Programa ilk değerlendirmeyi yapan Yıldırım BOZKURT konuşmasında öncelikli olarak Van'ın depremden öncesini ve sonrasını değerlendirdi.
Yıldırım Bozkurt’un konuşmasında şunları belirtti: “Depremden önce Van hızlı bir şekilde büyümekte idi. Refah seviyesi yüksek ve zenginlik içinde idi. Ama insani değerler ve İslami prensipler bir hayli hayattan dışlanmış ve insanlar müstağnileşmişti. Modernleşen şehir beraberinde çok ciddi bir dünyevileşmeyi de getirmişti. Bu durumun TEKASÜR SURESİ ile daha netlik kazanacağını belirten konuşmacı sureyi açıklamaya çalıştı. Depremden sonrası içinse hayalet şehir benzetmesi yaparak şöyle devam etti. İnsanlar bütün biriktirdikleri dünyalık her şeyi telaş içinde bırakıp şehri terk ettiler. Bölgede İslami kuruluşların organizeli çalışmaları sayesinde çok önemli bir açık kapatılmış ve yaralar tez zamanda sarılmıştır. Bizler de burada olduğumuz sürece bize düşen sorumlulukları yerine getirmek ve inisiyatif almak zorundayız. Çünkü bu anın şahitliğinden dolayıdır ve şahitliğimizi istişare zemininde sürdürmek amacı ile burada bir araya gelmiş bulunmaktayız. Bu buluşmanın çok anlamlı olduğunu belirterek şöyle devam etti. Rabbimize hamd olsun ki bize bu ortamda bulunmayı nasip etti. Depremden sonra dağılan insanları bir araya getirmenin zorluğuyla birlikte güzelliği de çok anlamlı olmuştur. Yeni yeni düştüğü yerden kalkmaya çalışan şehrimizle birlikte insanlarımız da kısa bir süre içerisinde toparlanmıştır. Depremle birlikte bazı acılar yaşanmıştır. Ama Şırnak’ta yaşanan olay tüm acılardan daha ağır olmuştur. Öncelikle bu zulmü ve her türlü zulmü lanetliyoruz ve buradan haykırıyoruz ''Yeryüzünde zulüm var oldukça bizde mücadelemize devam edeceğiz.'' Bu katliam bizleri bir kez daha derinden sarsmıştır ama bizler sorumluluk bilinciyle hareket etmek zorunda olduğumuz için bize düşen sorumlulukları birlikte belirleyerek kitap merkezli bir mücadeleyi örgütlemek zorundayız. Hiç bir lisan ile izah edilemeyecek bu zulüm bir kez daha barış umutlarımızı başka baharlara bırakmıştır. Ortadoğu halkları içerisinde bulunduğu bu acı durum dolayısıyla bizleri gerçekten çok derinden düşündürtmelidir. Müslüman coğrafyaları nede hep zulüm altında neden hep paramparça bir vaziyette? Neden yapay sınırlarla bölük pörçük olmuş ve sürekli birbirleri ile çatıştırılmak isteniyor. Çünkü bizler Ortadoğu halkları olarak ''Kürdü, Farsı, Arabı, Türkü, Lazı, Zazası vb.'' birlikte Kur’an’ın mesajından habersiz yaşadık veya zulmü ifsadı içselleştirerek cahili bir kuşatmanın içerisinden kendimizi kurtaramadık. Allah kuranda bizlere şöyle buyuruyordu: ’’Allah yolunda saf saf olup zulme ve ifsada karşı mücadele edin ve hep birlikte Allahın ipine sımsıkı sarılın.’’ Allah’ın sımsıkı sarılmamızı öğütlediği şey ise Kur’an’dı. Oysa bizler Kur’an’dan çok kopuk bir hal üzereyiz. Onun için aramıza kolaylıkla birçok nifak girmiştir. Kimisi ırkçılık bataklığına saplandı, kimileri ise hizipçilik belasına tutuldu. Kimileri ise partilerin politikalarında kaybolup gitti. Velhasıl birçok sebepten dolayı Ortadoğu halkları birbirinden çok uzaklara sürüklenmiş bir vaziyettedir. Oysa bugün birleşmek zorundayız veya en azından örgütlü bir mücadele oluşturmak zorundayız. Özellikle Müslüman gençlik olarak ortak hareket etmek ve istişare zemininde yürümek zorundayız. Böylelikle zulümlerin ifsatların hesabını sorabilir caydırıcı bir güç oluşturabiliriz. Allah’ın dininden uzaklaşan ve Kur’an’ın mesajından habersiz yaşayan Ortadoğu halkları kendisini cahili kuşatmadan kurtaramamıştır. Böylelikle sanki Ortadoğu halklarının ortak kaderi haline gelmiştir mazlum olmak, mahrum olmak ve despot sistemler içinde yaşamak. Müslüman coğrafyaları bu sıkıntıları kurandan uzaklaşmanın ağır faturası olarak yaşıyordu. Vahiyden kopan ve ona sırt çeviren insanlar hayatlarını kendi elleriyle mahvetmiş oldular ve zelil bir hayata mahkûm olmuşlardır. Oysa vahiy onları izzetli olmaya özgür ve adil bir hayat yaşamaya davet ediyordu. İşte bütün bu acı ve karamsar tablonun tek nedeni kuranı terk etmek ve cahiliyeyi din olarak yaşamak olduğunu görüyoruz. Bu tespitten sonra Müslüman gençler olarak şahitliğimizi tevhidi mücadelemizi hayta nasıl taşıyabiliriz onu araştırmalıyız. Burada yüce Rabbimiz bize müthiş bir çözüm sunuyor. ‘’Bir topluluk kendi özündekini değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez.’’ Bu ayet ışığında Müslümanlar değişimin başlangıç noktasını tespit etmiş olacaklar.’’Kendini değiştir tarih değişsin.’’ Hadid suresi on altıncı ayette ise şöyle buyruluyor: ’’İman edenlerin Allahı ve indirilen hakikati anınca ta kalplerinde ürperti duymalarının vakti hala gelmedi mi? Ta ki kendilerine daha önce vahiy verilip te üzerlerinde uzun zaman geçtiği için kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Ki onların birçoğu yoldan sapmıştır. ‘’ Vahye tabii olmanın zirvesini yüce Rabbimiz Enfal suresi 2-4 ayetlerinde şöyle belirtmektedir. ‘’Gerçek müminler şu kimselerdir ki Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir kendilerine onun ayetleri okunduğu zaman imanları güçlenir ve daima Rablerine güvenirler onlar namazı hakkını vererek kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan cömertçe sarf ederler. İşte onlardır hakkıyla iman edenler Rableri katında saygınlığı olan rütbeler sınırsız bir bağış ve görkemli bir rızık onları bekler.’’ Konuşmacı daha sonra insanlığın bu gün en çok ihtiyaç duyduğu üç kavram üzerinde durdu. Bunların tevhid, adalet ve özgürlük olduğunu belirterek bunların hayata taşınması için örgütlü bir şekilde mücadele edilmesi ve bedel ödemesini gerektiğinin altını çizerek şöyle devam etti. Bunları gerçekleştirebilmemiz içinde bilgi, inanç ve eylem bütünlüğü içinde hareket etmemiz zorunludur. Birer ayet olup yürümeliyiz haksızlığın üstüne silkinmeliyiz arınmalıyız alnı açık çıkmalıyız Rabbimizin katına. Bunca zulme ifsada sessiz kalarak sadece ortak oluruz ve insani ve imani bütün değerlerimizi kaybederiz. Sözlerime Rabbimizin kelamıyla son vermek istiyorum: ‘’İnsanlar tek bir ümmetti Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra birbirlerine karşı olan azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler o kitap verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah iman edenleri hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah kimi dilerse onu doğruya yöneltir.(Bakara 213)’’
‘’Ey iman edenler Allah için adaleti ayakta tutup gözetenler olunuz. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olunuz bu takvaya daha yakındır. Allahtan sakının elbette Allah yaptıklarınızdan haberdardır.(Maide 8)’’
Ayetleriyle konuşmasını bitiren Yıldırım Bozkurt’tan sonra Muhlis KILIÇ Ali Emre’nin Şırnak’ta katledilen mazlumlara ithafen yazdığı ACININ KANDİLİ adlı şiiri okudu.
Halil KIRBAÇ Ortadoğu devrimleri ve Suriye üzerine kısa bir sunum yaptı. Daha sonra katılımcılar fikirlerini belirttiler ve istişare zemininde ileriye dönükler adımları konuştular. Durum itibari ile şu çıkarımlar elde edildi.
1-) Van’da Müslüman gençler istişare zemininde ortak hareket etme kararı aldılar.
2-) Zulümler karşısında tevhidi bir bilinçle Kuran merkezli örgütlü bir mücadele sistematik hale getirilmeli.
3-) Cahili kirlerden arınmanın gerekliliği ihtiyaç olarak görüldü.
4-) Periyodik aralıklarla bir araya gelinecek ve yaşanan gelişmeler üzerine istişare edilecek ve ortak tavır geliştirilecektir.