İlk konuşmacı Sefa Balık, teknoloji devrimi ve sosyal medyanın yaygın kullanımıyla birlikte otoriter rejimlerin zayıflayıp, söz konusu ülkelerde demokratikleşme süreci yaşanacağı düşüncesinin öngörüldüğü ancak daha sonra gelişen hadiselerle bu beklentinin bir yanılsama olduğuna dikkat çekti. Hatta otoriter rejimlerin interneti kendi lehine kullanarak dahada güçlendiğini dile getirdi.
"İran seçimlerininin (İran'da 2009 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçiminin) ardından seçimin hileli olduğu düşenen Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi taraftarları başkent Tahran'da ve ülkenin diğer büyük şehirlerinde gösteriler düzenlediler. Ancak bu gösterilere karşılık olarak Tahran'da onbinlerce kişi Mahmut Ahmedinejad'ın zaferini desteklemek için toplandı. Batı medyasının öne çıkarmayı tercih ettiği şey bu kriz değil de bunun yerine internetin ülkenin demokrasiye geçişinde nasıl öncülük ettiğine yoğunlaşmayı seçtiler. Mesela protestoların başladığı haberi geldikten saatler sonra Atlantic gazetesinde bir yazar bloğunda yayınladığı ilk yazının başlığı ''Devrim Twitter'dan Yayınlanacak'' idi. Yine bir yazar '' İran seçiminin tarihi yazıldığında Twitter, güçsüzlerin vahşi bir saldırıya karşı ayakta kalışlarını sağlayan başkahramansı bir teknoloji olarak muhakkak anılacaktır.'' Şeklinde yazmıştır. Yani Batı'ya göre tipik bir 21. Yüzyıl çatışması, bir yanda kurşun sıkan hükümete yakın çeteler, diğer yanda ''tweet sıkan gençler'' vardı. Bununla beraber teknoloji uzmanları kısa sürede, milyonlarca İran tweetini, dünyanın geleceği hakkında daha kapsamlı bir sonuca ulaşabilmenin gerekçesi gibi kullanmaya başladılar. Ama irandaki karşıt hareket etkisini kaybetmeye başladığında Batı'da erken kutlamalara sahne olan twitter devriminin sadece bir fantaziden ibaret olduğu görüldü."
Konuşmasının devamında Sefa Balık Tunus, Libya ve Mısır örneklerinde Facebook ve Twitter'ın faydasının olduğunu ancak ama çok önemli olmadığını vurguladı.
"Kafası çalışan bir muhalif elbette sosyal medyadan yararlanır ama yararlanmasalardı da diktatörleri devirebilirlerdi. Mısır'da hükümet internet bağlantısını kesti ama gösteriler devam etti. Libya örneğinde de sosyal medyanın gücünden söz edilemez. Atlanan önemli bir detay var: Tunus ve Mısır devletlerinin internet kontrolü son derece zayıftı, 20'nci yüzyıldan kalma köhne bir yapıları vardı. Evet birkaç web sitesini kapatıp, blogger'ı tutukladılar ama Rusya ve Çin'de gördüğümüz tarzda siber saldırılardan, dijital propaganda ve takip sistemlerinden bihaberlerdi. Dolayısıyla Tunus ve Mısır'da internet bu sebeple fayda sağladı. Dünyanın geri kalanında işleyeceği anlamına gelmiyor. Muhalifler interneti kullanıyor ve devletler muhalif kitlelerin interneti kendi lehine kullanmalarına seyirci kalmıyor."
Son olarak Sefa Balık, Evgeny Morozov'un internetin dünya siyaseti üzerindeki etkisinin abartıldığı iddiasına net bir cevap vermediğini söyledi.
"Evgeny Morozov'a göre internetin, demokrasiyi yaymak konusunda rolü abartıldı ama dış politikayı değiştirme gücü yeterince anlaşılmadı. Kitaba göre, ikisi çok farklı şeyler. İnternetin oyunbozan bir doğası var ama bu, her zaman demokrasi getirir manasına gelmiyor. Olup bitene 'Silikon Vadisi'ndeki kapitalistlerin gözlüklerinden bakmamak gerekir."
İkinci konuşmacı Mehmet Uysal konuşmasına, filozof Kierkegaard'ın teknolojik gelişmeleri nasıl ele aldıgını ve pasif eylemcilikten neden nefret ettiğini ele aldı.
"Teknolojik gelişmeleri kendi devrindeki filozof ve düşünce adamlarının çoğu demokratikleşmeye giden pürüzsüz bir yol olarak kutlarken; Kierkegaard ise bu süreci, sosyal dayanışmanın azalması, sonsuz ve vurdumduymaz bir tepkinin kutlaması ve hassas konuları kavramak için gereken zihni ve tinsel algıları körelten nihayetsiz ama sığ bir entelektüel meraka götüren zararlı bir yenilik olarak görmekteydi."
"Olasıkların çeşitlenmesi ve kolay elde edilen tinsel ve entelektüel merakların neden oladugu taahhüt eksikliği kişileri pasif bırakmakta bu da insanların gerçek anlamda varoluşları üzerinde düşünmesini engellemiştir."
Daha sonrasında Mehmet Uysal internet özgürlüğünün kültürel oluşumu konusunu ele aldı.
"1980'li yılların başında ABD savunma sanayi projesi olarak ortay çıkan internet olgusunun sonraki süreçte bütün devletler tarafından tanındığı hatta devletler üstü bir konuma geldiği ve bütün bireylerin rahatça kullanıp etkinleştiği, sosyalleştiği, bilgilendigi bir sanal alem haline geldi. Bu mecranın günden güne etkinligini her alanda artırmasıyla birlikte siber saldırıların, sansürlemelerin, devrimleri tertipleyen alanlar olarak kullanılması, ahklaki olarak bireysel ve toplumsal çözülmelere yol açması, hırsızlık, dolandırıcılık ekonomi ve siyasi gibi bir çok faaliyeti barındırması doğal olarak bu mecranın özgürlügünü gündeme getirmiş oluyordu."
Son olarak Mehmet Uysal "Twitter'dan sonra bir tarih"in kalıp kalmadığına değindi.
"Dün, tarihi ve bütün hayatı degiştirecek olan unsuru telgraf, uçak, radyo, televizyon olarak gören Batı düşüncesi günümüzde de intenetin/sosyal medyanın bu görevi üstlenecegini düşünüuor. Oysa tarihi bu saydıklarımızın hiçbiri degiştirmedi ve tarih Marx'ın determinist bakış açısıyla da yürümedi. Tarih genel anlamda insan hareket ve düşüncesinin sorumlulugunda devam eden bir süreç halini devam etti. Raymond William' a göre de analizimizin merkezine teknolojiyi koymak, geleneksel olarak siyasal eksende düşündüğümüz tüm probleleri, karmaşık ve çözülmesi zor etik ya da ahlaki saorunları birer teknolojik sorun haline getirmeye zorlayacaktır ve geçmişin çözülmemiş felsefi problemlerini ya ortadan kaldıracak ya da bunların üzerine perde çekeceğiz. "Television : Technology and cultural form" adlı çalışmasında öne sürdügü üzere, "eğer teknik araç-matba ya da televizyon- asıl sebep olarak görülürse, insaların tarih olarak genelleştirdikleri tüm diğer sebepler bir anda sonuçlara dönüşecektir." Williams'a göre teknolojinin müjdeledigi şey tarihin sonu değil, tarihsel düşüünmenin sonudur. Tarihsel düşünmenin sonunun gelmesiyle adalete dair sorular da önemini büyük ölçüde kaybetmiş demektir."
Forum soru-cevap kısmının ardından sona erdi.