yıllık iktidarları süresince ne isterlerse verdiklerini söyleyerek yaşadığı hayal kırıklığını da işaret etmiş oluyor.
Hafta içinde Türkiye-Kore İş Forumu yemeğinde "Türkiye'deki mutlu azınlık değişime direniyor, ama artık Türkiye kabına sığmıyor" diyen Başbakan'ın gözünü iyi açmasını ve insanların gözünü boyamayı bırakıp, yokluk, yoksulluk ve fakirlik girdabında boğuşan toplumun dertlerine kalıcı ve sahici çareler düşünmesini tavsiye ederiz. Türkiye Cumhuriyeti kısa ömrüne çok Hükümetler sığdırdı, bunu herkes bilmektedir.
İMF'ye, stand by anlaşmasına hayır diyerek bir noktada taviz vermeyen Başbakan'ın aynı tavır ve kararlılığı Genelkurmay'la ilişkilerinde de görmek tüm toplumu sevindirecek bir gelişme olacaktır. Ermeni tasarısına evet dediler diye ABD ve İsveç'e "one minute" diyen Başbakan; Başbuğ'a gelince, başörtüsü yasakçılarına gelince, darbecilere gelince de aynı tavrı göstermelidir.
Yaşananların yanı sıra, sistemin İslami kimliğe yönelik ideolojik dayatmasının en önemli göstergelerinden olan başörtüsü yasağı devam ediyor. Ecenur Özel'den sonra Büşra Ayata ve Sebiha Alaş'da kimliklerinden vazgeçmeden var olmanın örnekliğini ortaya koyuyorlar.
Bu çocuklarımıza ve ailelerine Rabbimizden metanet ve dayanma gücü dilerken, başörtüsü yasağını seçim sandıklarının değil, meydanlardan yansıyan şahitlik bilincinin gerileteceğini bir kez daha dile getiriyoruz. Yasak; yumuşatılan, uzlaşmacı, imzaya indirgenmiş yaklaşımlarla değil, inanan onurlu insanların tevhidi mücadeleleri ile sona erecektir.
Ayrıca hafta içinde Elazığ'ın Başyurt beldesine bağlı köylerde meydana gelen depremde hayatlarını kaybedenlere ALLAH'tan rahmet diliyoruz. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmakla övünen Cumhuriyetin hala yüzyıl öncesinin kerpiç evlerinde oturan insanlarına ne verdiği tartışılır. Depremi tüm acılarıyla yaşamış bir şehrin insanları olarak, bu kardeşlerimizin acılarını paylaşıyoruz. Köyleri imar etmek yerine, boşaltmakla övünen sistemi tekrar kınıyoruz.
Önümüzdeki ay yine burada buluşmak dileğiyle hepiniz Allah'a emanet olun.
ÖZGÜRDER SAKARYA ŞUBESİ