Sakarya Başörtüsü Platformu 95. Başörtüsü eyleminde; 14 yıldır Başbağlar'da yaşanan katliamın görmezden gelindiği belirtildi. Açıklamada ayrıca siyasal sistemin iflas ettiği, hükümeti, muhalefeti ve diğer partileri ile nasıl bir kimlik yozlaşması içinde olduklarına değinildi.
Sakarya Başörtüsü Platformu adına Özgür-Der Sakarya Şube Başkanı Kadrican MENDİ tarafından okunan 95. basın açıklamasında; l4 yıl önce Sivas olayları sonrasında Başbağlar köyünde yaşananlar katliam hatırlatıldı. Açıklamada, 33 masum insanın Sivas olaylarının intikamı olarak sırf Müslüman oldukları için öldürüldükleri ama bunun üzerinin kapatılmaya çalışıldığı belirtilerek şu ifadelere yer verildi: "Başbağlar'ın acısını unutmuyoruz ve orada hiçbir suçları yokken katledilenlere Yüce Rabbimizden rahmet diliyoruz. Tağuti sistemin geleneklerinden olan, halklar arasında fitne çıkarmak ve azgın egemen oligarşinin oyununa gelmemeyi tavsiye ediyoruz."
Mevcut siyasal sistemin inandırıcılık-güvenilirlik-geçerlilik gibi ilkelerden mahrum olduğunu belirten MENDİ, 27 Nisan muhtırası sonrası kaos-korku ve belirsizlik ortamı ile varlıkları tartışılır hale gelen politikacılarında iflasın eşiğinde olduklarını söyledi. Siyasiler arasındaki sağdan sola, soldan sağa geçişleri ise "Politikacılar kimliksizlikte adeta birbirleriyle yarış ediyorlar." cümleleri ile eleştirdi
MENDİ açıklamasında "başörtüsünün serbest olacağı, işsizlik sorununun çözüleceği, sivil anayasa yapılacağı" söylemleri ile halkın kandırılmaya çalışıldığını, oysa "terör - cenazeler" üzerinden ve halkın üzerine yağlı ilmek fırlatacak kadar elem ve keder verici etnik düşmanlığa dayalı bir politika üretildiğini belirtti. 28 Şubat'ta ezilenlerin cuntaya toz kondurmamak için lafı kıvırdıkları, hükümette olanların ise 5 yıllık sürede belli bir zümrenin refahı için çalıştıklarını, YÖK'e dokunamadıklarını, askeri bürokrasiye taviz üstüne taviz verdiklerini, AB uyum yasaları dışında hiçbir inisiyatif ve irade geliştiremediklerini ve başörtüsüne özgürlük konusunda adım atmaktan korktuklarını söyleyerek; "Yukarıda saymış olduğumuz seviyesizliklerin yanında adam zannedilip yine başa güreştiriliyorlar." dediği açıklamasını şu ifadelerle bitirdi. "Biz de Sakarya Başörtüsü Platformu olarak soruyoruz: Kime oy ver(me)sek? Yoksa sandığa mı gitmesek?
"Başörtüsü İslamın Emri, Müslüman Kadının Kimliğidir" ve "Tevhid-Adalet-Özgürlük" yazılı pankartlar taşıyan platform mensupları eylem boyunca "Yaşasın Halkların Kardeşliği" ve "Tevhid – Adalet - Özgürlük" sloganları attılar. Eylemde, "Örtüne, İnancına, Kimliğine Sahip Çık", "Halk Göreve", "Darbe Tehdidi Oligarşinin İflasıdır" ve "Yaşasın Başörtüsü Direnişimiz" yazılı dövizler de taşındı.
SAKARYA BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU 95.BASIN AÇIKLAMASI
Kime oy ver(me)sek ? Yoksa sandığa mı gitmesek ?
Bu haftaki açıklamamıza bundan on dört yıl önce Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde hunharca işlenen bir katliam ve bu katliama kurban verilen 33 masum insanı hatırlatarak başlamak istiyoruz. Sivas olaylarının hemen akabinde Başbağlar köyünü basan yaklaşık yüz kişilik eli kanlı grup Sivas'ta yaşanan olayların intikamını almak için bu olaylarla hiçbir ilgisi olmayan 33 masum insanı sırf Müslüman oldukları için öldürdüler.Ve bugüne kadar da olayın üzeri kapatılmaya çalışıldı.Yıllardır Sivas katliamı çığırtkanlığı ile gerçekleri görmeyen ve Başbağlar'ı sanki münferit bir olaymış gibi gören, hatta hiç görmek istemeyenler Sivas olaylarında tutuklanan masum onlarca müslümana verilen haksız cezaları da görmezden geliyorlar. Bizler Başbağlar'ın acısını unutmuyoruz ve orada hiçbir suçları yokken katledilenlere Yüce Rabbimizden rahmet diliyoruz. Tağuti sistemin geleneklerinden olan, halklar arasında fitne çıkarmak ve azgın egemen oligarşinin oyununa gelmemeyi tavsiye ediyoruz.
1946'dan bu yana devam eden çok partili sistem inandırıcılığının yanında güvenilirlik ve geçerliliğini de yitirmiş durumda. Yıllardır geniş halk kesimlerini sahte vaatler ve süslü yalanlarla manipüle ederek ve halka sanki her seçimde her şey yeniden, en baştan başlıyormuş imajı vererek peşlerinden sürükleyen politikacılar ne kadar seslerini yükseltirlerse yükseltsinler yaşadıkları iflası önleyebilecek durumda gözükmüyorlar.
Bilhassa 27 Nisan Muhtırası ile birlikte yaratılan kaos-korku ve belirsizlik ortamı, politikacıların varlığı tartışılır dengelerini iyiden iyiye bozmuş durumda. Yılların kemikleşmiş sağcıları-faşistleri-demirelcileri-özalcıları cumhuriyet halk partisine geçip Baykal'ın şefkatine sığındıkları gibi bunun tam tersi durumlarda yaşanabiliyor. Politikacılar kimliksizlikte adeta birbirleriyle yarış ediyorlar.
Halkı ve halkın adalet duygularını sömürebilmek ve halkı kandırabilmek için söylemeyeceği söz, yapamayacağı fiil olmadığı her halinden belli olanlar toplumu iyiden iyiye çıkarcı-dünyevi ve ahlak tanımaz bir hale dönüştürmek için bütün maharetlerini kullanıyorlar.
Varlığını derin çeteci yapılanmalara borçlu olanlar "başörtüsünü hiç yoktan üniversitelerde serbest bırakacağım", "beş milyon kişiye istihdam yaratacağım", "sivil anayasa yapacağım" vaatleriyle boğaz patlatıyorlar.
"Terör" ve "cenazeler" üzerinden başka hiçbir politika üretemeyenler adeta çıldırmış ve "gemi azıya almış" bir ruh hali ile miting meydanlarında halkın üzerine yağlı ilmek fırlatacak kadar elem ve keder verici etnik düşmanlığa dayalı bir politika izliyorlar.
28 Şubat'la adeta ezilip yok edilen ve kulvarın dışına itilenler Milliyet gazetesine röportaj veriyorlar ve tüm ısrarlı sorulara rağmen 28 Şubat'ın mimarı cuntaya toz kondurmamak için lafı nasıl kıvıracaklarını bilemiyorlar. Ayrıca aynı röportajda AKP'ye oy vermenin cehenneme bilet kesmek anlamına geleceğini iddia edecek kadar da duyarsızlaşabiliyorlar. Acaba AKP'nin ılımlı İslam projesinin uygulayıcısı olduğunu şikayet ederken şunu mu söylemek istiyorlar: "Ey ABD Ilımlı İslam'ı en güzel biz hayata geçiririz. Bu AKP'liler bize ihanet ettiler, size de ederler."
Beş yıllık hükümetleri süresince ekonomi-enflasyon-yol-sosyal refah adı altında belli bir zümrenin refahı-toplumsal mutabakat ve en son olarak da kurumsal mutabakat masalları dışında hiçbir icraat ortaya koyamayanlar; YÖK'e dokunamayanlar, askeri bürokrasiye taviz üstüne taviz verenler, AB uyum yasaları dışında hiçbir inisiyatif ve irade geliştiremeyenler ve başörtüsüne özgürlük konusunda adım atmaktan korkanlar ise yukarıda saymış olduğumuz seviyesizliklerin yanında adam zannedilip yine başa güreştiriliyorlar. Biz de Sakarya Başörtüsü Platformu olarak soruyoruz :
Kime oy ver(me)sek? Yoksa sandığa mı gitmesek?
SAKARYA BAŞÖRTÜSÜ PLATFORMU adına ÖZGÜRDER Sakarya Şubesi