Sakarya Başörtüsü Platformu 90. Başörtüsü eyleminde; 27 Nisan sürecinin devam ettirilmeye çalışıldığı belirtilerek, çeşitli örneklerle sistemin ve kurumlarının hukuksuzlukları dile getirildi. YÖK'ün kurucusu İhsan Doğramacı'ya "Meclis Onur Ödülü" verilmesinin eleştirildiği açıklama 1 yıldır Kuzey Irak'ta gözaltında tutulan Özgür-Der mensuplarına özgürlük çağrısı ile son buldu.
Sakarya Başörtüsü Platformu adına Özgür-Der Sakarya Şubesi Üyesi Emrah KİRİŞÇİ tarafından okunan 90. basın açıklamasında; 27 Nisan sürecinin devam ettirilmeye çalışıldığı belirtildi. "Cumhurbaşkanının sürekli "irtica" tehdidi söylemi, emekli generallerin mitingleri ve medyanın jurnalciliğinin" bu sürecin devam ettirilme çabaları olduğu ifade edildi. Açıklamada; "Çeteci askerlerin kurduğu Atabeyler için savcı beraat isterken, kullanılmayan belediye otobüsünü pazar esnafı için mescit ve elbise değiştirme yeri olarak tahsis eden Bolu Belediye Başkanı'nın yargılanmasına karar vermesi" ve "Şemdinli sanıklarının beraat edebilmesi için her yol denenirken, F tipi cezaevlerinde mahpus olanların kendi aralarında kitap değiştirmeleri dahi yasaklanıyor" cümleleri ile hukuksuz uygulamalar dile getirildi.
KİRİŞÇİ, İstanbul'da bir lisenin en izbe köşesinde namaz kılan öğrencilerin suç örgütü gibi sunulduğunu belirterek açıklamasında şunları söyledi: "Başörtüyle alınmadıkları okullarda, en kötü koşullarda namaz kılmak isteyen öğrencilerin bu samimi yönelişleriyle ilgili haber, ahlaksızca bir saldırıya dönüşüyor. . Bu nasıl bir haddini bilmezliktir? Siz kim oluyorsunuz da Allah'ın ayetlerini hayata taşıyan insanlara dil uzatabiliyorsunuz!" KİRİŞÇİ açıklamasında sorunun sadece başörtüsü sorunu olmadığını, aslında bizatihi İslam'a ve onun değerlerine yapılan bir saldırı olduğunu belirterek "Yasakçılık öyle boyutlara varıyor ki, Beşiktaş Futbol Takımı'nın başına teknik direktör olarak gelmesi planlanan bir şahsın önüne, eşinin başörtüsü bir engelmiş gibi çıkarılıyor! Dün Cumhurbaşkanı adayının eşinin başörtüsü için kopartılan fırtınanın, bugün tüm çevreye yayılmasına uğraşılıyor." dedi.
YÖK kurucusu İhsan Doğramacı'ya Abdullah Gül'ün önerisi ile "Meclis Onur Ödülü" verilmesini de eleştiren KİRİŞÇİ şunları söyledi: "Soruyoruz: Abdullah Gül; kendi eşinin başörtüsü sebebiyle hakkının gasp edilmesin önünü açan bir şahsa, onur ödülü verilmesini nasıl ve hangi amaçla teklif edebilmiştir? On binlerce insanın geleceğini baltalayan ve özgürlüklerini zorbaca gasp eden bir şahsa, Meclis Başkanı Bülent Arınç'la birlikte nasıl övgüler dizebilmiştir?" Özgür-Der mensubu Metin Demir, Mustafa Eğilli ve Hasip Yokuş'un 1 yıldır Kuzey Irak'ta gözaltında tutuldukları ve Dışişleri Bakanlığı'nın ise bu konuda tam bir aymazlık ve vurdumduymazlık sergilediğini belirten KİRİŞÇİ "Bu konuda Dışişleri Bakanlığını bir kez daha harekete geçmeye ve nüfus cüzdanı verdiği insanların haklarını da koruyabilmeye davet ediyoruz." dedi. "Sakarya Başörtüsü Platformu olarak, bir kez daha vurgulamak istiyoruz ki, İslami amaçlar için gayri İslami hiçbir yola tenezzül edilemez. İslami kimliğin, söylem ve eylemin güçlenebilmesi, ancak Kur'an'ın ve onun şahidi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolda yürüyerek sağlanabilir." denilen açıklama "Yasaklara, 301'e, F Tipi'ne, baskılara son! Başörtüsüne, namaza ve düşünceye özgürlük! Gözaltı hukuksuzluğuna son! Metin, Mustafa ve Hasip Kardeşlerimize özgürlük! Siyonist işgale son! Mescid-i Aksa'ya özgürlük!" çağrısı ile son buldu.
"Başörtüsü İslamın Emri, Müslüman Kadının Kimliğidir" ve "Tevhid-Adalet-Özgürlük" yazılı pankartlar taşıyan platform mensupları eylem boyunca "Darbeler Halkı Yıldıramaz", "Uyan, Diren, Özgürleş", "Yaşasın İslami Direnişimiz" ve "Direne, Direne, Kazanacağız" sloganları attılar. Eylemde, "Yasak Sürüyor, Direniş Büyüyor", "Darbe Tehdidi Oligarşinin İflasıdır", "Zulme Karşı Direneceğiz", "Başörtüsü Kimliğimiz, Vazgeçmeyiz" ve "Gözaltındaki Kardeşlerimiz Serbest Bırakılsın" yazılı dövizler de taşındı.
Zulme karşı ; başörtümüzü de namazımızı da savunmaktan vazgeçmeyeceğiz!
Genelkurmay tarafından siyasete, hukuka ve topluma verilen 27 Nisan muhtırasıyla başlayan gergin süreç devam ediyor. Her türlü müdahalenin yapılabileceği tehdidiyle son bulan açıklamanın uyandırdığı etkinin geçmesi istenmiyor. Siyaseti ve toplumu hizaya geçirmeye yönelik bu girişimin sağlamlaşması için her gün yeni bir oyuna başvuruluyor. Böylece ülke yönetimindeki "halk iradesi" makyajı bir kez daha dökülüyor. İçerideki topluma, onun inanç ve değerlerine karşı verilen bu çıkar savaşı, Kuzey Irak'a yapılacak bir müdahale ile gizlenmek isteniyor.
Ahmet Necdet Sezer, aylardır her gittiği yerde, Türkiye'nin daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir "irtica" tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Bu "irtica" Genelkurmay tarafından verilen muhtırada tanımını, Peygamber'imiz Hz. Muhammed'in anılmasında ya da kız çocuklarının başörtüsüyle ilahi söylemesinde buluyor. Darbe heveslisi emekli askerlerin nasıl organize ettiklerini açıklayamadıkları mitinglerde, başörtüsü karalanıyor. Medya ise jurnalcilik görevini kesintisiz ifa ediyor. Ekranlara ve gazetelere peş peşe servis edilen haberlerde, adeta darbe yapmak için şartların olgunlaştırılmasına çaba harcanıyor!
Böyle bir ortamda, çeteci askerlerin kurduğu Atabeyler için savcı beraat isterken, kullanılmayan belediye otobüsünü pazar esnafı için mescit ve elbise değiştirme yeri olarak tahsis eden Bolu Belediye Başkanı'nın yargılanmasına karar vermesi ise ülkede nasıl bir hukuksuzluğun sürdüğünü gözler önüne seriyor. Şemdinli sanıklarının beraat edebilmesi için her yol denenirken, F tipi cezaevlerinde mahpus olanların kendi aralarında kitap değiştirmeleri dahi yasaklanıyor. Darbeciler, çeteciler ve muhtıracılar dışarıda elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken, özgürce düşünmek ve yaşamak isteyen insanlar gerek içeride gerekse dışarıda her gün yeni bir baskı altına alınıyor.
Allah'ın dini İslam'ın emirlerini yerine getirenlere her türlü zulüm reva görülüyor. Aydın Doğan'a ait kartel medya grubu, İstanbul'da bir lisenin en izbe köşesinde namaz kılmak zorunda bırakılan öğrencileri suç örgütüymüş gibi sunuyor. Başörtüyle alınmadıkları okullarda, en kötü koşullarda namaz kılmak isteyen öğrencilerin bu samimi yönelişleriyle ilgili haber, ahlaksızca bir saldırıya dönüşüyor. Bu nasıl bir haddini bilmezliktir? Siz kim oluyorsunuz da Allah'ın ayetlerini hayata taşıyan insanlara dil uzatabiliyorsunuz! Çoğunluğun kendisini Müslüman kabul ettiği bir ülkede, hangi cüretle insanların namaz kılmasını utanılacak bir suçmuş gibi gösterebiliyorsunuz!
Bu haberlerin, sorunun aslında sadece "başörtüsü sorunu" olmadığını, bu saldırıların bütüncül olarak bizatihi İslam'a yapıldığını yeterince izah ettiğine inanıyoruz. İnsanların dinini özgürce yaşamadıkları bir ülkede darbe şakşakçılığı ve jurnalcilik yaparak başörtüsünü yasaklayanlara ve namazımızı engellemeye çalışanlara boyun eğmeyeceğiz. Sakarya ve Türkiye halkını da başörtümüz ve namazımız üzerinden, dinimize nefret dolu ifadelerle yaklaşan, ibadetlerimizi bir suç, ayıp ve korkunç bir felaket gibi sunan bu zihniyete ve ona jurnalcilik yapan kirli medyaya karşı tepkisiz kalmamaya davet ediyoruz. Çünkü suskunluk, zalimlere her gün bize, inanç ve değerlerimize daha küstahça saldırma cesareti veriyor.
Yasakçılık öyle boyutlara varıyor ki, Beşiktaş Futbol Takımı'nın başına teknik direktör olarak gelmesi planlanan bir şahsın önüne, eşinin başörtüsü bir engelmiş gibi çıkarılıyor! Dün Cumhurbaşkanı adayının eşinin başörtüsü için kopartılan fırtınanın, bugün tüm çevreye yayılmasına uğraşılıyor.
Ve ne düşündürücüdür ki; başörtüsüne karşı alçakça saldırıların böylesine yoğunlaştığı bir noktada, bu zulüm tarihine kara sayfalar ekleyen YÖK'ün kurucu yasakçısı İhsan Doğramacı'ya, Abdullah Gül'ün önerisiyle, "Meclis Onur Ödülü" veriliyor! Soruyoruz: Abdullah Gül; kendi eşinin başörtüsü sebebiyle hakkının gasp edilmesin önünü açan bir şahsa, onur ödülü verilmesini nasıl ve hangi amaçla teklif edebilmiştir? On binlerce insanın geleceğini baltalayan ve özgürlüklerini zorbaca gasp eden bir şahsa, Meclis Başkanı Bülent Arınç'la birlikte nasıl övgüler dizebilmiştir? Sistem nezdinde meşruiyet kazanmak için girilen bu ucuz ve son derece küçük dürücü hamlelerin dahi Çankaya'ya çıkmaya yaramadığı görüldüğü halde, bu yollara hâlâ neden başvurulmaktadır? Yaşananlardan hiç mi ders alınmamaktadır?
Sakarya Başörtüsü Platformu olarak, bir kez daha vurgulamak istiyoruz ki, İslami amaçlar için gayri İslami hiçbir yola tenezzül edilemez. İslami kimliğin, söylem ve eylemin güçlenebilmesi, ancak Kur'an'ın ve onun şahidi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolda yürüyerek sağlanabilir. Ve bunun için, zulüm ve ifsad düzeni ortadan kalkana kadar mücadele edilmelidir. Tevhid ve adalet tesis edilmeden, başörtümüzün ve namazımızın yasaklanmasının önüne geçemeyiz. Başörtümüz, namazımız, orucumuz, kurbanımız nasıl Allah içinse, direnişimiz de ancak onun içindir. Bizi bu öncelikten koparacak, hiçbir günübirlik siyasete prim vermeyeceğiz.
Sakarya Başörtüsü Platformu olarak hatırlatmak istediğimiz diğer bir konu ise 1 Haziran itibariyle, tam 1 yıldır Kuzey Irak'ta gözaltında tutulan kardeşlerimizle ilgilidir. Özgür-Der mensubu Metin Demir, Mustafa Eğilli ve Hasip Yokuş kardeşlerimizin özgürlükleri, haklarında hiçbir suçlama dahi olmadığı halde KDP yönetimince gasp edilmektedir. Dışişleri Bakanlığı ise bu konuda tam bir aymazlık ve vurdumduymazlık sergilemektedir. Kardeşlerimizin özgürlüklerinin bir an önce iade edilmesi gerekmektedir. Bu konuda Dışişleri Bakanlığını bir kez daha harekete geçmeye ve nüfus cüzdanı verdiği insanların haklarını da koruyabilmeye davet ediyoruz.
Bu coğrafyanın kaderinin hukuksuzluk, işgal ve sömürü olmasına seyirci kalınamaz. Türkiye'de başörtüsü yasağına, Kuzey Irak'taki bu hukuksuzluğa ve de siyonist İsrail'in Filistinli Müslümanlara yönelik katliamlarına karşı vicdan sahibi herkesi sorumluluk almaya çağırıyoruz.
Yasaklara, 301'e, F Tipi'ne, baskılara son! Başörtüsüne, namaza ve düşünceye özgürlük!
Gözaltı hukuksuzluğuna son! Metin, Mustafa ve Hasip Kardeşlerimize özgürlük!
Siyonist işgale son! Mescid-i Aksa'ya özgürlük!
Sakarya Başörtüsü Platformu adına Özgür-Der Sakarya Şubesi