Kur’an ayetlerinin ifade ettiği anlamların, ayetlerin indiği ortamlarda hangi bağlamlar hangi olaylar ve hangi kişilikler ve hangi psikolojik veya sosyolojik durumlar üzerinde yoğunlaştığının anlaşılmadan iyice kavranamayacağını vurgulayarak sunumuna başlayan Rıdvan Çeliköz “geleneksel anlayışta ilk defa elimizde bir esbabı nüzul olur ve bizler ayetlerin hangi olay üzerine indiğini öğrenir sonra da ayeti bu sınırlı kapsam içerisinde değerlendirmeye çalışırız fakat bunun tersi olamaz mı? Yani bizler evvela ayeti ve peşinden ayetin indiği ortamı ortamın aktörlerini sosyo-ekonomik dengelerini değerlendirerek yaklaşamaz mıyız? Elbette yaklaşabiliriz. Böyle de yapmalıyız. Kuran’ın dinamizmi de zaten buradan gelir. Günümüze cevap verir. İhtiyaçlarımıza cevap verir “ diyerek sunumuna devam etti.
Rıdvan Çeliköz’ün sunumundan başlıklar şöyle özetlenebilir: (Tevbe Suresi38-110)
Hicri 9.yıl 631 yılı. Medine Suriye arasında ticaret yapan tüccarlar Bizans kralı Heraklius’a giderek Muhammed öldü diyerek propaganda yapıyorlar. Heraklius 40 bin kişilik bir ordu hazırlanması emrini veriyor.
Hz. Muhammed bunu duyuyor ordu toplaması gerekiyor ancak Medine’de sıkıntı var. Huneyn olmuş Taif seferi yeni yapılmış kıtlıktan yeni çıkılmış ve Medine’de anti propaganda peşinde koşan ciddi bir ekip var Muhammed (as) ın altını oymaya çalışıyorlar.
Tebuk uzun bir mesafe. Medine’de sürekli dedikodu çıkartılıyor fitne çıkartılmaya çalışılıyor. Peygamber bazılarına izin veriyor Cenabı Allah bunu eleştiriyor izin isteyenler zaten fitne peşinde koşanlar gerçek müminler ise hiçbir zaman izin peşinde koşmuyorlar. İzin isteyenler nefislerine yenik düşenlerdir münafıklardır.
Buna karşılık müminlerin de birlik olup karşı durmaları gerekiyor. Bugün Suriye’de birlik olunup Esed’in karşısına çıkılsaydı böyle olur muydu? Olmazdı elbette.
Peygamber orduyu toplamak için mücadele veriyor ancak komplolar bitmiyor
Ayrıca ayeti kerimede “münafıkların içlerindeki küfrü tepelerine vuracak bir surenin indirilmesinden korktukları belirtiliyor.
Tebuk’un yakıcı sıcağı mı? Yoksa cehennemin doymak bilmeyen ateşi mi?
Bazı müminler de var hiçbir şeyleri yok yoksul durumdalar ancak içlerindeki iman ateşi öyle güçlü ki savaşa katılmak istiyorlar. Peygambere gelip binek silah falan istiyorlar Peygamber karşılayamıyor ve ağlaya ağlaya geriye dönen sahebeler oluyor.
17 Aralık’ta ne oldu peki? Koalisyon topyekûn hazırlanmadı mı? Topyekûn olarak üzerimize gelmeyecek miydi? Herşeyi planlamışlardı. İçeride de adamları vardı. Ama başaramadılar.(Tebuk’ta Heraklius isimli uluslar arası emperyal güç ve ona hizmet eden Medineli münafıkları bugün ise küresel zulüm ve şer odakları ve bunların yerli işbirlikçileri)
Bizim de topyekün olarak karşı durmamız gerekir. Yapılması gereken topyekün olarak savaşa çıkmak ise bunu yapmak gerekir. Koalisyona karşı topyekün olarak durmak gerekiyor
Heraklius Medine’ye girseydi ne olurdu. Medien dağılırdı. Birlik bütünlük yerle bir olurdu.
Eğer müminler seferden geri dururlarsa işte Heraklius işte 17 Aralık Koalisyonu girer ve sizi, darmadağın eder.Ebu Amir Medine’de Dırar mescidinin mucidi Heraklius’a ilk haberi uçuran kişi antipropagandanın ve algı yönetiminin öncüsü (günümüzde de Ebu Amirler çok değil mi)
Birileri zarar mescitleri yapabilir biz topyekün durup karşı durmalıyız. Yıkmalıyız onların mescitlerini ve yenilerini sadece Allah’a kulluk edilen mescitler yapmalıyız. Bunun için mücadele etmeliyiz. En azından orduya ümmete katılmalıyız nifak peşinde değil birlik bütünlük peşinde koşmalıyız yoksa gücümüz gider ve yeniliriz azaba uğratılırız zalimlerin eliyle.
Seminerin sonunda soru-cevap bölümüyle karşılıklı katkılar yapıldı ve seminer sona erdi.